Alman yazar Ute Wegmann ile İstanbul’da katıldığı, Kelime Yayınları’nın çocuk edebiyatı üzerine düzenlediği uluslararası konferansı ve ilk kez Türk okurlarla buluşacak olan “En İyi Arkadaşım” adlı romanını konuştuk. Edebiyatımızın Almanya’dan nasıl göründüğüne de değindik, çocuk ve gençlik edebiyatının geleceğine de.
Çocuk kitaplarının mutlaka bir mesaj iletmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
Her sene Almanya’da gençler ve minik okuyucular için yaklaşık 8.000 kitap yayımlanır. Bu kitapların büyük çoğunluğunun edebi düzeyi yüksek seviyede değildir. Edebi düzey ile ilgili konuşmak gerekirse, bu kitapları yayımlayanlar “mesaj vermek” ile ilgili bir şey duymak istemezler, çünkü mesaj kelimesi eğitimi çağrıştırmaktadır. Alman yazarlar ve uluslararası yazarlar burada mesaj yerine “tema” kelimesini kullanmayı tercih ederler. Tabii ki güzel bir hikayede arkadaşlık, paylaşım, sevgi, yardımlaşma gibi eylemleri eğitici şeklin dışında bir yolla okuyucuya sunarlar.
Gençler için eğitici olmayan temaya sahip kitaplar daha ilgi çekici kitaplardır. Okuduğum kitabın eğlendirici olması hoşuma gider fakat bu tek başına yeterli değildir. Bir kitabı okuduktan sonra kitabın beni hayatla, ölümle veya krizlerle ilgili yeni düşünce ve fikirlere yönlendirmesini isterim. Ya da diğer kültürlerle ilgili bir şeyler öğrenip gençlerin ve çocukların o kültür içindeki yaşayışlarını öğrenmek isterim.
Türkiye’de, “Gençler kitap okumuyor”, diye bir yakınma vardır. Oysa ben daha çok gençler için yazan bir yazar olarak bunun doğru olmadığını gözlemleyenlerdenim. Almanya’da da okurlar için böyle genellemeler yapılıyor mu? Mesela sizin radyodaki programınızı daha çok kimler dinliyor?
Almanya’da da herkes bu durumdan yakınmaktadır ve ben de burada sizin Türkiye’de gözlemlediğiniz şeyi gözlemliyorum ve sizinle aynı fikre sahibim. Burada da okuyan ve okumayan insanlar var ve bu durum hayatın akışı içinde son derece normal. Buradaki okuyucuların çoğunluğunu kızlar oluşturuyor, hatta her zaman da böyleydi. Birçok genç kız erkekleri futbol ile Süpermen kitaplarıyla veya diğer çizgi romanlar ile yakalamaya çalışıyor, bu bazen işe yarıyor bazen yaramıyor. Bazen Süpermen veya diğer bir çizgi roman kitaplarla temasa geçmek için bir başlangıç olabiliyor. Ben çocukken çok fazla kitap okumadım, ama fizikle felsefeyle ve dünyada olup bitenlerle ilgilenmekteydim, bundan dolayı 15 yaşıma geldiğimde yetişkin kitapları okumaya başlamıştım. Önemli bir noktada küçük bir kasabada ve çocuklar için hiçbir kitabın olmadığı bir yerde büyümüş olmamdır. Enid Blyton kitaplarının ve Astrid Lindgren’in “Uzun Çoraplı Pippi” romanının kabul edilmesiyle bu kitaplar benim incilim olmuştu. Ama bir sandalyeye oturup kitap okumak büyükanneme göre hiçbir şey yapmamaktı, bu durumdan hoşlanmazdı, benim ev ve bahçe işlerine yardımcı olmamı isterdi. Bu yüzden okumak benim için zor bir işti. Eğer birisi endişeliyse, er ya da geç okumaya başlar. Radyo programımla ilgili olarak, yetişkinler, öğretmenler, ebeveynler için yayın yapıyorum, ancak yayınım çocuklar için değil.
Türk çocuk-gençlik edebiyatının Almanya’ya yansıması nasıl? İki ülkenin karşılıklı çevirilerinin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Geçtiğimiz yıllarda birkaç kitap tercüme edildi. Ama Almanya’da eserleri yayımlanan Türk yazarların çoğu burada doğup büyüyen ve burada yaşayan, eserlerini Almanca olarak yazan kişiler. Çocuk kitapları yazan Türk yazarlar Almanya’da pek bilinmiyor. Türkçeye çevrilmiş alman kitaplarının listesini gördüm, Helme Heine, Janosch, Mirjam Pressler, Andreas Steinhöfel, Jutta Richter gibi tanınmış yazarların hikayelerinden oluşan kitaplar, bu gerçekten çok güzel bir durum. Sanırım kalite, seçim yapma konusunda karar vermeyi sağlıyor ve bu yazarlar birçok ülkede birbirine yakın olan çocuk temasını işliyor.
İlk kez bir kitabınız Türk okuruyla buluşacak. Öncelikle bu buluşmanın öncesinden söz edelim? Kelime Yayınları ile çalışmanız nasıl başladı? Kitabınızın kimlerle buluşmasını arzuluyorsunuz?
Kelime Yayınları’nın romanımı tercüme etmeye karar vermesi beni memnun etti. Benim romanımı okudular ve beğendiler. Benim romandaki başkarakterler olan iki oğlanın hayatının ve arkadaşlığının Türk çocukları tarafından okunacak olması harika bir şey ve çocuklar yardımlaşmanın ne kadar önemli olduğunu da romanda görebilecekler.
Türkçeye çevrilen kitabınız “En İyi Arkadaşım” herkesin güçlü ve zayıf yanlarının farklı olduğunu vurguluyorsunuz. Sizce çocuklar bu konuda kendilerini keşfetmek için neler yapabilirler? Özellikle bizim gibi eğitim sistemi henüz oturmamış ülkelerde?
Sizin de değiniz gibi, herkes birbirinden farklı zayıf ve güçlü yönlere sahip. Bu durumda olabilecek en iyi şey hayattaki her durumda yanınızda olacak bir arkadaşa sahip olmak… Ve sevilmenin verdiği his size problemleri çözmede veya zor şeyleri gerçekleştirmekte özel bir güç verecek.
“Son 200 yılda farklı şeyler yaşadık ve biz demokrasinin farklı bir noktasındayız.”
Çocuk ve Gençlik edebiyatını gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler açısından değerlendirdiğinizde okur ve yazar açısından ne gibi farklılıklar görüyorsunuz?
Bunu cevaplamak benim için zor çünkü Türkiye veya Ortadoğu edebiyatını bilmiyorum. Türk yazarlarla ilgili bildiğim şey, ülkelerindeki duruşları, onun dışında ne kadar sattıklarını ne kadar takip edildiklerini, pazardaki paylarını bilmiyorum, Türk okuyucuları da bilmiyorum, Alman gazetelerinden okuduğum kadarıyla öğrendiğim şey Türkiye’de kitap satmanın zor bir iş olduğu.
Belki Avrupa’da ödüllerden ve sponsorluklardan para kazanmak için daha fazla olasılık mevcut, ancak burada bile eğer çok satan bir yazar değilseniz yaşamak kolay değil. Burada genç okurlar için yazanlar genelde okullardaki okumalardan para kazanıyorlar. Hepimizin hikaye anlatımı konusunda farklı tarzları var, son 200 yılda farklı şeyler yaşadık ve biz demokrasinin farklı bir noktasındayız. Bu politik durum yazarların duruşunu nasıl etkiler bilmiyorum, Avrupa’da istediğiniz her konu hakkında yazabilir ve resmedebilirsiniz. ABD’de durum farklıdır (Çıplak ve sigara içen insan resmi yasaktır.) Genç okurlarla ilgili olarak, Türk çocuk edebiyatının daha eğitici ve fantastik öğelerle süslü olması doğrusu beni etkiledi. Aynı zamanda Bologna’daki kitap fuarında İstanbul’daki yayın evleri tarafından basılmış kaliteli kitapların olduğunu fark ettim.
E-kitaplar çocukların daha iyi birer okur olmasını sağlayacak mı sizce ve edebiyatın önümüzdeki on yılında kitaplar tamamen e-kitap’a dönüşebilir mi?
İnanıyorum ki, kitap okumak, parmakların arasında sayfaları hissetmek, sayfaları çevirerek ileri geri gitmek, resimlerin renklerini görmek, çocuklar için çok önemlidir ve ümit ediyorum ki önümüzdeki yıllarda bu şekilde olacak ve devam edecek. E-kitaplar seyahat edenler için ve çok kitap okuyup taşımak istemeyenler için uygun. Çocuk ve genç okurlar kitabın sayfasının kağıdını hissetmeli ve kokusunu bilmeli. Ama en önemli şey bir okurun kalbinde yarattığınız, sizin başkahramanınızla birlikte hissettiği sevinç ve hüzün gibi duygular, bu şekilde kahramanlarınız kitabın kapağı kapandığında da okuyucularla birlikte yaşamaya devam eder.
Gülşah ELİKBANK
gulsahelikbank@gmail.com
0 yorum:
Yorum Gönder