"Bir daha piç olmayacaktım. Çocuk, hiç."
Hakkı İnanç, gerek dergilerde yayımlanan öyküleriyle gerekse de yarışmalardan kazandığı ödüllerle son dönemin dikkat çeken yazarları arasına girmeyi başarmıştı. Orhan Kemal Öykü Yarışması’nda dosyasıyla kazandığı ödül adeta kitabın habercisi gibiydi. Nitekim bu dosyası Selçuk Baran Öykü Ödülü’nü de kazanarak Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Bozuk adıyla yayımlandı ve beklentileri boşa çıkartmadı.
Hakkı İnanç’ın ödülünü elinden aldığı İnci Aral’ın deyimiyle Selçuk Baran, ‘bir yazma kırgını’dır. Kitaplarında da, Tayfun Topraktepe – Tomris Sakman’ın, -Bir Solgun Kadın: Selçuk Baran yazısında- belirttikleri gibi “…şimdiyle geçmiş arasından doğan çatışmaları, kaybedilen, biten sevgileri, hayatın yorduğu umutsuz insanların iç sıkıntılarını, geçmişle hesaplaşmalarını anlatmayı tercih etmektedir.” Aslında Bozuk’ta da benzer şeyler anlatılmış, ancak Hakkı İnanç’ın alaycı, dik başlı ve erkeksi dili aralarındaki farkı oluşturmaktadır. Bu vesileyle yazıya küsecek denli kırılan Selçuk Baran’ın gönlünü düzenlediği öykü ödülüyle alan kadirşinas Galapera Kültür ve Sanat Derneği’ne de tüm kalemlerini kıranlar adına teşekkür etmeliyiz.
Bozuk iki bölümden oluşuyor, birbiriyle bağlantılı dört öykünün yer aldığı ilk bölüm, Böyle ile açılıyor. Üniversiteyi bitirdiği, askerliğini yaptığı halde hiçbir işte dikiş tutturamamış ailesi tarafından sürekli “Sen niye böylesin?” diye sorgulanan Mehmet’in sıkıntılarını anlatan öykü aktarda son buluyor. “Bayram namazına gitmedim diye anneannem bana “Senden adam olmaz” dediği için böyleyim. Askerde emrime verilen erlere söz geçiremediğim için böyleyim ben. Geceleri annemin ölümünü düşünüp ağladığım için böyleyim. İki yıldır işsiz olduğum, babam bile beni yanında çalıştırmak istemediği için böyleyim. Gökyüzünün niçin mavi olduğunu düşündüğüm için böyleyim. Pantolonlarımın paçalarını kıvırdığım için böyleyim.” Mehmet, yaşadığı yeri fiziken terk edemeyince ruhen terk etmek amacıyla farklı bir kokunun peşine düşünce, karşımıza üç kapı üç kilit çıkıyor.
Böyle’nin satır arasında öldüğünü öğrendiğimiz komşu Sadıka Hanım’ın hayatı kızına anlattıkları üzerinden kuruluyor, Baban Gelecek’te. Uzak yol kaptanı kocasının yokluğunu kızı Derya’ya hissettirmemeye çalışırken, geliştirdiği, ‘Baban Gelecek’ oyununun ölümüyle ‘Annem Gelecek’e dönüşmesi anlatılıyor. Sevgili Azrail, aktarda gördüğümüz Lütfü’nün Azrail’e mektubu ve ailesiyle diyaloglarından oluşan trajikomik bir öykü. Üçüncü kapıyı açan kilit ise Annem Gelecek. Dünyayı dolaşıp sıfırı tükettikten sonra, mecburen kürkçü dükkânına dönen Kaptan ve kızı Derya’nın karşılaşmaları anlatılıyor bu öyküde.
Oyunbaz, bağlantılı öykülerden oluşan bölümün ardından, on bağımsız öyküden mürekkep ikinci bölüme geçiyoruz. Kapakta da adı yazan Bozuk, bence hayli iyi öykülerden kurulmuş olan kitabın en iyisi. Rıza’nın piçlikten kurtulmak için tek yol olarak gördüğü katilliğe ‘terfi’ etmesi anlatılıyor. Okuyanın uzun süre etkisinden kurtulamayacağı yoğunlukta, sokak argosuyla bezeli, sert bir metin, Bozuk. “Öldürmeye bir enikle başladım. En az benimki kadar düzüşgen anasının, sıçar gibi kunladığı, düzinelerce itten biriydi. Yolu ilk kez bizim sokağa düşenler, karı değil de it pazarlanıyor sanırlardı. Halbuki it beleşti! Annemi bile karşılayamayacak denli kokozlar, kaçmaya feri olmayan hayvanları koltukladıkları gibi sokağın dibindeki hurdalıkta alırlardı soluğu. Eğer şanslıysak!”
Ülfer Hanım, gencecik erkek yazarın, yaşlı bir kadının ağzından anlattığı ters köşe bir hikâye. Cami avlusuna bırakılan bebeklere inat, bu sefer avluda bulunan geçmişini unutmuş bir kadındır. Annesinin boşluğunu bu ‘kayıp’ kadını evine getirerek gidermeye çalışan kahramanın, Ülfer Hanım’ın gidişinin ardından kendini cami avlusuna terk etmesiyle öykü son buluyor.
Hakkı İnanç diyalogları çok fazla kullanan bir yazar. Atmosferini konuşmalar üzerinden kurmakta oldukça başarılı. Yargılar Önden de benzer teknikle yazılmış eserlerden biri. Hastanede muayene sırasını beklerken gerçekleşen konuşmalar ve anneannesinin yanında refakatçi olarak gelen işsiz gencin kafasından geçenler, öykü kitaplarında artık neredeyse görmez olduğumuz mizahi bir dille anlatılıyor.
Tolstoy, Anna Karenina’nın meşhur başlangıç cümlesinde, “Bütün mutlu aileler birbirine benzer; ama her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine özgüdür,” der. Büyüklerin İşi’nde o mutsuz ailelerden biri anlatılmakta, oysa -kendileri dâhil- herkes onların mutlu olduğunu sanmaktadır. “Mutlu gibiyiz. Mutluyuz ya da. Annemle babam konuşup gülüşüyorlar. Bir dürüm daha yemek istiyorum. Şişkoyum ya. Babam kızıyor. (Yemeğin suyuna ekmek basınca da kızıyor.) Annem dayanamayıp alıyor. Babam fena bakıyor. Önce kendi göbeğine baksa ya… Dürümün yarısını yiyememiş gibi yapıyorum. Sarıp çantama koyuyor annem. Yürüdükçe sırtımda soğan tütüyor. Gene acıkıyorum.”
Güvercinboyun, Bulancak’tan İstanbul’un işçi odalarına uzanan sonu mutsuz biten bir aşk hikâyesi. Sinematografik kurgusu ve anlatımıyla dikkat çekiyor. Yazarın senaryo konusunda aldığı eğitimlerin ve sinema sevgisinin etkisi kitaba sinmiş durumda; bol diyaloglar, yalın anlatım, görsellik taşıyan metinler hemen fark ediliyor. Ancak yazar sinemasal dilini kurarken has edebiyattan da asla ödün vermiyor.
Sade ama etkileyici kapakta Egon Schiele’nin bir resmi kullanılmış. Kitabın tamamına işsizlik sıkıntıları, taşra kentlerinin herkesin birbirinin yanlışını gözleyen baskısı ama en çok anne, baba, anneanne, dayı vs. uzak - yakın akrabalar sinmiş durumunda. Buna rağmen boğucu kasvetli bir kitap değil; yazar kahramanlarıyla, kahramanlar kendileriyle dalga geçiyor, ironik, alaycı bir dil hâkim. Hakkı İnanç, gözlem gücü yüksek, okuruna samimiyetini aktaran, güçlü karakterler yaratan bir yazar. Kitabı tek kelime ile özetlememi isterseniz, bakmaya (okumaya) doyamayacağınız bir ‘Aile Albümü’ derim.
Tayfun Topraktepe – Tomris Sakman’ın yukarıda anılan yazılarında belirttikleri üzere, “Selçuk Baran edebiyat dünyasında coşkuyla karşılanmış ve ödüller almıştı ama o, okuyucularına yakın duramamanın mutsuzluğunu yaşıyordu. Yazdıklarını edebiyat çevrelerinin ve ödüllerin değil okuyucuların tartmasını istiyordu.” Pek çok ödül kazandıktan sonra Selçuk Baran Öykü Ödülü’yle taçlanan ve öyküleri kitaplaşan Hakkı İnanç’a, okuyucuların kayıtsız kalmayacağına ve bu iyi yazara sahip çıkacağına inanıyorum.
Çok güzel bir yazı. Hele "Aile Albümü" benzetmesi çok isabetli olmuş :) Elinize sağlık....
YanıtlaSilBeğenmenize sevindim. Kitap güzel olunca, hakkında yazanları da olumlu etkiliyor, demek ki. :)
SilTeşekkür ederim.