4-5 yaşlarındayken dolaptan çıkarmadığım ama en kıymetlim olan dostum Tilki vardı. Normal bir oyuncak gibi ortalıkta durmazdı. Daha çok hayali bir arkadaş gibiydi. Hayal meyal hatırladığım şey dolabın kapağını açıp aceleyle bir şeyler anlatıp kapattığımdı. Belki dostum Tilki’nin anısıyla elime aldığım an kıymetlilerim arasına gireceğini bildim ben Kumkurdu’nun. O gün başladı dostluğumuz. Daha doğrusu ben o gün ortak oldum Zackarina ile Kumkurdu’nun dostluğuna…
Peki nasıl başlıyor bu dostluk? Zackarina anne ve babasıyla deniz kenarında yaşayan küçük bir çocuk. Evde roller klasik kadın erkek rollerinden biraz farklı ama çocuğun rolü her zaman aynı. Anne çalışıyor ve hep çok meşgul. Baba evde ama (şaşırtmayan şekilde) o da hep meşgul. Zackarina ise evde ve meşguliyetlerin gölgesinde kendini eğlemeye çalışıyor. Eve taşınmalarının ardından arkadaş bulamayan Zackarina bir gün sahilde yürürken kumun altında siyah bir burun görmesiyle Kumkurdu ile tanışıyor. Kürkü altın gibi parıldayan, vahşi ve güzel Kumkurdu'yla...
Bu tanışmadan sonra bilge Kumkurdu ile meraklı Zackarina’nın maceraları, hayata dair keyifli sohbetleriyle ilerliyor kitap. Kumkurdu hiç ertelemiyor Zackarina’yı, ne zaman istese yanında oluyor, neyi merak etse cevabını ya gösteriyor ya anlatıyor. Büyüme yolunda ona yoldaşlık ediyor. Kumkurdu’nun her şeyi bilen, sakin, huzurlu ve keyifli tarzı Zackarina’nın çocuksu meraklılığı ve heyecanıyla birbirini bütünlüyor. Zackarina ile Kumkurdu aşktan, dostluktan, paylaşmaktan, ailelerden, evrenden, zamandan kısacası bir çocuğun kafasında kurabileceği birçok şeyden bahsediyorlar. Konuşmaların içeriği bir yetişkini düşündürecek, şaşırtacak ve dönüştürecek nitelikte.
Kitaptan kısa alıntılarla bitireyim yazımı.
“Ben rüzgardım,” diye düşündü. “Gökyüzünde yağmurları savuran bir rüzgar, ve yağmur yağdı ve yağdı, yüzlerce yıl, bütün şehir sırılsıklam oldu ve öfkelendi. Ama çadırda yaşayan iki kişi yağmurdan mutlu oldu ve ben o zaman annemin oldum ve annem benim ve babam ikimizin. Ve ben şimdi kendiminim.”
“Büyürken vücudun patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu! Bunu sen ben biliriz, her küçük kurbağa da bilir ama onlar bilmez, dedi Kumkurdu. Büyüdüler ya, hemen unuttular.”
“Bir sonu olmalı,” diye düşündü Zackarina. Her şeyin bir sonu vardı. Bir merdiven başlar ve biterdi. Ve önce sabah, sonra da akşam olur, bir gün böyle başlayıp biterdi. Dünyanın en uzun treninin bile bir son vagonu vardı ama tren biterdi.
Ama evren, diye düşündü Zackarina, yalnızca devam ediyor, devam ediyor ve devam ediyor. Sonu yok!”
KUMKURDU, Asa Lind, Çev. Murat Özsoy, Yerdeniz Yayınları, 2004.
Kitaptan kısa alıntılarla bitireyim yazımı.
“Ben rüzgardım,” diye düşündü. “Gökyüzünde yağmurları savuran bir rüzgar, ve yağmur yağdı ve yağdı, yüzlerce yıl, bütün şehir sırılsıklam oldu ve öfkelendi. Ama çadırda yaşayan iki kişi yağmurdan mutlu oldu ve ben o zaman annemin oldum ve annem benim ve babam ikimizin. Ve ben şimdi kendiminim.”
“Büyürken vücudun patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu! Bunu sen ben biliriz, her küçük kurbağa da bilir ama onlar bilmez, dedi Kumkurdu. Büyüdüler ya, hemen unuttular.”
“Bir sonu olmalı,” diye düşündü Zackarina. Her şeyin bir sonu vardı. Bir merdiven başlar ve biterdi. Ve önce sabah, sonra da akşam olur, bir gün böyle başlayıp biterdi. Dünyanın en uzun treninin bile bir son vagonu vardı ama tren biterdi.
Ama evren, diye düşündü Zackarina, yalnızca devam ediyor, devam ediyor ve devam ediyor. Sonu yok!”
KUMKURDU, Asa Lind, Çev. Murat Özsoy, Yerdeniz Yayınları, 2004.
0 yorum:
Yorum Gönder