Fransız tarihçi Fernand Braudel bizde daha çok kısaca ‘Akdeniz’ olarak bilinen ‘İkinci Philippe Dönemi’nde Akdeniz ve Akdeniz Dünyası’ isimli eseriyle tanınır. Fransa ordusunda subayken Naziler tarafından tutuklanarak götürüldüğü kampta 1940-45 yılları arasında neredeyse hiç kaynak kullanmadan yazdığı bu eserin bizde bu kadar tanınmasının sebebi, 16. yüzyılda İspanya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında İnebahtı Deniz Savaşı’yla sona eren mücadeleyi dönemin tarih, coğrafya, tarım, teknoloji ve düşünce dünyası çerçevesinde ele almasıdır.
‘Akdeniz’, tarih öznesinin ne olması gerektiğine dair yapılan tartışmaların dönüm noktasıdır. Braudel, tarihin çoklu sosyal zamanlar çerçevesinde ele alınması gerektiğine inanır ve tarihçilerin genel olarak olaylar tarihini incelediklerini, diğer değişenlerle ilgilenmediklerini ya da çok az ilgilendiklerini söyler. Ona göre tarih, aynı zamanda küçük insanların tarihidir; kullanılan araç-gereçlerin, coğrafi yapıların, iklimin ve gündelik hayatın tarihi olduğu gibi. Dolayısıyla ‘Akdeniz’i yazarken konu sadece Akdeniz bölgesi değildir, ele aldığı konuya göre sınırlar genişler ya da daralır.
Braudel aynı yaklaşımı Maddi Medeniyet ve Kapitalizm adlı üç ciltlik eserinde de sürdürür. Eser, tabanında gündelik hayatın temel gereksinimlerinin yer aldığı, yavaşça ilerleyen ve türdeş olmayan zamanın içinde tarihsel olayların gelişimi ve bu gelişimin en tepesinde kapitalizmin yer aldığı piramit benzeri bir yapıya sahiptir. Gerek Maddi Medeniyet ve Kapitalizm gerekse Uygarlıkların Grameri zamanında zihniyetler tarihini konu dışında bırakmasıyla, sadece egemen olanın –burada Avrupa’nın– tarihini ele almasıyla eleştirilmiştir.
Braudel, 1976 yılında Amerika’da bir dizi konferans verir. Bu konferanslarda hem çalışmalarının özeti sayılabilecek bir sunum yapmış, hem de çalışmalarına getirilen eleştirilere yanıt vermiştir. Konuşmaları daha sonra kitaplaştırılmış ve çeşitli dillerde çevirisi de yayınlanmıştır. Dilimize Say Yayınları tarafından İsmail Yerguz çevirisiyle ve Kapitalizmin Kısa Tarihi adıyla kazandırılan kitap, hem Braudel’i hem de ‘kapitalizm’i anlayabilmek adına iyi bir adım.
Kapitalimin Kısa Tarihi üç bölümden oluşuyor: ‘Maddi yaşamı ve ekonomik yaşamı gözden geçirirken’ adını taşıyan birinci bölümde ekonominin sadece ekonomi demek olmadığını, eğer ekonominin ne demek olduğunu anlamak istiyorsak gündelik hayata bakmamız gerektiğini vurguluyor. Bize miras kalan, karmakarışık biçimde biriken, bize gelinceye kadar sonsuzca yinelenen sayısız hareket ve tavrı bilmeden kimsenin karar almasının mümkün olmadığını, tüm bunların hem yaşamamıza yardımcı, hem de bizi hapseden, bizim yerimize kararlar veren şeyler olduğunu beliriyor. Bu ‘şey’ler, kışkırtmalar, itkiler, modeller, kimi zaman kökleri hayal bile edilemeyecek kadar çok eski çağlarda olan eylem biçimleri ve zorunluluklardır. Çok eski ve çok canlı, yüzyıllar öncesine dayanan geçmişi günümüze taşırlar.
Maddi yaşamın bunların yanı sıra insanların sayısı, ne yiyip ne içtikleriyle, nasıl giyinip nasıl barındıklarıyla da ilgili olduğunu; kullanılan tekniklerin ve bu tekniklerin yayılmasının da maddi yaşamı belirlediğini anlatıyor. Avrupa’nın gelişmişliğinin altında bu teknikleri –değiş tokuştan, pazar ekonomisine– başarılı bir şekilde dağıtmasının yattığını ileri sürüyor.
‘Değişim Oyunları’ adını taşıyan ikinci bölüm, pazar ekonomisi ve kapitalizm kavramlarını birbirinden ayırmak gerektiğinin altı çizilerek ele alınıyor. Braudel’e göre pazar ekonomisi genişleyebilir, çok çeşitli alanlara yayılabilir, çarpıcı başarılara imza atabilir ama genellikle derinlikten yoksundur. Bu nedenle gelişmiş ama dar bir düzeyde kalırlar, buna karşılık kapitalizmin önü ulusal, uluslararası ve dünyasal düzeyde açıktır.
Kapitalizm sözcüğünü bir çerçeve içine almak istiyorsak ‘kapital’ ve ‘kapitalist’in ne olduğunu tanımlamamız gerekiyor Braudel’e göre. Kapital, somut gerçekliktir, sürekli ortada ve etikilidir, kolayca tanımlanabilen araçlar kütlesidir; kapitalist, bütün toplumların mahkûm olduğu hiç bitmeyen üretim süreçleri içinde kapitalin kullanımını yönlendiren ya da yönlendirmeye çalışan kişidir; kapitalizmse kabaca genellikle pek fedakârca amaçlara yönelik olmayan bu sürekli katılım oyununda yer alma biçimdir.
Özetle, iki tip alışveriş vardır; biri somut, saydam olduğundan rekabete dayalı alışveriş, öbürü yüksek düzeyde, çok gelişmiş, egemen alışveriş. Bunlar aynı mekanizmalar değildir, bu iki tip faaliyeti yönlendiren aynı faktörler de değildir ve kapitalizm dünyası birincinin değil, ikincinin içinde yer alır. Genelde kapitalizm ve Pazar ekonomisi birbirinden ayrılmıyorsa bunun nedeni ortaçağdan bu yana her ikisinin de aynı tempoyla gelişmesi ve kapitalizmin genellikle ekonominin motoru ve gelişmesi olarak takdim edilmesidir. Gerçekte her şey maddi yaşamın kalın sırtına yüklenmiştir; maddi yaşamda her şey genişleyip gelişir; Pazar ekonomisi de bedel ödeyerek hızla genişler, ilişkilerini yayar. Bununla birlikte bu yayılmadan karlı çıkan her zaman kapitalizm olmuştur.
Üçüncü ve son bölüm ‘Dünyanın zamanı’ adını taşıyor ve günümüz kapitalizm anlayışını tartışmaya açıyor. Sonuç olarak boyutu küçük, içeriği büyük Kapitalizmin Kısa Tarihi yeterince doyurucu bir kitap.
KAPİTALİZMİN KISA TARİHİ/Fernand Braudel/Çev: İsmail Yerguz/SAY YAYINLARI
0 yorum:
Yorum Gönder