Walter Benjamin, Nisan 1934’te Frankfurt Okulu’nda yaptığı, “Üretici Olarak Yazar” başlıklı konuşmasını bitirirken, şöyle söylemişti:
“[…] devrimci mücadele, kapitalizmle akıl arasında değil, kapitalizmle ploretarya arasındadır.”
Bu cümleyi hatırlatmak istedim zira bahsi geçen konuşmanın büyük bir bölümü Berthold Brecht’e ve onun sanatının nasıl bir mücadeleden beslendiği hakkındaydı. Benjamin ile Brecht, Moskova’da tanıştıklarında [1930] her ikisi de sonraki yüzyılı ve sonrasını etkileyeceklerinin farkında değillerdi. Her şeye rağmen bu iki kuramcı, büyük bir dostluk kurdular ve uzun bir süre bu dostluğa sahip çıktılar.
Brecht’i Anlamak, Benjamin’in Brecht ve onun tiyatrosuyla ilgili düşüncelerini/eleştirilerini konu edinen makalelerden oluşuyor.
Epik tiyatro ve Brechtyen yaklaşım üzerine yorumları çok önemli Benjamin’in. Brecht neredeyse bütün yaşamı boyunca epik tiyatrolar yazdı/yönetti. Bunu çok anlamlı buluyor Benjamin. Brecht gibi Marksist bir kuramcı ve yazarın da tiyatroyu yeniden biçimlendirmesi gerektiğini söylüyor. Oyuncular ve izleyicilerin, ölüler ve diriler olarak kesin bir ayrıma uğratılmasının, tiyatro tarihinden beri yapılan en büyük yanlış olduğunu da özellikle vurguluyor. Açıkçası, bugünden bakıldığında ve tiyatroların “interaktif oyun sahaları”na dönmüş olduğunu göz önünde bulundurursak, Benjamin’in haklı olmadığını söylemek imkânsız. Ancak burada Brecht’in sanata bakış açısı da son derece önemli. Brecht’in başarılı bir epik tiyatro sanatçısı olduğunu söyleyen Benjamin, epik tiyatroya şöyle bir bakış getiriyor:
“Epik rejinin [tiyatronun] en önemli görevi sahnelenen olayla sahneye koyma olayının içerdiği her şey arasındaki bağlantıyı ortaya koymaktır. Marksizmin genel eğitim programı öğretme ve öğrenme tavırları arasında işleyen bir diyalektik tarafından belirlenir. Epik tiyatroda da, benzer biçimde, sahneden gösterilen olayla, olayın gösterilme tarzı arasında sürekli bir diyalektik işlerliktedir.”
Peki nedir bu “sürekli bir diyalektik işlerlik?” Bunun kesin ve açık bir cevabından bahsetmek pek olası değil… Bunun sadece “bir” yöntem ile mümkün olamayacağını söylüyor Benjamin; birden çok ve belirsiz yöntemlerin, bir tür deneysellikle kavranabileceğinin, yani bir şekilde keşfetmek gerektiğini de ekliyor. Ancak bu belirsizliğin de kendi içinde sınırlı ve belirli ölçüde yönetime ihtiyaç duyduğu da aşikâr. Bir bakıma, Marksizmin diyalektik tarifinden ve ölçütlerinden beslenilmesi gerektiğini üstü kapalı anlatıyor. Sonuçta, Brecht de Benjamin de Marksist teoriyi kendi kuramlarından ya da sanat anlayışlarından [estetikten] uzak tutmuş yazarlar değiller.
Benjamin’in “Brecht Üzerine” makalesine girişi de onun Brecht hakkındaki düşüncelerinin kısa bir özeti gibi görünüyor. Şöyle söylüyor:
“Bertolt Brecht, anlaşılması güç bir fenomendir. Büyük edebi yeteneklerini ‘özgürce’ kullanmayı reddeder. Edebi tavrına yöneltilmiş hiçbir itham yoktur ki -arakçı, kışkırtıcı veya sabotajcı-, eğitimci, düşünür, örgütleyici, politikacı ve tiyatro yönetmeni olarak, edebi olmayan, anonim, fakat dikkat çekici çabası için bir övgü olarak kabul etmesin. Ne denirse densin bugün Brecht, yeteneklerini ne yönde kullanacağını kendine soran, ve ancak gerekliliğine inandığında kullanan, bu şart yerine gelmediğinde ise işi bırakan tek Alman yazarıdır.”
Brecht’ten bahsederken şiirlerinden ve onun şairliğinden bahsetmemek imkânsız. Her ne kadar makaleye yaptığı bu sıkı girişte Brecht’in şairliğine değinmese de yazının devamında bu konuyla yakından ilgileniyor. Marx’ın ünlü sözüne, “Die Philosophen haben die Welt nur verschieden interpretiert; es kommt aber darauf an, sie zu verändern.” [Filozoflar dünyayı farklı yorumladılar, fakat aslında esas olan onu değiştirmektir] atfen yorumluyor Brecht’in şairliğini ve diyalektiğin kaçınılmaz sonucu olarak, artık “tek şansının dünyayı değiştirmek denen zorlu süreçte yan ürün olabilme çabası” ile ilişkilendiriyor. Gerçekten de Brecht’in şiirlerindeki toplum fikri ve buna bağlı olarak gerçeklik arayışı, onun şiirlerine farklı bir açıdan bakılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Benjamin’e göre Brecht’in şiirlerini “dikkatlice” inceleyenler [komünizmi tek yanlılıkla suçlayanlar], büyük bir şaşkınlığa düşeceklerdir.
“Ev Vaazları’ndaki toplumdışı tavır, Svendborg Şiirleri’nde toplumsal bir tavra dönüşmüştür; ama bu tam bir dönme, eskiden tapınılanın şimdi ateşe atılması değildir. İki derleme arasındaki ortak noktaya dikkat çekmek gerekir. Pek çok tavırla karşılaşabileceğimiz şiirlerinde, hiç karşılaşamayacağımız bir tanesi vardır: Politik olmayan, toplum karşıtı bir tavır. Bu yorumun amacı yalnızca lirik özelliklerinden ötürü seçilmiş olan şiirlerin politik içeriklerini ortaya koymaktır.”
Jameson: Brecht ve Yöntem
Brecht hakkında düşünmekte ve üretmekte Benjamin yalnız değildir. Amerikalı Marksist kuramcı ve eleştirmen Fredric Jameson da kendisiyle pek fazla meşgul olmuştur. Brecht ve Yöntem bu çalışmaların arasında en bilinenidir. Burada bir noktayı vurgulamak gerekiyor; Jameson, bu kitabı yayınladığında tarih 1998 idi. Benjamin’in yazıları ise 1900’lü yılların ortalarına ancak varıyor. Jameson bu alanda çalışmaya devam ediyor ve aralarında -Brecht'i değerlendirmek açısından- koskoca bir II. Dünya Savaşı ve yaklaşık 50 yıl gibi faktörler var. Bu yüzden Jameson okuması, daha derinlikli ve Marksizmin Avrupa ve Amerika’daki farklılıklarını göz önünde bulundurarak yapılmalı. Her ne kadar Marksist teori, Zizek gibiler tarafından revizyonist bir çabayla yorumlanmaya kalkışma cüretiyle karşılaşsa da Jameson böyle bir eğilime sahip değil, bilakis o biçim değiştirmeye ihtiyaç duyan bir Marksizme inanmıyor.
Brecht ve Yöntem, Jameson’ın bu öngörülerle kaleme aldığı ve Brechtyen teorinin [modernitenin] uzun soluklu bir okuması niteliği taşıyan kitap, yukarıda da bahsettiğim gibi onun Marksizm anlayışından ve bunun yazarlığının ve oyunlarının sahnelenişi ile bağlantılarının kurulmasından bahsediyor.
Bu iki kitap, Brecht’i anlamaya ve derin bir okuma yapmaya başlamak isteyenler için çok iyi yol göstericiler olarak görülmeli. Ayrıca Brecht okumalarını Benjamin ve Jameson üzerinden yapmak, hem entelektüel anlamda hem de “doğru” bir bakış açısına kavuşmak/başvurmak anlamında da çok önemli. Okuyunuz, lütfen.
BRECHT’İ ANLAMAK, Walter Benjamin, çev: Haluk Barışcan, Güven Işısağ, Metis Yayınları.
BRECHT VE YÖNTEM, Fredric Jameson, çev: Gül Çağalı Güven, Habitus Kitap.
Interview with Todd May [Issue 13]
-
*"To Form a Wall of Resistance"*
*An Interview with Todd May*
*Sercan Çalcı*
“*There are those who will claim that in our authoritarian period ...
0 yorum:
Yorum Gönder