Yazar-müzisyen İkbal Kaynar, bu kez “Kalbim Uşak’ta Kaldı” adını taşıyan bir kent kitabıyla çıkıyor karşımıza. Heyamola Yayınları’ndan (‘Türkiye’nin Kentleri’ serisi olarak) okurla buluşturulan bu kitabın içeriğini ve benzerlerinden farklı yanlarını, yazarı İkbal Kaynar’la konuştuk.
“Kalbim Uşak’ta Kaldı” adını taşıyan kitabı yazmaya, nasıl karar verdiniz?
“Şairin anayurdu çocukluğudur.” der Adorno. Benim çamurdan hamamlar yaptığımız, karpuz kabuğundan arabalar yaptığımız çocukluğumu, kasket şapka taktığımız ve İspanyol paça pantolon giydiğimiz ilk gençliğimi unutmam olası değil. Tüm bu güzel anılarım Uşak’ta yaşandı. Oyunlarını oynadığım, türkülerini söylediğim, havasını kokladığım kentime bir vefa borcu diyelim buna. Heyamola Yayınları da kentler serisini çıkarıyordu. Teklif gelince hemen işe koyuldum.
Kitabınız (tür açısından) alışılmışın dışında bir içeriğe sahip. Genellikle bir şehri anlatan kitaplar, gezi rehberi ve kent ansiklopedi şeklinde çıkıyor karşımıza. Oysa siz Uşak’ı, kendinizle birlikte işleyerek anlatıyorsunuz. Yanılıyor muyum?
Haklısınız. Zaten bu kitabı diğerlerinden farklı kılan da söylediğiniz gibi olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle çok etkilendim yazarken. İzlediğim bir filmi yeniden izliyormuş gibi oldum. Doğduğun yer, oynadığın oyunlar, dostluklar, komşu sıcaklığı, sohbetlerin içeriği; İlkokul, ortaokul derken, öğretmen lisesi yılları ve tüm bu zaman diliminde o yıllara ilişkin anılar… Hatta söylediğimiz şarkılar, giysilerimiz, ramazan davulcumuzun söylediği maniler, dünyada ve Türkiye’deki siyasi atmosfer ve Uşak’ta yaşayan bize yansımaları… Kısacası bu kitapta koca bir yaşanmışlık var. Okuyanlar mutlaka kendilerinden bir şeyler bulacaklar. Bu benim yaşadığım, gördüğüm, duyumsadığım Uşak. Belki de Uşak böyle mi anlatılır diyenler de olacaktır. Dedim ya; bu bendeki Uşak. Eşsiz doğası, sıcak ve gelişmeye ket vurmayan insanları, zengin folklorik yapısıyla hep yüreğimde olan bir kent. Bu kitap beni hiç terk etmeyen çocukluk ve gençlik arkadaşım oldu.
Kitaptaki konuların içeriğine biraz daha değinelim istiyorum. Kitap bir kente (Uşak’a) dair başka neleri barındırıyor?
Babam Mustafa Kaynar, Köy Enstitüsü kökenli bir edebiyat öğretmeni. Köy Enstitülü öğretmen; ülkesine ve halkına karşı sorumlulukları olan çağdaş, aydın, üretken, özverili kişiler/eğitimcilerdir. Demokrat bir ailede büyümek toplumsal olaylara daha duyarlı, sanatla, edebiyatla daha iç içe olmanızda büyük bir adım oluyor. O nedenle tüm bölümlerde bu yapımın esintileri var elbette. Çocukluğumu anlatırken bozulmayan dostluklar, değer yargıları; ilkokul çağını anlatırken doğamızın ne denli yalın olduğunu, meyvemizin, sebzemizin civar köylerde yetiştiğini anlattım. Okulda içtiğimiz sütleri, marmelatları anlatırken de ‘Marshall Yardımı’ adıyla Amerika’ya borçlu kalmaya başladığımızın altını çizmeden edemedim. Düğünlerde oynanılan efelemeler, zeybekler, yazlık sinemada izlediğimiz filmler, ipin üzerinde kurban kesen Cambaz Abdi ve nice güzellikler… Gençlik döneminin öğretmen lisesini anlatırken, öğretmenlerimize hayranlığımız, derslere verilen önem, kültürel etkinliklerin zenginliği nasıl anlatılmaz ki uzun uzun… Asıl Uşak özlemi bir başka kente gidince duyuluyor. Bu kez daha yakından tanıma arzusu ağır basıyor. Yani Uşak’ın çoğumuzun farkında olmadığı farklı zenginliklerini yazmadan geçmek mümkün değil.
Kitap çıktıktan sonra, Uşak’tan beklediğiniz ilgiyi gördünüz mü?
Yaramı sızlattınız gerçekten, tam kabuk bağlamıştı… Bu kitaptan önce benim dört kitabım iki müzik albümüm vardı. Kitaplarla ilgili iki-üç imza günü, müzikten dolayı da birkaç dinleti konser oldu. İkinci albümde (Ebruli Şarkılar)yere alan Ege Potbori türküsü için Uşak’ta klip çekmek için girişimlerim oldu; ancak gerçekleşmedi. Gerçi arkadaşlarım çekmeyi başardı; yakında internet ortamında başlar gösterilmeye. Bu kitabı yazarken Turizm Müdürü, Ulubey ve Banaz Belediye Başkanları; arkadaşlarım yardımcı oldular. Kitap çıktıktan sonra Uşak’ta yakın arkadaşlarım Banaz Belediye Başkanlığı (Tahsin Erdem), babamın çevresi çok ilgi gösterdi. Tek tek telefon edip kutlayanlar oldu. Beklentilerim gerçek olmadı tam anlamıyla. En az iki sene gibi bir emek harcıyorsunuz, kitap için ya da albüm için… Çok sıradan bir iş gibi davrananlar oluyor. Popüler kültür nasıl etkilemiş insanları; mutlaka ‘bestseller’, ‘top on’larda olmanız (medyatik olmanız) gerekiyor. Benim için bunlar önemsiz şeyler. Hem yaşım küçük benim(!) büyüyünce olur bakarsınız...
Bundan sonraki çalışmalarınıza gelelim… Sırada neler var?
İnsanın içine yazma ve şarkı söyleme virüsü(!) girince kolay kolay gitmez o. Zaten değerli öykücümüz Sait Faik, “Yazmazsam delireceğim” der. Benimki de öyle bir şey. Biraz olaylara faklı gözle bakmaya başlamışsanız, üretmek sizi mutlu kılıyorsa başka yolu yok bunun. Yeni bir kitabı bitirdim ‘Gezi Direnişi’ sürecini de içine alan bir çalışma: “İsyan Mektupları”… Onun yayınlanma/okurla buluşturma sürecini yaşıyorum. Malum bu işler çok zor ülkemizde. Hep para almak ister yayın evleri. Ben para vermek istemiyorum ilke olarak. Bir de Ege türkülerinin yer alacağı (belki de Rumca-Türkçe olacak) bir albüm hazırlığı içindeyim. Bu arada Kaygusuz Abdal Şiir ve Öykü Yarışması’nda şiir dalında üçüncülük ödülüne değer bulundum. Bu ödül, bu yaz şiire de ağırlık vereceğimi gösteriyor.
Bu anlamlı söyleşi için teşekkür ederim.
Ben çok teşekkür ederim. Size, gazete çalışanlarına; yazıyı okuyanlara, bu kitap için beni arayacak herkese güzel yarınlar diliyorum.
KALBİM UŞAK’TA KALDI, İkbal Kaynar, Heyamola Yayınları, 2011.
0 yorum:
Yorum Gönder