Kapital’in Karl Marx öldükten sonra yapılan üçüncü basımı için yazdığı önsözde Friedrich Engels, bir açıklamada bulunma ihtiyacı hisseder ve şöyle yazar:
“[...] başka insanların, para karşılığında emeklerini (arbeit) kendisine vermelerini sağlayan kişiye “Arbeitgeber” (iş veren) ve ücret karşılığında emeği (arbeit) alınan kişiye “Arbeitnehmer” (iş alan) deniyor. Fransızcada da “travail” sözcüğü, günlük hayatta “iş” (beschaftigung) anlamında kullanılır. Ne var ki, bundan ötürü kapitaliste iş veren, işçiye iş alan diyen bir iktisatçıya Fransızlar, haklı olarak, deli muamelesi yaparlar.” (1)
Bugüne gelindiğinde ise Fransız olsun olmasın, işçi ve işveren arasındaki bağı bu şekilde kuran herkese “deli” diyebiliriz. Bu öngörü, Engels’in 1883’te kaleme aldığı bu metinden 131 yıl sonra dahi önümüzde durmaktadır. Elbette sorunun güncelliği tartışmaya açık ve muhtaçtır. Ne ki, buna ve hatta her şeye rağmen Marksizmin bu denli kavramsal sorunları, vahşi kapitalizmin dünyaya yayılması aşamasında çokça tartışıldı.
Duke Üniversitesi Kadın Çalışmaları Bölümü öğretim görevlisi olan Kathi Weeks, bu sorunları yeniden masaya yaratan ve sorunları aşıp yeni tahayyüller ortaya koyma çabasında bir kitap “daha” yazdı. Antonio Negri, kitap için “Kathi Weeks’in muhteşem kitabı bize, bir çalışma-sonrası toplumu kurmanın, emeğin gerçek özgürleşmesinin emekten özgürleşme olması gerektiğini kavrayan feminist bir proje olduğunu gösteriyor” derken, Weeks’i neden ciddiye almamızı yeterince açık bir dille ifade etmiş.
Kathi Weeks, Çalışma Sorunu’na 21. yüzyılın belki de en mühim sorularından birisiyle, bu soruyla başlamış: “Niçin bu kadar uzun ve bu kadar sıkı çalışıyoruz?”
Elbette bu sorunun muhtelif cevapları mevcut. “Çalışma”nın toplumsal araçsallığı ve bağlamına yaraşır şekilde yarattığı ortam, bir tür kutsallığa dönüşmüş durumda. Ücretli çalışmaya adanan hayatların gölgesinde, çalışma karşıtı politikalar yaratmanın mümkün kılınması gerektiğini savunuyor Weeks:
“Daha net olayım: [...] geleneksel çalışma değerlerini sorgulamak çalışmanın değerden azade olduğunu iddia etmek değildir. Üretken faaliyetin gerekliliğini inkâr etmek ya da William Morris’in tanımladığı gibi bütün canlılar için ‘enerjilerinin kullanılmasındaki bir zevk’ (1999, 129) olabileceği olasılığını yok saymak değildir. Tersine, o faaliyetin organize edilmesi ve paylaşımında başka yollar olduğunda ısrar eder ve çalışmanın sınırları dışında da yaratıcı olmanın mümkün olduğunu bize hatırlatır.”
Bu bağlam ütopik görünebilir, hatta reel ve süregiden mevcut “sistem” için pek olası ihtimaller içinde dahi görülmeyebilir; doğrudur. Ancak unutmamalıyız ki, sistem, varlığını tam da buradan inşa ederek yükselir. Ücretli çalışmanın, kadının evden çıkış bileti olarak görülmesi, feminizmin kendi ücretli çalışma idealini daha da parlatmasıyla sonuçlanmadan hemen önce bunu vurgulamanın önemli olduğunu söylüyor Weeks de zaten.
Yine bu bağlamda Marksizmin çalışma etiği ve değerleri üzerinden düşüncelerine başvurmak gerekir. Çalışma alanında toplumsal cinsiyet üzerinden biçimlenen bir çalışma karşıtlığı, ironik de olsa, yine kendi çalışma alanını yaratma talebiyle mağlup olacaktır. Otonom Marksist gelenekten devşirilmiş olan “çalışmanın reddi”, çalışmanın anlamı ve değeri üzerinden yapılacak bir tartışmaya ışık tutabilir. Weeks bu konuda, emeğin Marksist gelenek içinde “daha geniş bir kategori” ve “değerli bir pratik” ile yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyor; elbette feminizmi de işin içine katarak.
“[Ç]alışmanın reddinin bugün çalışma gerçekliğine oluşturduğu tehditlerin feminist ilgi ve gündemlerle en azından alakalı olduğudur. Kadınlar için daha iyi çalışma feminist çağrıları, bugüne dek önemli olduğu kadar, genel olarak kadınlar için daha fazla çalışmayla sonuçlandı.”
Bu son kısım ciddi bir önem arzediyor. Yukarıda bahsettiğim ironiye, bir yenisini daha eklemiş olduk: (feminist) daha iyi çalışma, (kadınlar için) daha fazla çalışmayla sonuçlandı. Açıkçası, bu yazı Weeks’in bakış açısını incelemek üzerine değil de kendi görüşlerimi anlatmak üzerine olsaydı, ben Otonom Marksist bakış açısının parçalanması gerektiğini söyleyebilirdim. Bugünün STK’ları üzerinden kadın çalışma şartlarını olgunlaştırma ve geliştirmenin yöntemi, onları daha ağır koşullara, daha büyük hız(lar)la itiyor ve bu da açıkça görülüyor. Toplumsal cinsiyet, çalışma alanının çeperlerine kanser hücreleri gibi sıkıca tutulmuş ve kadının toplumsal rolünü cinsiyet üzerinden en kötü şekilde biçimlendirmiştir.
Weeks’in çalışma sorununa Marksist/feminist yaklaşımları ve sorun üzerinden ürettiği çözümler bu yüzden çok değerli. Yazının başında yaptığım Kapital alıntısını Weeks’in aktardığı bir alıntıyla ilişkilendirerek yazıyı sonlandırabilirim.
“İşçi planlı bir şekilde diğerleriyle işbirliği yaptığında bireyselliğinin prangalarını söker ve türünün [vurgu bana ait] yeteneklerini geliştirir.”
(1) Karl Marx, Kapital, çev. Mehmet Selik, Nail Satlıgan, Yordam Kitap, Cilt I, 2011.
ÇALIŞMA SORUNU, Kathi Weeks, (Çev.) Tamer Tosun, Ayrıntı Yayınları, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder