Ebeveynlerimizi Affedelim (Feride Cihan GÖKTAN)

Okuduğumuz bir roman bittiğinde, hani o en son sayfayı okuyup kitabın arka kapağı üzerine düşüncelere dalıyorsanız o kitap biraz da size aittir. Bir parçası size geçmiştir; şimdi biraz daha farklısınızdır; sanki dünyayı daha iyi anlamış, biraz daha büyümüş hatta yaşlanmış gibi hissedersiniz kendinizi. Elinizdeki kitabın çok gündemde olmasıyla veya yazarının çok bilindik olmasıyla ilgili bir durum değildir bu. Hiç ismini duymadığınız bir yazar veya popüler kitap listelerinde olmayan tesadüfen elinize geçen bir kitap olabilir sizi büyüten hatta yaşlandıran.

İzmirli yazar Melih Ergen’in son kitabı Sağır Bellek’ i uçak yolculuğum sırasında okurken hava türbülansına karıştığını hissettim ruhumdaki sarsıntıların. Roman içimizden birinin öyküsü. Sıra dışı demeyeceğim tam tersine çok hayata dair. Zaten insanı çarpan, ruhundaki hava boşluklarını oluşturan sarsıntıda bu nedenle. İçimizden birilerine ait sıradan yaşam öykülerinin okuyana bu kadar geçivermesi. Hatta kitabın bir yerinde şöyle bir not düşmüşüm: “Bazen okuduklarımın derinliğine yazarın sözcükleri bile yetişememiş sadece hissediyorum,” diye… Evet, Melih Ergen’in kitabı okumaktan öte hissetmek için kaleme alınmış gibi. Yazar okuyucuya sözcüklerin daha ötesini geçiriyor… Roman kahramanı Mahmut’un babasının cenazesinden dönerken bir sürü ayrıntının içinde “ben ağlamadım” itirafıyla aslında kitabın hatta bütün bir hayatın özeti verilmiş gibi sarsılıyorsunuz. Ağlamadım, diyor roman kahramanı. Hayatın türlü acımasızlıklarına, adaletsizliğine, bir türlü akıl erdiremediğimiz gizemine en çelimsiz zayıf haliyle çaresizce karşı duran sıradan insanın hüngür hüngür, fırtına fırtına, bağıra bağıra ağlamasından bile daha sarsıcı daha dokunaklı ve daha ağlatıcı “ben ağlamadım” cümlesi. Hissediyorsunuz işte! O bir kelimeyle kocaman acımasız dünyayı hissediyorsunuz ve büyüyorsunuz hatta biraz da yaşlanıyorsunuz tabii ki…

Roman baba oğul ilişkisinin en karanlık, en kuytu köşelerinde geziniyor aslında hepimizin bildiği ama gitmekten korktuğu karanlık dehlizler. Sizi elinizden tutup görüp de görmezden geldiğiniz veya bilip de girmeye korktuğunuz belki de hiç bilmediğiniz ruhumuzun o karanlık dar sokaklarına götürüyor sizi yazar. Psikolojik derinliğin bu kadar çok hissedilmesi yazarın betimlemelerindeki ustalığının yanı sıra anlatış akışının naif ve çok samimi olması bence. Roman, 1940-1960 yılları arasında ki Türkiye cumhuriyeti Devlet Demiryolları işletmelerinin fon olarak kullanıldığı bir zaman diliminden biraz daha eskilere gidip devamında da şimdiki modern zamanların yalnızlaşmış insanlık hallerine kadar uzanan bir dönemde çeşitli olaylar zinciriyle birlikte anlatılıyor. Bütün romanın merkezinde hayat, ölüm, aşk, kuşaklar arası çatışmalar, yalnızlık ve çaresizlikler, kazanıp aslında kaybettiklerimiz kısaca insana dair her şey var. Kitap boyunca kulağınıza gelen bir de müzik sesi var. Eskilerin o içli şarkıları bir taş plakta dönüyormuş gibi.

Bu kitabı okurken bir arkadaşımın yıllarca önce söylediğini hatırladım. Şöyle demişti : “Ebeveynlerimizi affettiğimiz zaman gerçekten özgür oluruz.” Melih Ergen de işte tam bunu anlatıyor. Kırık dökük parçalanmış paralanmış hayatlarımızda affederek, affedilerek özgür olabileceğimizi. Yaşamak ölümün neresindedir dediğimizde belki de gerçekten yaşamaya başladığımızı...

Bir kitabı bitirdikten sonra arka kapağına bakıp düşüncelere dalıp gitmek istiyorsanız Melih Ergen’in bu kitabını bulup okuyunuz lütfen.

SAĞIR BELLEK, Melih Ergen, Kanguru Yayınları, 2013.

3 yorum:

  1. kitap fena değil ama bahsettiğiniz kadar derin işlenmemiş,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru tespit etmişsiniz. Tanıtım yazısı fazlasıyla yanlı, insanlar yakın dostlarına kitap eleştirisi yazdırırsa böyle olur zaten.

      Sil
  2. Gereksiz yere başı sonu belirsiz uzun cümleler ile yazılmış, noktalı virgül, iki nokta üst üste ve virgüller yetmediğinde "yetmezmiş gibi", "meğerse," gibi bağlaçlarla şişirilmiş anlamsız bir kitap. Konu seçimi iyi, ancak yazarda bu konuyu işyecek ustalıktan eser olmadığı için anlatılmak istenenler havada kalmış. Kendi hayatını yazdıya vah etrafındakilere mahvetmiş geçmiş insanları. Sorumsuz kişilikler hayatı zından ediyor yakın çevrelerindekilere, sonra arkalarından ağlıyorlar ama kendilerini düzeltmeyi akıl edemiyorlar. Kitabı da bu eleştiriyi de beğenmedim. Şu ilk iki cümleyi dönüp okur musunuz bir kez olsun lütfen. "Okuduğumuz bir roman bittiğinde, hani o en son sayfayı okuyup kitabın arka kapağı üzerine düşüncelere dalıyorsanız o kitap biraz da size aittir. Bir parçası size geçmiştir; şimdi biraz daha farklısınızdır; sanki dünyayı daha iyi anlamış, biraz daha büyümüş hatta yaşlanmış gibi hissedersiniz kendinizi. " Pes ve de el insaf reca ediyorum. Müntekim Gıcırbey.

    YanıtlaSil