Emrah Polat’ın yeni romanı Yüzler, İlk bölümden itibaren ironik ve politik bir anlatı olacağını fısıldıyor bize.
Peki bu anlatının olay örgüsü ne? Aslında klasik bir dille yazılmasına rağmen romanda klasik bir olay örgüsü bulunmuyor. Sıkça başvurulan geri dönüşlerle 12 Eylül’ün karakterler üzerindeki etkisi işlense de asıl olarak olay bir gün içinde başlayıp bitiyor. Bu anlamda çizgisel bir roman diyebiliriz Yüzler için.
İsminden de anlaşılacağı gibi çok sayıda kişinin bulunduğu romanda temel olarak üç karakterin işlendiğini ve yoğrulduğunu öne sürebiliriz. Her bölüm bir karaktere ayrılıyor ve bölümlerin sayfa sayıları neredeyse birbirine eşit. Buna rağmen Arif’in diğer karakterler arasında öne çıktığını görüyoruz; zira çalışanı Nazım’ı ve cezaevi arkadaşı Laz Orhan’ı –kurgusal anlamda- birbirine bağlayan o.
Argonun önemli bir yer tutuğu Yüzler’de geri dönüşler, hem karakterleri çeşitli yönleriyle daha yakından tanımamıza, hem de gerçeklik hissinin artmasına yol açıyor. Yazarın gerçeklik hissini artırmak için bölüm başlarında olayın geçtiği mekânla birlikte tarih, hatta saat vermesi de ayrıca dikkat çekici.
Savrulan hayatlar
Umut adlı yetişkin kızları olan Arif ve eşi Zeynep’in yaşamları belli bir rutine binmiştir. Yaşadığı dünyadan kaçışı hayat kadınlarında bulan Arif’in ALKON adlı bir insan kaynakları şirketi vardır. Orta halli sayılabilecek bu şirketin büyümesini isteyen Arif, içten içe bunun gerçekleşmeyeceğini de bilmektedir. Zaten romanda, ikiyüzlülüğün de kaynağını oluşturan bilmekle itiraf edememek arasındaki gerilim sıkça yer tutar.Arif, romanın neredeyse merkezi mekânı olan Seyranbağları’ndan bir grup arkadaşıyla 1979 yılında girdiği Mamak Cezaevi’nde geçen yılları unutmak ister, fakat çok kolay olmayacaktır bu. Cezaevi arkadaşı Laz Orhan politik olmamasına rağmen sola yakınlığı nedeniyle tutuklanmış, alkolizm sınırında, deli dolu biridir. Nazan’a ölesiye bir düşkünlüğü vardır. Zaten –sürüp sürmediği belli olmayan- bu ilişki de dramatik bir hal almıştır.
Arif, cezaevinden çıkınca ODTÜ’yü kazanır. Hala politik olan Arif’in YÖK’ün kuruluşunun protesto edildiği bir 6 Kasım günü okula ormandan girerken hissettikleri adeta bugün yaşadıklarının habercisidir:
“Karşıda gözüken yola kendini atmak için ormanın kenarındaki ağaçların arasına sindiği o an; bütünüyle farkında olmasa da yaşamında yeni bir yol açacaktı. Artık düşünceleri ve yaptıkları eskisi gibi olmayacaktı. Elbette bu dönüşüm zaman alacaktı ancak eski kabuk yerini yenisine bırakıyordu ve bundan dönüş yoktu.” (s. 59)
Arif’in işyerinde çalışan ’80 doğumlu Nazım da 12 Eylül’ün etkisini hayatında fazlasıyla yaşamış biridir: Annesinin karnındayken darbe olmuş, ileri gelen sol bir siyasete mensup babası yurtdışına çıkmış ve babasından bir daha haber alınamamıştır. Annesiyle de çeşitli sorunlar yaşayan Nazım hep geçici işlerde çalışmaktadır. Özetle onun da pek dikiş tutturamadığını iddia etmek abartılı olmayacaktır.
Ankara, değerlerin bilerek ya da bilmeyerek erozyona uğradığı bir dünyada insandaki ikiyüzlülüğün açığa çıkmasının kaçınılmaz olduğu tezini çeşitli tonlarda işleyen Yüzler için önemli bir yere sahip. Yalnızca fon olarak kalmıyor, aynı zamanda romandaki işlenişiyle insanda pütürlü ve eski bir taşa dokunulduğu hissi veriyor: Seyranbağları, Türközü, Esat…
Bir balık restoranında açılan, bölüm başlarındaki epigraflarla boyutlanan roman beklenmedik ve biraz trajik bir sona doğru ilerliyor. Kısacası, Sel Yayıncılık tarafından basılan Yüzler okunmaya değer.
0 yorum:
Yorum Gönder