Herhangi bir sessizliği aniden parçalayabilecek kuvvette dizeler vardır. Üstelik hayatın, anlamı irdelemekten bıkmadığı vakitlerse; bu dizelerle bazı şeyler eklenir hayata, çoğu şey de kendiliğinden çekilir. Takvimin borçları git gide birikirken bazı kitaplar asla bitmez, bazı şiirler tekrar tekrar okutur kendini; çünkü yaşamak ve anlamak çoğu kimseler için aynı pratiğe üşüşmüşlerdir.
Bahsettiğim kitap, Su Sesi, bunlardan biri; Eylül 2013’te YKY etiketiyle raflardaki yerini aldı. Cevat Çapan sadece bir şair değil, çok geniş alanlarda kendini geliştirmiş biri: Şiir atlasları, antolojiler, tiyatro incelemeleri, dünya şiirinden / yazınından onlarca çeviri, şiirler… Cevat Çapan, evet, sadece bir şair değil. Birçok üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştı, birçok fakültenin ve bölümün kuruculuğunu üstlendi; İngiliz Edebiyatı, dünya tiyatrosu ve Shakespeare dersleri verdi. Öyle ki; yalnız İngiliz yazını değil, dünya yazınını yakından takip edenlerden: İngiliz ve Amerikan edebiyatından yaptığı çevirilerin yanı sıra İtalyanca ve Yunancadan da Türkçeye çeviriler yaptı. Çağdaş Yunan şiiri, İngiliz şiiri ve Amerikan şiiri antolojilerinin de aralarında olduğu birçok kitap yazdı, çevirdi. Tiyatro incelemelerinde bulundu, kitaplar yazdı. Hal böyleyken, bu kitabı sadece şiir penceresinden incelemek mümkün değil. Sorgulamak, sindirmek, şiirin ‘ne’ olduğunu hatırlamak, ipuçlarını genişletmek adına çok geniş bir alandan bakmak gerekiyor Cevat Çapan şiirine. Çünkü bu birikim, oldukça kuvvetli bir kitapla karşımıza çıkıyor.
Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm ‘Kaldığımız Yerden’, kendisine fevkalade önsöz niteliğinde, bahsettiğim o kuvvetli dizeyle başlıyor:"Neler gizler bu kuyunun derin dibi". İnsanı darmadağın edebilen, dakikalarca düşünmeye itebilen bir dize bu. Anlamı içine aldığı yerden, aldığı yere tekrar bırakmadığı kesin çünkü şöyle devam ediyor: ‘’gören göze neler yansır o suskun karanlıktan?’’. Cevat Çapan şiirinin kemik yapısı aslında bu; çok sade bir anlatımla, sözcüklerin görevlerini tamamen kabullenişi ve aynı sadeliğin alışılmışın dışında, şiirinin sonuna değin köprü işlevi. ‘Rüzgârla’ ismini taşıyan aynı şiir şöyle devam ediyor: " Kucaklaş bu ormanın kararan yeşiliyle / artık karaya vurmuşken nasılsa." Sadeliğin acımasız kuvveti, Çapan’ın şiirinde, klasikleşmiş bir şeyleri dağıtıp; anlamı canlandırıyor.
İlk bölümün de adını alan ve bence kitabın en kuvvetli şiirlerinden biri, ‘Kaldığımız Yerden’ şiiri ise şu dizeyle bitiyor: "Sen de duymuşsundur elbet eski bir kulağı kesikten: / kendini kolay kolay bağışlayamazmış insan". Çapan’ın şiirlerinde sakince gezinmek maalesef mümkün değil, her dizenin altından onlarca sahne, hikâye, yolculuk, masaldan tarihe bir geçiş ve gerçeklik payı okurun karşısına dikilip anlamlara müdahale ediyor: "Unutma, belleğin zindanındı senin, / düş gücün özgürlüğün.".
"Durgun sularda ağır ağır yaklaşmak mı karaya, / yoksa azgın fırtınalarla boşuna boğuşmak mıydı / yaşlanmak?". İkinci bölüm insana dair olan şeyler bütününün, ustalıkla birleştiği noktadan besleniyor; kaldığı yeri daha da kuvvetlendirerek devam ediyor. Öyle ki, şiirimizin usta sesi; zamanı kendi bellek yolculuklarıyla aktaran şair, Su Sesi’nde yine uzun ve büyülü yolculuklara götürüyor okuru... İkinci bölüm ‘Belleğin Dehlizlerinden’ bir ‘şeyi’ alıp, ortasından anlatmaya başlıyor ve her şiir çok daha kararlı devam ediyor yola. Bu ‘şey’; bir birikimin yolculuğu, kendine rastlamanın, kendinden kaçmanın… Nitekim kitapta yolculuklar bitmiyor; diğer şairlere, ulaşılamayana, anılara, denize ve belleğe sürekli bir yolculuk var. Sıradanlığın alışılageldik işleyişinden çok bir irkilme uyanıyor bu şiirlerden sonra: ‘’Bitmeyen bir yolculuk bu karabasan / feryatla imdat arasında.’’ Bölümün oldukça etkili bir başka şiiri ise ‘Şeddelere Dikkat Molla’: "Seslere renkler karışıyor bazı geceler: / nerdeyse unutmuşken o yaz geçen günleri / yanan bir yalının alevlerini seyrediyoruz / bir başka kıyıda. / Bir adam ormanla konuştuğunu sanıyor / ağaçların adlarını fısıldayarak; / bir kadın her akşam denize bakıyor durmadan / o saatlerde geri döneceklerini umarak / sabah karanlığında yaka paça götürülenlerin." İnsanın biricik ödevinin direnmek olduğu şu günlerde ‘Haydar Haydar’ şiiri selamlıyor okuru: "Yepyeni bir dille konuşuyorlar direnirken, / yaprakların, çiçeklerin sesiyle sesleniyorlar / birbirlerine / su sesini bastıran. / Sabırla değiştiriyorlar bunaltıcı havayı, / değişen havayla insan da değişiyor, zaman da. // Ve dinmeyen kuş sesleri / ağaçların dallarında.".
Yılları onlarca şiirle beslemiş bir şairin dizeleriyle yolculuğu yeniden anlamak, yeniden adlandırmak, belleğe tutunarak kendine dair olanla hesaplaşmak; hiç kuşku yok ki insan ruhunu anlamlandırıyor, anlamın bitmek bilmeyen sınırlarına müdahale ediyor, daha da genişletiyor. Bu bağlamda Cevat Çapan şiirinin düşler ortasında yazılmış bir şiir olduğu gayet net, yalın anlatım olarak gözükse dahi kişisel, toplumsal veya tarihsel çoğu mevzunun Çapan’ın şiirinde kolay bir ipucu yok; fakat çoğu hadisenin iç içe geçtiği düşler topluluğu bu şiirler. Çünkü Cevat Çapan, hep bıraktığı yerden daha ileriye götürdü şiirini; korudu, besledi, büyüttü.
"O akşam birlikte kendi dilimize çevirmeye çalışmıştık şu dizeyi: / Küçük çocukları ısıran azgın bir köpektir zaman."
Üçüncü ve son bölüm ‘Yalıoba’dan’; bir özlemi anlatıyor, acıyı, geçmişi ve hayatın tam ortasından geçip gitmiş şeyler bütününü: Yalıoba Günlüğü, Su Sesi, Şafakta, Zurbaran. "Dönsem su serpsem bahçedeki kayrak taşlarına, / çardağın altı da serinlese akşamsefaları açarken.". Çapan’ın şiirinin aslında olmazsa olmazlarından biri de çeşitliliği sürekli sindirmesi, sürdürmesi ve işlemesi. ‘Şafakta’ şiirinde hikâyenin vurguladığı şey aslında gayet açık: "O zaman yalnız yorumlayamadığımız düşlerle döneriz". Açıkçası bu bölümün diğer bölümlerden farkı, tüm dizelerin bellekte canlandığından ziyade hakikatli bir hikâyeye dönüşmesi; her dizenin içinde kendine göre bir hikâye var: Bir değişim ve yine deniz, hatıralar, ‘karanlığın içindeki kızıllık’.
Sonuç olarak, hiç kuşku yok ki yıllar sonra dahi Cevat Çapan’ın şiirleri, çevirileri incelenmeye, kaynak olmaya devam edecektir. Su Sesi, insanın kendi belleğiyle hesaplaşabilmesi için, değil bu aralar; zaman zaman tekrar başvurulması gereken bir sığınak. Kitaptan son bir dize:
"Böyle nice yolculuklara çıktım, / büsbütün dönmüş de sayılmam / gittiğim çoğu yerden."
SU SESİ, Cevat Çapan, YKY, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder