Öykünün Yeni Seslerinden Biri (Başak BAYSALLI)

İyi Pazarlar, İyi Pazartesiler Ayşegül Ural’ın ilk kitabı. Yazarın on üç öyküden oluşan bu kitabı eylül ayında Aylak Adam Kültür Sanat Yayıncılık tarafından yayımlandı.
         
Klasik çizgiden uzakta modernist bir yaklaşımla yaratılan öykülerin kurgusundaki hareketlilik, ayrıntılardaki canlılık dikkati çeken ilk özellikler. Kısa cümleler, çarpıcı betimlemeler kitabın bir solukta okunmasını sağlıyor.
         
İnsanın sıkıntılı anlarına odaklanan öykülerle okurun karşısına çıkıyor Ayşegül Ural. Özellikle kitabın ilk öyküsü olan “Tosbağa”da karakterin sıkıntılı ruh hali öykünün daha ilk cümlelerinde okuru karşılıyor: “‘Öldün artık. Burası da cehennem, keyfine bak!’ deseler, inanacağım. Öyle bastı sıcak. Sanki göğüs kafesimde iki boksör dövüşüyor. Birbiri ardına sert yumruklar indiriyorlar karşılıklı. İkisi de yıkılmıyor. Kıran kırana mı derler. Kalabalık ayakta. Kirli sarı bir ışık. Hava pis. Yıkılacak mıyım? Her şey çift çift. Adamın biri nargilesinin dumanını gözüme üflüyor. Az önce zaman geçsin diye bakındığım çilekli milekli tokalar şimdi yüzüme şaklıyor.” Karakterin hissettiği iç sıkıntısı, betimlenen sıcak ve pis havayla bütünleşerek yerleşiyor metnin içine. Kişi-mekan ilişkisinde öne çıkan bu ayrıntı sıkıntının okura ulaşmasını kolaylaştırıyor. Okur, daha ilk cümlelerde karakterle bütünleşerek onun penceresinden bakmaya başlıyor: “Bankanın önünde para çekmek için bekliyordum. Telefonun gıcırdadığını duydum. Avucumda sıkmışım. Ellerim bembeyaz, yüzüm kıpkırmızı. Biliyorum.” Kısa ve çarpıcı cümleler metnin akıcı olmasını, okurun da iletiye zorlanmadan ulaşmasını sağlıyor.
         
Kitaptaki tüm öykülerde iç konuşmaların, kısa, çoğu zaman tamamlanmamış cümlelerin yer alması modern öykü geleneğine yazarı yaklaştıran özellikler. Klasik öykünün yapı unsurlarını, giriş-gelişme-sonuç bölümlerini reddeden bir yaklaşımla oluşturulan bu öykülerde merak uyandıracak bir olay, belirgin bir son yer almıyor. Kişinin içinde bulunduğu herhangi bir âna odaklanan öykülerde zaman kırılmaları, ruhsal çözümlemeler ve betimlemeler ağır basıyor.
         
Kitapta yer alan bir diğer öykü “Patobur”da da yapının klasik çizgiden oldukça uzaklaştığı görülüyor:
          “Aynı masa, aynı düzen, aynı oturuş. Hiç şaşmıyor. Ben de hazır buldum, alt kattaki kafeye kuşbakışı oturdum.
          /
          Süreli özgürlüğün başka bir sürümü döner kapıdan geçiyor. Bakmadan görmeye, çiğnemeden yutmaya, dinlemeden söylemeye, anlamadan gülmeye, bir cep telefonuna bakıp çıkmaya, bankamatiklerin önünde sıralanmaya, koridorlarda fırdolayı dönmeye.
          /
          Az çoksa, hiç ne?”
         
Öyküden alıntılanan bu bölümde de yazarın alışılmışın dışında yapı özelliklerini tercih ettiği, klasik öykünün sınırlarını zorladığı açıkça görülüyor.
         
Tüm öykülerde yaratılan hüzünlü atmosfer, zaman zaman şiirsel bir dille okurun karşısına çıkıyor. “Kuzguncuk” adlı öyküde yer alan “Bir ayağımın denizde olmasıyla mutlu olmayacaktım ki, oturduğum yerde oturduğum için mutsuz olayım. Güneş çıksa? Düşünecek son bir cümlem var, kulağım sıcak, yağmur geliyor.” ifadeleriyle “Lütfen Ama”nın son cümleleri bunlardan yalnızca birkaçı: “Akşamüstü, avuç içi sıcaklığında. Yalnız onunla değerlendiğini bilenlerle, dünyanın ucunda bir ada. Dalgaların giderek inceldiği kıyıda, kendini gün ışığının en güzeliyle gönendiren az sayıda insan. Deniz, ıslak kumların üzerine küçük tepeler çizip çizip çekiliyor. “Lütfen ama…” Gözlerim yerde. Kiremitrengi çakıllar, suskun galetacı, çocuklar, açıkta bir yelkenli, yunuslar. Ancak avuç içi sıcaklığında görülüyor.”
         
Ayşegül Ural, bu ilk kitabındaki öykülerle modernist kurguyu incelikli bir üslûpla birleştirerek geleneğe dahil olmak için bir adım atıyor.

  
İYİ PAZARLAR, İYİ PAZARTESİLER, Ayşegül Ural, Aylak Adam Yayınları, 2013.

0 yorum:

Yorum Gönder