Alain Badiou tartışma götürmez bir şekilde günümüzün en önde gelen felsefecilerinden biri olarak kabul edilmekte. Her ne kadar, o Fransa’nın felsefe çevrelerinde 1960’larda yaşanan tartışmalara dahil olmuş olsa da, aynı yıllarda kendini açıkça belli eden ve Derrida, Foucault, Deleuze, Lyotard gibi filozoflarca temsil edilen “postmodern dalga”ya tam olarak kendini kaptırmamış olması nedeniyle uluslararası düzeyde tanınması ve “popülerleşmesi” oldukça geç bir döneme, 2000’lerin başına rastlar. 2000’li yıllarda onun düşüncelerinin giderek önem kazanmasının nedeni, belki “postmodern dalga”nın etkisinin azalması, belki de felsefenin “rock yıldızı” Žižek’in ondan söz etmesi, yapıtlarının İngilizce editörlüğünü vs. yapması olabilir. Her ne olursa olsun, Badiou’nun şu son on-on beş yıldaki felsefe tartışmalarına etkisi büyük olmuş, bu nedenle de gerek İngilizceye gerekse de dilimize Badiou’nun kitapları peş peşe çevrilmiştir. Bu süreçte İngilizceye önemli bütün yapıtları çevrilmiş olduğundan, onun felsefesi hakkında geniş bir ikincil literatür oluşmuştur. Türkçeye ise Etik, Sonsuz Düşünce, Felsefe İçin Manifesto gibi birkaç temel yapıtının yanında, bazı konuşmalarını ve gazete yazılarını içeren derlemeler çevrildi. Ama Fransa’da 1988 yılında Édition du Seuil’den çıkan ve Badiou araştırmacılarının istisnasız bir şekilde onun başyapıtı olarak kabul ettikleri, yaklaşık 600 sayfalık dev yapıtı L’être et L’événement (yani Varlık ve Olay) hâlâ Türkçede yok. Oysaki onun Türkçeye de çevrilmiş diğer kitaplarındaki düşüncelerinin temeli bu kitap olduğundan, Badiou’dan ilk çevrilmesi gereken yapıt Varlık ve Olay olmalıydı.
Peki neden çevrilmedi bugüne kadar? Aslında bu soruya yanıt bulmak o kadar da zor değil. Çevrilmemesinin nedeni açık: okunması, anlaşılması ve çevrilmesi zor bir kitap Varlık ve Olay. Platon’dan Derrida’ya bütün bir “varlık” tartışmalarına atıfta bulunan ve Heidegger’in bir deyimini ödünç alırsak, “ontoloji tarihi”ni sorunsallaştıran bir yapıt. Kitap bununla da yetinmiyor, Cantor’un küme teorisini temel alan bir matematikselliği varlık araştırmasının odağına yerleştiriyor; bu nedenle de kitap kuramsal bir düzeyde ortaya koyduğu tezleri bir de matematiksel notasyonlarla ifade ediyor. Bütün bunlar da, dediğimiz gibi, Varlık ve Olay’ı zor bir kitap yapmakta. Bugüne kadar çevrilmemesinin nedeni, bu bakımdan, biraz anlaşılır bir durum. Ama öte yandan, “bir kitabın okunmasının, anlaşılmasının, çevrilmesinin zor olması onun çevrilmemesinin gerekçesi olabilir mi?” diye sorulabilir. Bu gerekçe haklı olsaydı, örneğin, James Joyce gibi, George Perec gibi yazarların hiçbirinin Türkçeye çevrilmemiş olması gerekirdi. Ayrıca Spinoza’nın Etika’sının en sonundaki sözleri hatırlamak gerekmez mi burada: “bütün asil ve mükemmel olan şeyler, çok nadir oldukları kadar aynı zamanda zordur” sözünü? Dolayısıyla, zor olan bir kitabı çevirmekten kaçınmak yerine, onun özellikle “zor” olması istenmelidir. Varlık ve Olay’daki başka özellikler de bizi, daha önce “diğer kitaplarına temel olan yapıt” olarak temellendirmeye çalıştığımız, “Badiou’nun diğer kitaplarından daha önce Varlık ve Olay çevrilmeliydi” düşüncesine bizi götürüyor. Nedir bu özellikler?
Öncelikle Varlık ve Olay, Varlık (l’être) açısından, Heidegger’in metafiziği, ontolojiyi onun içinden bir yol bularak aşma çabasını (Varlık olarak varlığın bilimi olan matematik yoluyla) ve Olay (l’événement) açısından, Derrida’nın “karar verilemezlik” düşüncesini (adlandırılamayan bir olay durumunda, yani karar verilemez bir anda bu olaya sadakat göstermenin anlamını öne çıkararak) en son noktasına taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Badiou’nun başyapıtı, felsefenin uzun Platoncu yolunun sonundaki iki önemli ismi hem buluşturuyor hem de onları aşmaya çalışıyor. Bu aşma çabasını da Badiou kendisini “Modern Platoncu” ilan ederek ortaya koyuyor. Modern Platoncu olarak Badiou, Platon’un - felsefenin koşulları olarak görülebilecek- dört hakikat usulünü (Bilim, Siyaset, Sanat ve Aşk) kendi felsefesinde özgün bir tarzda bir araya getirdiğini ve Platon’dan sonraki felsefe tarihi boyunca da, hep “indirgemeci” bir tavırla, bu koşulların tümünün herhangi bir felsefi görüşte bir araya getirilemediğini düşünüyor; tabii ta ki kendi felsefesini Varlık ve Olay’da ortaya koyana kadar… Yani kendi iddiasının büyüklüğü bakımından da çok önemli bir felsefe denemesidir Varlık ve Olay. Bu iddialı bakış açısından Varlık ve Olay’da Platon Cantor “ile birlikte”, Heidegger Galileo “ile birlikte” okunabilmiş, Aristoteles’in, Spinoza’nın, Hegel’in varlıkla (ve sonsuzlukla); Pascal’in, Leibniz’in de “olay”la ilgili kavrayışları göz önünde tutulabilmiştir. Ayrıca Badiou bütün bunları Lacan’la bağlantılı bir “özne teorisi”nin bağlamına yerleştirmiştir. İşte bu özellikler nedeniyle Varlık ve Olay, kendi okurunu tutkulu bir okuma ve “yeniden” okuma sürecine sokmakta, onunla didişmenin verdiği hazzı yaşatmaktadır.
Evet, bu kısa yazıdan da sezilebileceği gibi, Badiou’nun Varlık ve Olay’ı hem çok zor hem de çok önemli bir kitaptır. Ama şunu söylemek gerek son olarak: Spinoza’nın yukarıda alıntıladığımız sözünü göz önünde tutarak, bu yapıtın “ideal çevirmeni” hemen onun çevirisine başlar umarım.
L'ÊTRE ET L'ÉVÉNEMENT, Alain Bodiou, Seuil, 1988.
0 yorum:
Yorum Gönder