Siz bu satırları okumaya başladığınızda... Sadece mektup roman değerlendirmeleri ile değil, aslında 18. yüzyılla, modernleşmenin ilk adımlarıyla, kamusal alanın inşasının hikâyeleriyle de karşılaşacaksınız.
Mektup türünün ve mektup tekniği ile yazılmış romanların edebiyat tarihinin sahnesine çıktığı 18. yüzyıl, aynı zamanda insanın ve aklının merkezi hale geldiği Aydınlanma Çağı'na denk gelir. 18. yüzyıl hareketli bir dönemdir. Toplumsal katmanların yeniden tanımlandığı, toplumsal değişim talebinin zirvede olduğu bu dönem, iki büyük devrime ev sahipliği yapar: Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi. Fransız Devrimi'yle bir yanda mutlak krallar dahi yıkılabilirken, egemenliğin halka ait olduğu kabul edilip, insan hakları bildirisiyle insan özne olarak inşa edilir; yanı sıra, Sanayi Devrimi ile toplumsal değişim katlanır, kırsaldan kente yoğun göç yaşanır, burjuva sınıfının yeniden tanımlanmasıyla birlikte sınıf tahakkümü el değiştirir.
Toplumsal katmanlardaki hızlı kaymalar, insan ilişkilerini de eskiye göre farklılaştırır, dolayısıyla iletişimin doğası da değişir. Bir yanda insan hakları bildirisiyle birlikte insan onuru güvence altına alınır, insanın biricikliği yüceltilir. Ancak aynı yüzyılda kapitalist emek sözleşmeleri, yüceltilen insanın emeğini kiralanabilir bir nesneye dönüştürür ve yeni burjuva sınıfı giderek ayrıcalıklı bir konuma yükselir. Tarihsel gerçeklikler şu soruyu zorunlu kılar: Mektubun burjuvaziyle bir ilgisi mi var?
Modern öncesi dönemle modernizmin hakim olduğu zamanlara baktığımızda temel ayrımlardan birinin kırsaldan kente göçle birlikte akrabalığa dayanan ilişki biçimlerinin değişmesi olduğunu görürüz. İlişkiler anonimleşir, arkadaşlık kurumsallaşır. Kurumsallaşan arkadaşlık elbette mektup arkadaşlıklarını da doğurur, mektup aşklarını da... Eski anlaşmalı evliliklere ilişkin mutlak kabulün yerini insan benliğinin tanınması ve kuramsal inşasının sonucunda romantik aşkın yüceltilmesi alır, aşklar, aşk acıları, sevdaya dâhil olan ayrılıklar da mektupların konusu olur.
Akrabalık ilişkileri ve eski topluluk anlayışı çözüldükçe insana yönelik merak artar. İnsanın "özkimlik oluşumu" için "öteki"ne ihtiyacı karşısındakini açılarak karşılanır. Öteki, bazen bir mektup arkadaşıdır. Kendini gerçekleştirirken kurduğu kişisel ve erotik bağlar, mektup romanların da konusu olan ilişkiler ağından başka bir şey değildir. Mektup romanda anlatıcı(lar) yani mektup yazan(lar) anlatıcının yerine geçerek aracısız olarak ötekine açılır, dolaylı olarak kendilerini tanıyarak, kendilerini gerçekleştirirler.
18. yüzyıl, ayrıca, değişimlerle birlikte insan bilgisinin, riskin risk olarak bilinirliğinin arttığı, dolayısıyla da haklı kuşkuların dönemidir. Mektup zarflarının her kapanışı da bir belirsizliğe açılmaz mı? Bir daha yazacak mı?
Evren Karataş’ın mektup roman tekniğine ilişkin akademik makalesindeki aktarımından hareketle, türün öncül örnekleri olarak 1699'da yazılan Portekiz Mektupları, 1721'de Montesquieu'nun yazdığı İran Mektupları ve 1740 yılında Samuel Richardson'un kaleme aldığı Pamela ve Clarissa Harlow adlı metinler gösterilebilir. Mektup romanın gelişmiş örnekleri arasında sayılabilecek olanların başında, dosyamızda yer alan, Balzac'ın İki Yeni Gelinin Hatıraları, Goethe'nin Genç Werther'in Acıları ve Dostoyevski'nin İnsancıklar adlı romanları gelir. Türkçe romanda Ahmet Mithat Efendi 1870 yılında yayımladığı romanı Felsefe-i Zenan'da mektubu bir anlatım biçimi olarak kullanmıştır. Fatma Aliye Hanım da 1898 yılında beş kadının mektuplaşmalarından yola çıkarak Levahiy-i Hayat'ı kaleme almıştır. Halide Edib Adıvar'ın Handan'ı, Reşat Nuri Güntekin'in Bir Kadın Düşmanı, Oya Baydar'ın Kedi Mektupları, Leylâ Erbil'in Mektup Aşkları Türkçe edebiyatın önemli mektup roman örneklerindendir.
Dosyada, bireyselleşmenin tarihiyle paralel giden mektup romandan örneklerin değerlendirildiği metinlerin özel olanın ve kamusal alanın inşasına ilişkin değiniler taşıdığını, mektuplar ve yazarın mahremiyeti ilişkisini sorguladığını, kadın yazını açısından türü ele aldığını göreceksiniz, sakın şaşırmayın.
Mektup romanın toplumsal olanla ilişkisini açıklamaya çalışırken, yararlandığım Habermas ve Giddens’e selam eder, katkı ve önerilerinizi dört gözle beklediğimizi belirtmek isterim.
aysegultozeren@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder