Özcan Karabulut, 70’lerin sonlarında devrimci hareketin içinde edebiyatla tanışan ve bu tanışmanın izlerini yazarlık serüveni boyunca taşıyan bir isim. Karabulut, Belki de Kaybeden Zaman, Baştan Sona Yalnızlık, Hüzünle Bazı Günler başlıklı öykü kitaplarının ardından, son öykü kitabı Aşkın Halleri’ni 2000’lerin başlarında yayımlamıştı. Pek çok farklı dile çevrilen Aşkın Halleri, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan yeni baskısıyla önümüzdeki günlerde bir kez daha okurla buluşuyor.
Aşkın Halleri hakkında yazılabilecek ilk ifade, öykülerin aşkı anlattığı… Bu, kitabı henüz eline almayan bir okur için dahi şaşırtıcı olmamalı. Bu ifadenin bir adım ötesine geçilirse, şu söylenebilir: Aşkın Halleri, aşk gibi aşkın bir duyguyu bile zorlayabilecek insan ilişkilerini öyküleştiriyor. Başka bir deyişle, Aşkın Halleri aşkı, sınırlarından başlayarak anlatıyor.
Aşkın Halleri, bir işaretler kitabı. Aşk yok, aşkın işaretleri var. Muhatabına açıklanmamış ve açıklanmayacak olan aşkın duygular, evlilik kurumu içine sıkışıp kalmış bireyler, “beni öldürmeni istiyorum,” diye başlayan ilişkiler, bağlanma sorunları, dişil olana doğaüstü güçlerin aktarımı...
Özcan Karabulut, toplumda, dolayısıyla da edebiyatımızda yerleşik olanın sınırlarını ihlal etmekten çekinmeyen bir yazar. Kitaptaki ilk öykü, Rojda, yolun yarısını çoktan geçmiş bir erkekle, üniversiteli genç bir kadın karakterin ve onun annesinin sarmal hikâyesini konu ediyor. Öykü, bizi edebiyatımızda alışık olduğumuz babalar ve oğulların dünyasından, alışık olmadığımız bir izleğe sürüklüyor: Baba-kız ilişkisine. Erkek karakteri anlatıcı olarak seçen yazar, karakteri kurarken erkeklik mitlerinden beslenmek yerine erkeklik krizlerine dokunuyor. Böylelikle, erkek adına eksik kalan yaşantının retrospektif kapatılması gibi sıradışı bir konuyu işleyen yazar, metnin iç tutarlılığını koruyor, erkek ve kadının kaygılarına, tereddütlerine konu kadar sıradışı ifadelerle yer veriyor.
Yazar, sıradışı temalarla aşkın ve öykünün sınırlarını zorlarken, toplumsal cinsiyet tuzağına da düşmüyor. Erkek ve kadın karakterlerin inşasında, toplumsal cinsiyete ilişkin rollere yer yok. Güçlü ve muzaffer erkek ‘kahramanlar’ yok, kurtarılmayı bekleyen, kurbanlaştırılmış kadın karakterler yok. Hatta erkek karakterler sanki erkek egemen bir dünyaya erkek olarak gelerek ilk günahı işlemişler gibi hiçbir hikâyede masum olamayacaklarının farkındalar. Öykülere sahicilik katan unsurlardan biri de bu.
Ütopyaya Sahip Çıkmak
Bazı görüşlere göre, aşk, üretimden uzak bir olgu olarak kabul edilebilir. Bundan dolayı, yaşamın akışını sadece ‘üretici güçler’ doğrultusunda düşünürsek, aşk, kimilerine, oyalayıcı ve gereksiz de gelebilir. Yazarın, devrimci hareketten ve örgütlü emek platformlarından geldiği düşünülürse, aşkı öyküleştirmesi bir çelişki olarak da görülebilir. Oysa Özcan Karabulut, Aşkın Halleri’nde ütopyasını yaşatmaya devam ediyor. Karakterleri toplumsal cinsiyet rollerine sığmazken, özellikle kadın karakterlerde yaşamsal olanı değiştirebilme gücü ve kararlılığı ön plana çıkıyor. Karabulut’un kadın karakterleri, birer gündelik yaşam devrimcisi. Bundan, Aşkın Halleri’ndeki kadın karakterlerde yazarın ütopyası can buluyor. Kitapta aşksa, özgürlüğün ta kendisi. Yazar, ‘Ayna Yazıları’ isimli öyküsünde ise aşkın özgürlüğün ta kendisi olamadığında aşkın da olamayışını evli bir insanın kaleminden anlatıyor. ‘Ayna Yazıları’ sen diliyle yazılmış bir uzun mektup. Yazanın kadın mı, erkek mi olduğunun ayrımına öykü boyunca varılamıyor. Toplumsal bir eleştiri niteliğine de sahip olan metin, ismiyle, adeta ‘Anlattığım senin hikâyen,’ diyor. ‘Ayna Yazıları’, bir anlamda, aynaya yazılan yazılar, yazıyı yazana da yazıyı okuyana da kendisiyle yüzleşebilme olanağı tanıyor.
‘Kont’un Köpekleri’ isimli öyküde konu sadece insanlar ve köpekler değil. Metinde bir detay olarak görünüp kaybolan ‘bağ evi’ belki de öykünün ana karakteri. Hem yitirilmiş olan, hem ulaşılmak istenen, hem de yollarından sürü halinde köpekler geçen bir uzak ada. Karabulut’un metinlerindeki berrak anlatım bazen çift anlamlılığı saklayacak kadar sahici bir kurguyu inşa etse de… Yazarın satır araları hep geçmişle, 70’li yıllarla, devrim uğruna girilmiş kavgalarla, kavgalarda yitirilenlerle dolu.
“Olanaklı Eylemler”
İktidar yapıları olanaklı eylemler üzerine kuruludur. Yazar, ‘Ariélle Adında Biri’ öyküsünde, olağanüstü güçleri olan bir kadın karakterin ‘Beni öldürmeni istiyorum,’ diye başlattığı olağanüstü bir kadın erkek ilişkisini konu ediyor. Kadına atfedilen olağanüstü ve gizli güçler, kendisini her daim egemen hisseden eril iktidarla ironik bir hesaplaşma olarak okunabilir. Ancak yazar kadın karakterini o kadar güçlendiriyor ki, anlatıcı da, yazarın kendisi de karakterden kurtulamıyor. Ölümün üzerine kurulan öykü, ölemeyişin hikâyesine dönüşüyor. Yazar, bazı karakterlerin yazan için de zorlayıcı olduğunu ve kendini dayattığını göstermek istercesine öyküyü bitiremiyor… Öykü içindeki ölümsüz Ariélle, bir sonraki öykünün başlamasıyla ölüyor: ‘Silvia’yı Sevmek’ Böylelikle yazar, öyküleri arasında bir deneylem alanı yaratmış oluyor. Aynı kitaptaki iki öykü arasında metinlerarasılık kurarak, bir öyküyü bitirerek, diğerini başlatıyor. Ayrıca Karabulut, metinlerarasılığı Dünya Edebiyatı’ndaki ünlü öykü karakterlerini kendi metinlerine taşıyarak da kuruyor. Mesela Silvia’nın Cortazar’la bir köprü kurduğu açık.
Özcan Karabulut, Aşkın Halleri’nde de, yayımlanan son metni Amida, Eğer Sana Gelemezsem isimli romanda da, henüz kitaplaşmamış öykülerinde de kadınların hikâyelerini konu ediyor. Karabulut’un metinlerinde kadınlar evlerinden sokağa çıkıyorlar, toplumsal yaşama katılıyorlar, sokakla tanışıyorlar, sokaktakilerle de… Her biri ‘bir sokağa çıkış’ öyküsü olarak okunabilecek metinler, yazarın aynı öyküde ısrar ettiğini gösteriyor.
Karabulut, öyküde ısrar ediyor, aynı öyküde ısrar ediyor. Öykülerinde metin olan aslında hep kadın. Kadın öykülerinde de ısrar edecek gibi görünüyor. Çünkü yazar, ütopyasını yaşatmaya kararlı. Edebiyatın ve yaşamın sınırlarının silikleştiği son aylarda, yazarın bu ısrarı her zamankinden daha anlamlı.
AŞKIN HALLERİ, Özcan Karabulut, Kırmızı Kedi Yayınları, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder