Her hayatın anlatmaya ve okumaya/dinlemeye değer bir hikâyesi vardır. Bu açıdan, hayat hikâyelerimizin paylaşılamadan maziye karışması gerçek bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Hayat hikâyelerimiz büyük çoğunlukla aile çevresi, eş dost arasında ve sözel olarak kalır ve buna bağlı olarak da anı/biyografi/otobiyografi türündeki kitaplar ülkemizde yeterince yaygın değildir. Son yıllarda popüler olan yeni yetme popçu Justin Bieber’ın dahi, daha 20 yaşına bile basmadan bir biyografisinin yayınlandığını düşünecek olursak, bizim pek de kendimizi anlatmaya hevesli bir toplum olmadığımızı anlayabiliriz.
Buna rağmen, siyasi biyografiler, özellikle sosyalist soldan insanların kaleme aldığı ya da anlattığı hayat hikâyeleri son yıllarda artış göstermiş ve tür içinde bir ağırlık kazanmıştır. Türün şahikası, Gün Zileli’nin beş cilde yayılan ve hem politik hem de özel hayatını tüm açıklığıyla okuyucuya açtığı kitaplarıdır. TÜSTAV Yayınları da özellikle “partili gelenekten” birçok sosyalistin anı ve otobiyografisini yayınlayarak bu alanda büyük bir hizmet vermektedir. İletişim, Kalkedon, Dipnot, Ozan Yayınları da bu tarz kitapları basmayı yıllardır sürdürerek birçok sosyalistin hayat hikâyesinin unutulmasının önüne geçmiştir.
Bu türden kitapların arasına geçtiğimiz günlerde bir yenisi daha eklendi. Ayrıntı Yayınları, “Yakın Tarih” dizisi içinde İlbay Kahraman’ın Sedat Göçmen’le gerçekleştirdiği uzun söyleşinin kitabını “Fırtınalı Denizin Yolcuları” ismiyle yayınladı. Sedat Göçmen, Devrimci Yol hareketinin Karadeniz bölge sorumluluğunu yapmış, 60’ların sonundan 80’lerin başına kadar aralıksız süren aktif devrimcilik hayatını halkının kurtuluş mücadelesine adamış önemli bir sosyalist. Bu devrimci hayatın politik bağlamdaki biyografisi olarak da tanımlayabiliriz bu kitabı.
Kırklareli’nden Artvin’e Uzanan Yol
Kırklareli’nde yoksul bir köy çocuğu olarak dünyaya gelen Göçmen, yetişme koşulları ve aile yapısını, köy hayatı ve sosyal ilişkiler içinde son derece gerçekçi biçimde anlatmış. Okuma sevgisini, öğretmen okulu yıllarını ve köy öğretmenliği sürecini okurken ülkenin 12 Mart’a doğru evrilen koşullarının taşradaki yansımasını da canlı biçimde görebiliyorsunuz. Göçmen, 12 Mart sonrası Ankara’da başlayan Siyasal Bilgiler Fakültesi yıllarını ise yeniden başlayan gençlik örgütlenmesi ve mücadelesinin gelişimiyle paralel olarak anlatıyor. Faşist saldırılar ve buna karşı verilen mücadeleyi, Devrimci Gençlik dergisinin çıkışı ve Devrimci Yol’a uzanan süreci, eylemlere ve eylemcilere ait renkli anekdotları da içererek ilerleyen kitap, “Fırtınalı Deniz” ve “Yolcuları” bahsine geldiğinde asıl yatağına kavuşarak, Zonguldak’tan Artvin’e uzanıp güldür güldür akan bir nehre dönüşüyor.
Sedat Göçmen’in 1977 sonbaharında Devrimci Yol örgütlenmesini kurmak için Zonguldak’tan başlayan Karadeniz macerası, bölgenin il, ilçe ve neredeyse tüm köylerini de kapsayan gerçek bir iğneyle kuyu kazma hikâyesi aslında. Solun belli bir altyapısının bulunduğu ama bölünmüşlük ve kafa karışıklığının negatif etkilerinin belirleyici olduğu bir konjonktürde, gittikçe artan faşist saldırılara karşı aktif bir direniş hattı örgütleyen Devrimci Yol hareketinin Karadeniz bölgesinde sıfırdan yaratılışının hikâyesi. Günümüzün iletişim olanaklarını, cep telefonunu ve interneti düşünecek olursak, insanların yoldaşlarının ölümünü ertesi gün gazetelerde öğrenebildiği bir dönemde, neredeyse tüm bir coğrafyada yaygınlık sağlayabilmenin nasıl bir motivasyon ve mücadele gerektirdiği daha net anlaşılabilir.
Kitap neredeyse yüzlerce devrimciyi anarak, onların mücadele içindeki yer ve sorumluluklarını atlamadan, oldukça renkli ve başarılı bir Karadeniz yolculuğuna çıkarıyor bizi. Bu yolculukta Terzi Fikri ve Fatsa kuşkusuz önemli bir yer tutsa da, Devrimci Yol’un bölgedeki etkinliği tüm artı ve eksileriyle, belli bir güce ulaşılamayan yerler de dürüstlükle belirtilerek bahsediliyor.
Sedat Göçmen’in keskin hafızası hayranlık verici ama asıl etkileyici olan Karadeniz bölgesi hakkındaki bilgi dağarcığının genişliği. Hangi ürünün nerede ve nasıl yetiştiğinden tutun da, demografik bilgilere kadar geniş bir dağarcık bu. Bu hiç kuşkusuz o dönemde yöreyi tanımak adına verilen emeğin de doğrudan bir sonucu.
Halk İçin, Halkla Beraber
Politik faaliyete kaynaklık eden teorik içerikli sosyoekonomik ön çalışmanın hayattan kopuk yapılmadığında, nasıl etkili bir silaha dönüştüğünü kitapta çok detaylı bir anlatımla görebiliyoruz. İl il, ilçe ilçe halkın temel sorunları ve geçim kaynakları hakkında kafa patlatılarak hazırlanan yerel politik programların, solun en büyük meselelerinden biri olan gündelik hayattan uzak ve içi boş slogancılığı nasıl aştığını ve devrimci-sosyalist hareketi nasıl bir gerçek alternatif haline getirdiğini okuyoruz.
Sosyalistlerin halktan ve halkın değerlerinden kopuk, elitist yabancılar olduğu yönündeki genel sağ propagandaya verilen bir cevap olarak da okunabilecek bir kitap bu. Halkın camilerini onaran, kan davalarını sona erdiren, arazi anlaşmazlıklarını çözen, mevsimlik işçilerin sorunlarıyla ilgilenen, karaborsacı ve tefecilere karşı mücadele veren devrimcilerin hikâyesi.
Siyasal anı kitaplarında, üstünden uzun bir zaman geçmiş bir dönemi ve aktörlerini objektiflikten uzak bir biçimde değerlendirme ve güzelleme ya da karalama yapma riski vardır. Bu nedenle duygusal ve öznel bir yaklaşımdan olabildiğince kaçınarak nasıl bir sonuç çıkarılabileceği üzerinde düşünmek gerekir. “Fırtınalı Denizin Yolcuları” bu açıdan “güzelleme dozu” kararında bir kitap diyebiliriz. Sedat Göçmen’in diğer sosyalist gruplar hakkında kullandığı özenli ve saygılı dil de takdire şayan.
Kitabın devamının yayınlanmasını merakla beklediğimi belirterek, sosyalist hareketimiz ve Devrimci Yol’un tarihi hakkında daha nice çalışmayı da teşvik edecek “Fırtınalı Denizin Yolcuları”nı okumanızı öneriyorum. Çünkü devrimciler öldükleri zaman değil, verdikleri kavga unutulduğu zaman kaybederler.
Fırtınalı Denizin Yolcuları: Sedat Göçmen Kitabı, Söyleşi: İlbay KAHRAMAN, Ayrıntı Yayınları
Eyvallah.
YanıtlaSil