Edebiyatta çocuk karakterler deyince aklımıza hemen çocuk kitapları ve onların efsane isimleri gelir: Alice, Küçük Prens, Küçük Kara Balık, Fedor Amca… Sıradan hayatı parçalamayı göze alan bu çocukların hepsi varolan dünyanın dışına taştıkları için çocukluk kahramanlarımız olmuşlardır. Büyüdüğümüzde ise yavaş yavaş uzaklaşırız onlardan. Okul, iş, kredi kartı borcu, buzdolabı taksiti derken kendi çocukluğumuzla savaştığımızı anlamayız bile. Yaşadığımız hengamenin içinden kafamızı kaldırmadan yaşamamızın sebebi çocukluğun masumiyetinden korkmamızdan mıdır? Bunun da etkisini göz ardı edemeyiz; fakat daha çok çocuksu açık sözlülük ve cesaret asıl geri adım atmamızı sağlayan şey. İktidar karşısında kendi eğilip bükülen imgemizi yansıttıkları için çocukluğu düşman bellemiş olabiliriz. Yetişkinlere yönelik romanlarda çocukların sıklıkla kahraman olarak görülmemesi, görüldüğü zamanlarda ise alegorik ya da didaktik bir işleve hapsedilmeleri bundan sanırım. Yine de bazı romancılar çocuk karakterlerine ihanet etmemeyi başarmışlardır.
Çocukluğun kurgu âleminde karşımıza çoğunlukla büyüme döneminin resmedildiği zamanlar çıkar. Edebiyat büyüme dönemini çocuksu cesaretin kırılmasını, açık sözlülüğün ketumluğa evrilişi ile birlikte yansıtabildiği ölçüde başarılı olmuştur. Fadime Uslu’nun dosyada yer alan yazısında üzerinde durduğu, James Joyce’un ‘Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi’ romanı, bu anlamda en önemli kitaplardan biridir. Daha sonradan Ulysses’te karşımıza çıkacak Stephen Dedalus’un büyümesi anlatılır kitap boyunca. Ailenin, okulun, dini kurumların ve dahası toplumun boğuculuğunu yırtmaya çalışan bir karakter olan Stephen, ne istediği gibi sanatçı olabilecek ne de üstüne karabasan gibi çöken kurumların etkisinden tümüyle sıyrılabilecektir.
Joyce, Stephen özelinde İrlanda toplumundaki çarpıklıkları da tüm çıplaklığıyla anlatır. Bu açıdan bakıldığında Meksikalı yazar J. E. Pachedo’nun ‘Çöl Savaşları’ kitabının kahramanı Carlos ile Stephen akrabadırlar. Carlos, arkadaşı Jim’in annesi Mariana’ya âşık olur. Karşılığını alamayacağı bir aşka tutulması ise hem öğretmenlerince hem de ailesince garipsenecek; Carlos’un çocuksu aşkı önce doktorların devreye girmesiyle bilimin, daha sonra rahiplerin devreye girmesiyle dini kurumların konusu haline dönüşecektir. Toplum Carlos’u çocuksu aşkından kurtarabilmek için seferber olmuş durumdadır. Pachedo’nun kısa romanını basit bir olay örgüsüne teslim eder. ‘Çöl Savaşlarını’ derinlere sürükleyen şey ise Carlos’u kurtarma çabasının, Meksika modernleşmesinin yıkıcı etkilerini örtmenin bir aracı olduğunun özellikle vurgulamasıdır. Carlos imkânsız aşkını yaşarken, ülke adım adım değişmektedir. Meksika ulusal mutfağı yerini hamburgere ile kolaya bırakır ve okulun penceresinden görülen dağların önüne kocaman binalar dikilmektedir. Bunların sonucunda ise “Yetişkinler enflasyondan, döviz kurundan, trafikten, ahlaksızlıktan, gürültüden, suç oranından, aşırı nüfustan, dilencilerden, yabancılardan, yolsuzluktan, bir azınlığın elinde toplanmış sınırsız refahtan ve geri kalan neredeyse herkesin içinde olduğu fakrı zaruretten şikâyet ederler.” Lakin bu şikâyetleri ortadan kaldırma iradesi, modernleşmenin çarkları arasında erimiştir.
Yeraltına Sığınan Çocuklar
Son dönemde çocuk karakterin yaşadığı toplumun arazlarını açığa çıkarması durumunu anlatan hikâyelerden biri ise Craig Silvey’in “Tanrı’nın Unutulan Çocukları” romanı olmuştur. Avustralya’da küçük bir kasabada yaşayan iki çocuğun –Jasper ve Charlie – dostluğunu anlatan roman, burjuva toplumunun kendi içine kapandığı anda nasıl çirkinleşebileceğini anlatır. Jasper, sadece Charlie ile paylaşabileceği bir sırla gelip kahramanımızın penceresini tıklatır. Derslerinde başarılı bir kitap kurdu olan Charlie’nin, kasabanın günah keçisi olarak görülen Jasper ile sır dolu bir cinayeti çözmesi gerekecektir. Romanın omurgasını Ursula K. Le Guin’in Omelas hikâyesine yaslayan Silvey, burjuva refah ve mutluluk yalanını çocuk kahramanları aracılığıyla ortaya çıkarır.
Çocuk karakterlerin yetişkin dünyasına karşı giriştikleri mücadele bazı durumlarda geri çekilmeyi ya da yeraltına sığınmayı beraberinde getirir. Meltem Gürle’nin bu dosyadaki yazısında belirttiği gibi, bazı durumlarda çocuklar erken kaybedenler olduklarının farkına varırlar ama yine de kendi dünyalarını korumak için çaba sarf ederler. Niccolo Ammaniti’nin ‘Sen ve Ben’ romanı, burjuva ailesini endişelendirecek kadar konuşmayı sevmeyen, asosyal bir karakter olan Lorenzo’nun “ötekilerden” kaçma macerasını anlatır. Lisede yaşıtları ile kaynaşsın diye daha kalabalık olan devlet okuluna yazdırılan Lorenzo, ailesine hafta sonu tatilini okuldan arkadaşlarla geçireceği yalanını atarak kendi apartmanlarının bodrumuna sığınmaya karar verir. Ama planında küçük bir aksaklık olacaktır: Uzun zamandır görüşmediği üvey ablası 23 yaşındaki Olivia, bodrumdaki sığınağa gelecektir. Hem yaşıtlarından hem de ailesinden kaçmak için geldiği mekânın bir başka yetişkince işgal edilmesi Lorenzo’nun canını sıkar ama babası tarafından ihmal edilen, uyuşturucu bağımlısı olmuş, hastalıktan adım atacak hali olmayan Olivia ile kader birliği içinde olduğunun farkına varır. İkisi de yaşadıkları toplumun dışına çıkmayı ve ondan uzaklaşmayı seçmiş, bunu da ahlaki bir sorumluluk olarak görmüşlerdir.
Edebiyatta daha çok başı okşanacak karakterler olarak arzı endam eden çocukların son yıllarda yeniden hatırlanması ve çocukluk halleri üzerine romanların yazılmasında şaşılacak bir şey yok. Romancı, topluma ve insanlara yüzünü döndüğü zaman kendi geçmişiyle hesaplaşmayı göze alması gerekir. En yakın ve yakıcı geçmişimiz ise masum, cesur, sözünü sakınmayan çocukluğumuzda gizlidir. Yine de yetişkin dünyaya tümüyle kulak tıkamak pek mümkün değil. Naçizane önerim çocuk karakterleri işleyen yazarların kitapların görünen yerlerine şu uyarıyı basmaları: “Yetişkinlerin ulaşamayacağı yerde muhafaza ediniz”.
ÇÖL SAVAŞLARI, J. E. Pachedo, Çev. Deniz Torcu, Dedalus Kitap, 2013.
TANRI’NIN UNUTULAN ÇOCUKLARI, Craig Silvey, Çev. Selim Yeniçeri, Martı Yayınları, 2013.
SEN VE BEN, Niccolo Ammaniti, Çev. Şemsa Gezgin, Can Yayınları, 2012.
0 yorum:
Yorum Gönder