Hasarlı Beyinler (Barış ÖZDEMİR)

Sokağın başında durmuş, öyle bakıyorsun etrafına. Etrafında insanlar… Her birinde ayrı bir hikâye, ayrı bir yüz var. Yüzlerinin içinde kendilerinin bile tanımadığı bir başka yüz: Acılardan, yokluklardan, gerçekleşmemiş ümitlerden arta kalmış… Sonra, gözlerin birden kendi yüzüne çevriliyor; senin yüzünden içeri seni izliyor. Engelleyemiyorsun. Kendi gözlerin; ama utanıyorsun yine de. Ruhunla bile söyleşmemişsin ki. Söyleştiğini sanmışsın yıllarca. Yaptıklarının ve yapamadıklarının her birinin ayrı ayrı nedenleri olduğunu tekrarlamış durmuşsun. Gözlerin diyor ki oysa, “Değil öyle, beynine baktın mı hiç, beyninin kıvrımlarına? Sen orada saklısın, oran da sende saklı. Yürüdüğün sokaklar sokak değil, beyninin kıvrımları! Gezdiğin yerler senin dehlizlerin, çarşı pazar değil! Beğendiğin yazarların altını çizdiğin satırlar, o yazara ait değil; senin onlar, müstear’lı!”
  
Christian Jungersen, “Kayboluyorsun” diye bir roman yazar, önce kendini –hadi karakterlerini diyelim(!)– sonra okuru içinde kaybettiği. Bu kayboluşların hepsi de aslında beynin kıvrımlarında gerçekleşir. Saklanan, yok sayılanlarda… “Kayboluyorsun”da sayfa sayfa ilerlerken önce Mia olursunuz; sonra Frederik; bir ara Bernard’ı anlamaya çalışırsınız. Dönüp dolaşıp elinizi Frederik’in omzuna mı koyarsınız, –Gel kardeşim, anlat, dinliyorum. Ben seni anlıyorum.– diye; yoksa Mia mıdır sizin yakınınız –kendiniz–; bu sorunun yanıtı okurdan okura değişiklik gösterecektir. Bir de ‘gri’nin kutsallığıyla kendini var edenler vardır ki, onlara bu sorular ve yanıtları basit kaçacaktır! “ ‘Kes sesini, seni kahrolasıca’, diye bas bas bağırıyorum, bir yandan da vücudunu iyice yere doğru bastırıp hareketsiz hale getirmeye çalışıyorum. (…) Kendini de kim sanıyor, bu lanet olasıca, evime zorla giren bu yabancı? Kocamın vücuduna ve kafasına zorla giren bu kahrolasıca yabancı?” (s. 108)
   
  
Mia’nın Büyük Çelişkisi!
Sadık bir eş, özverili bir annedir Mia. Eşinin hastalığı aşamasında da bu böyle devam eder. Beyni hasarlı olan da Mia’nın eşi Frederik’tir, evet. Ama yazar, dış dünyanın gerçeklerini romanına öyle ustaca yedirmiş, Mia’ya öyle bir oyun etmiştir ki  –Bernard’a mı demeli yoksa, ya da her ikisine–, eşi Frederik’le, birbirleri için yaratıldıklarını düşündüğü Bernard arasında kalan da eninde sonunda Mia’dır. Christian Jungersen âdeta beyinler arası bir roman yazmış; herkes hasta, herkes doğal şüpheli, her beyin ayrı hasarlı!

Kayıp Beyinler
İnsanların iş ve aile yaşantıları, ilişkileri, inişli çıkışlı ya da sıradan halleri, sakladıkları-saklayamadıkları, yazarın psikolojik okuma-çözümlemeleri eşliğinde eşsiz bir yapıta dönüşüyor ‘Kayboluyorsun’da.
  
Bir trafik kazası sonrası Frederik’in kaldırıldığı hastaneden beyin zarı tümörü teşhisiyle dönülmesi… Allahtan tümör zararsız, alınacak… Ama yeni bir sürpriz daha beklemektedir Frederik’i: Beyninde zaman içinde oluşmuş hasar teşhis edilmiştir kazadan bağımsız olarak. Bu hasarın Frederik’teki kalıcı izleri, uzun ve meşakkatli bir tedavi süreci, Mia’nın sonsuz çırpınışları… Tedavi sürecinde Mia’nın eşine kol kanat germesi, evle ve eşiyle ilgili her şeyi sahiplenmesi; ama ya devamında? Yıllardır tanıdığını sandığı kocasının, âdeta hastalığıyla birlikte misafir ettiği kabul edilemez kirli işleri… Bu kirli işlerde Frederik’in kastı var mıdır; yoksa hastalığın ona yaptığı bir oyun mudur tüm bunlar? Frederik gerçek bir suçlu mudur; yoksa –asıl suçlunun, kendisi değil de hasarlı beyni olması nedeniyle–  adlî raporlar vb. ile bu suçlardan aklanabilecek midir? Her şeyin ters yüz olması, ailenin her şeye karşın ayakta kalmaya çalışması… Ama gelin görün ki beyinler hasarlıdır!

Frederik’in beynindeki hasarla yola çıkmıştım romanın başında; itiraf edeyim, kendi beynimden kuşkulandım roman boyunca. Ben gayrı ihtiyarî bu tuzağa düşerken, önce Bernard çıktı karşıma, ele verdi kendini, herkesi şaşırtarak –önce ve en çok da Mia’yı–, sonra Mia… Mia’nın ‘entrikaları’…
  
Romanda yazarın titizlikle zenginleştirdiği örgü, öyle bir noktaya gelir ki artık siz her şeye hazırsınızdır; şaşırmakla birlikte kanıksarsınız da olan biteni. Zira insan beyni nelere muktedirdir:
“(…) Şimdi olduğum insan böyle şeyler yapmadı. Onları yapan başka biriydi, Mia. Bana inanmak zorundasın! Ve ben o adamdan hiç haz etmiyorum. O adamdan nefret ediyorum! O ben değilim.” (s. 386)

  
Bu Roman Bir Filme Dönüşür mü!
Christian Jungersen, diyaloglardaki başarısıyla ve kişilerini âdeta ete kemiğe büründürmesiyle de dikkat çekiyor. Gerek kişilerine ruh üflemedeki başarısı, gerek olay örgüsündeki hem yalın hem başarılı anlatımı, entrikadan da yer yer yararlanması, bende roman boyunca bu eserin bir an önce senaryolaştırılması ve becerikli bir yönetmen eliyle filme dönüştürülmesi isteğini doğurdu. Amerikan-Fransa karışımı bir film çıkar sanırım böyle bir çalışmadan (gerilim-telâş-entrika yönleriyle Amerikanvari, düşünsel-bilişsel-psikolojik çözümlemeleri yönüyle tam bir Avrupa sineması…) Yazarın sinema dersleri vermesi, senaryo çalışmalarının olması da bu konuda mânidar... Karakterlerin ete kemiğe büründürülmesi demişken… Hele de Frederik:
“Ameliyattan sonraki dönemde olanlardan hatırlayabildiğim bazı şeyler kafama takılmaya başladı.
Anlaşılamayacak şeyler. Gerçek miydi acaba?” “Evet, tuhaf bir dönemdi.” diyorum.  “Ama düşünüyorum da… Geceleri ben yanında yatarken sen Bernard’a mı telefon ediyordun?” (s. 259)


Yirmiden fazla dile çevrilen ve birçok ödül alan “İstisna” ve yine ödüllü ilk romanı “Undergrowth” romanlarıyla rüştünü ispatlamış bir yazarın Danimarka’dan dünyaya açılan ‘beynelmilel’ bir romanı, “Kayboluyorsun”.

Anadilinden Okuyormuş Gibi
Nur Bier’in kaleminden Türkçe’ye öyle başarılı aktarılmış ki roman, âdeta Türkçe yazılmış hissiyle okudum bu eseri. Cümleler akıcı, sözcükler doğal ve bağlamlarıyla uyumlu, tırmalamayan, dili-beyni yokuşa sürmeyen kıvrak bir anlatım…

Romandaki belirgin –ve titiz okuru rahatsız edebilecek– yazım yanlışlarını saymazsak… Gerçekçi olay örgüsüyle karakterlerin beyinlerinin ilgi çekici kıvrımlarında şefkat, empati, acıma, gerginlik, kızgınlık, şaşırma, hız, panik vb. duygularınızı istemeseniz de yaşayarak okuyabileceğiniz başarılı bir roman, “Kayboluyorsun”! Tabi beyninizde oluşabilecek hasarı göze alabilirseniz eğer.

KAYBOLUYORSUN, Christian Jungersen, Çeviri: Nur Beier, Ayrıntı Yayınları, 2015.

0 yorum:

Yorum Gönder