Güven Gürkan Öztan’ın geçtiğimiz ay yayımlanan Türkiye’de Militarizm: Zihniyet, Pratik ve Propaganda adlı çalışması, Türkiye’de siyasal, kültürel ve iktisadi hayatın önde gelen problemlerinden biri olan militarizme odaklanıyor. Bunu yaparken konuyu hem kuramsal açıdan ele alıyor hem de Türkiye tarihi boyunca konunun farklı tezahürlerini ele alarak tartışıyor. Öztan, kitabının temel tezini daha ilk sayfada açık bir şekilde şu sözlerle ortaya koyuyor: “militarist zihniyetin ve tutumların, Türkiye’nin politik gramerinin yapılandırılmasında ve idamesinde etkin; ayrıca sosyo-kültürel yeniden üretim mekanizmalarıyla birlikte gündelik yaşamın içinde de merkezi sayılabilecek bir rol oynadığı fikri, bu çalışmanın genel iddiası.” (s.1)
Tanımlanması zor bir kavram: “Militarizm”
Militarizm, Öztan’ın da belirttiği üzere tanımlaması çok zor bir “-izm” türü. Militarizmin eklektik ve dağınık doğası, kolayca kavramsallaştırılmasının önündeki temel engel niteliğindedir. Kitaptaki örneklerde de görüldüğü üzere, bir ideolojiden ziyade bir eklemleyici ilke olmasından kaynaklanmaktadır.
Kitabın ilk bölümü, sıralanan zorluklara karşın militarizmi farklı veçheleri ile kuramsallaştırma girişimlerine ayrılmış ve yazar bu bölümde zengin bir literatürle tanıştırıyor okuru. Militarizmi Türkiye’nin modernleşme sürecinin yapısal belirleyenleri etrafında tartışan “yapısal militarizm” çalışmaları ile başlayan bu bölümü “militarist zihniyet ve performanslar” alt bölümü takip ediyor. İşte tam da bu “militarist zihniyet” ve “performanslar” (“diskur”, “tutum”, temsiller) militarist zihniyetin toplumsal yaşamın karmaşık dokusuna veçhelerine zuhur edişini temsil ediyor. Bu yüzden de tespit edilmesi ve anlaşılması güç bir olguya dönüşüyor. Öztan, militarist pratikler ve zihniyetin her daim “düşman” ve “işbirlikçi” imgelerine ihtiyaç duyduğunu; bu öğelerin militarizm için kurucu bir nitelik taşıdığının altını çiziyor: “Zira militarizm sürekli olarak “düşmana” karşı “teyakkuz halinde” olan bir kuvvetin mevcudiyetine ihtiyaç duyar.” (s. 23).
Militarizmin “gündelik” hali: “banal militarizm”
Militarizmin belki de çözümlenmesi ve çözülmesi en güç yanlarından biri gündelik yaşamın içerisine gömülü karakteridir. Öztan burada Billig’in “banal milliyetçilik” kavramından hareketle “banal militarizm” kavramını önermektedir. “Banal militarizm” militarizmin sıradanlaşmasını, doğallaşmasını ve gündelikleşmesini anlatır. Çocuklara, sokaklara, apartmanlara verilen adlarda; en masum dilsel pratiklerde; bayramlar, törenler ve mitinglerde, her yerde militarist tema ve sembol enflasyonu ile karşı karşıyayızdır. Öztan, militarizmin eğitim sistemi ve popüler kültüre yazılı tezahürlerinin de altını çizer.
Öztan, kitabın ikinci bölümünde, ilk bölümdeki kuramsal mülahazalar eşliğinde Türkiye’de militarizmin gelişimini tarihsel bir çerçeveye yerleştirir. Bu bölümde “ideal” kadın-erkek kimliğinin kurgulanmasında ve “milli pedagoji”nin tesisinde militarist öğelerin ağırlığının altını çizer. Kitabın ilk bölümünde bahsettiği “yapısal militarizm” açıklamalarına paralel şekilde Türkiye’de “devleti kurma telaşı ve buna bağlı olarak da modernleşme süreciyle çakışan milliyetçiliğin gelişiminin militarizmden ayrı düşünülemeyeceğini vurgular. Bu bölümde militarizmin gündelik yaşamın farklı veçhelerinde de zuhur edişini ortaya koyar.
Öztan, üçüncü bölümde literatürde daha ziyade Demokrat Parti dış politikası başlığı altında değinilip geçilen Kore Savaşı’nı ve “Soğuk savaş ikliminde militarist pattern’in oluşma serüveni”ni inceler. Öztan’ın iddiası Kore Savaşı’nın Türkiye’deki izdüşümlerinin Türkiye’de militarist ve milliyetçi söylemlerin inşasında hayati bir rol oynadığıdır. Aynı zamanda Soğuk Savaş boyunca Türk sağının şemsiyesi olarak anti-komünizm propagandasının buluştuğu örnek bir vaka özelliği taşır. Daha önceki dönemlerden farklı olarak militarist propagandanın modern iletişim araç ve tekniklerine yansıması savaşın bir toplumsal seferberlik meselesine dönüşmesini kolaylaştırır. Sivil halk Türkiye’nin dahil olma sebebinin çok da anlaşılır olmadığı bir savaş için seferber edilir, cepheye desteğe çağrılır. Şimal Yıldızı (1954, y. Atıf Yılmaz, o. Ayhan Işık, Hulisi Kentmen, Atıf Kaptan) gibi filmlerle, Kore Savaşı popüler anlatıların bir parçası olur.
Kitabın dördüncü bölümü, Türkiye’de militarizmin olmazsa olmazı olan anti-komünizme ayrılmıştır. Türk sağının farklı fraksiyonlarının meşruiyetlerini ve ittifaklarını inşa ederken başvurdukları şemalardan bir tanesidir komünizm karşıtlığı. Komünizm karşıtlığı ordu içerisinde, ordu için ve ordu tarafından itinayla işlenen ideolojik bir öğedir aynı zamanda. Öztan bu bölümde Genelkurmay Başkanlığı ve önde gelen komutanların komünizmi tarif ve tasnif eden, orduyu ve halkı her daim komünizme karşı tetikte olmaya çağıran metinleri ayrıntılı bir şekilde ele alır. Bu metinler militarist ideoloji ile antikomünizmin iç içe geçtiği örnekleri oluşturur.
“Milli dava” Kıbrıs ve Kıbrıs meselesi 1974 öncesi ve sonrasında Türkiye’de milliyetçi ve militarist anlatının en temel yapıtaşlarından birini oluşturur. Ada’daki siyasi kriz derinleştikçe ve çatışma ihtimali arttıkça Kıbrıs gitgide daha fazla oranda Türkiye’nin bir iç meselesi haline gelir. Bir kurtuluş reçetesi olarak “taksim” tezinin ortaya atılması, “Ya Taksim Ya Ölüm” mitinglerinin düzenlenmesi, Kıbrıs Türktür Derneği benzeri devlet himayesindeki kuruluşların ortaya çıkması Kıbrıs meselesini militarist-milliyetçi değer ve pratiklerin kolayca yeşerebileceği bir alana dönüştürmüştür.
Kitabın son bölümü Türkiye siyasal hayatının belki de en karanlık dönemi olarak adlandırılabilecek olan 1980-2000 yılları arasına ayrılır. 12 Eylül şiddet ve vahşeti ile başlayan bu süreç, ordunun siyasal, ekonomik ve kültürel alanlar üzerindeki denetim ve kontrolünün en açık ve en hudutsuz olduğu bir dönemi imler. Dost ile düşman, bizden olanla olmayanın sınırlarının sürekli olarak asker tarafından çizildiği ve yurttaşların gündelik hayatta sürekli olarak bu sınırlarla test edildiği bir dönem. Militarizmin “dış” düşman vurgusu malumunuz, dış düşman tehdidi karşısındaki teyakkuz halile iç düşman enflasyonunun eklendiği bir dönemi ele alıyor Öztan bu durumda. Ezeli tehdit “Moskof uşağı”na bölücü Kürt ve Şeriatçı eklenir ve bir güvenlik devleti inşa edilir. Bir güvenlik devletinin yeniden üretilmesi sürekli olarak tehdit ve tehlikelerin (komünizm, irtica, Suriye, bölücülük...) altı çizilir.
Türkiye’de Militarizm, Türkiye’de militarizmi anlamamızı sağlamak ve bu musibeti hayatımızdan def etmek için önemli ipuçları sunuyor. Tarihsel örneklerle militarizmin düşmanlıklardan, şiddetten ve tahakküm ilişkilerinden beslenen yapısını ortaya koyuyor. Bununla birlikte, kitap birkaç yönden de eleştirilebilir. Sonun bölümünde kısaca değinmekle birlikte 2000’li yıllarda militarizmin ve militarist ideolojinin toplumsal ve siyasal hayattaki tezahürlerini araştırma dışında bırakıyor. Araştırmaların sınırlılıklarını eleştirmek, araştırmalar bu sınırlılıkların farkında olduğu sürece, çok makul olmayabilir. Lakin gönül, siyasal İslam’ın ve militarizmle imtihanının ele alınabilmesini isterdi. Sadece bir temenni tabii bu. İkinci olarak, benzer bir şekilde, militarizm-merkez/sosyalist sol arasındaki ilişkini de kitapta yer alması resmi tamamlayabilirdi. Bu şekilde son dönemin mitinglerinde ve eylemlerinde bir yandan “paralel yapıya karşı ikinci bir Kurtuluş Savaşı” açan iktidarın; diğer yandan da Gezi’de yitirilen hayatları şehitlikle tamlayan, ya da “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla iktidara “savaş açan” söylem ve yapıları daha iyi anlamamıza katkıda bulunurdu. Bu eksiklikler elbette ki birer temennidir: yazarın ve diğer araştırmacıların ileride sorabileceği sorularla ilgili birer öneridir.
TÜRKİYE’DE MİLİTARİZM: ZİHNİYET, PRATİK VE PROPAGANDA, Güven Gürkan Öztan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder