Hüsnü Arkan’ın yeni romanı Hırsız ve Burjuva son yıllarda Türkiye’yi boyundurluğu altına alan rant ekonomisi ve son aylarda ortaya çıkan tarihi vurgunlar sebebiyle şüphesiz, zamanlaması “manidar” bir kitap. Yazarın Mino’nun Siyah Gülü gibi romanlarından, yazınındaki 80’ler ve 80’lerin ülkemiz insanı üzerindeki süregelen etkilerini portrelediği temaya aşinayız. Hırsız ve Burjuva’da da bu söz konusu temanın hakim olduğunu görüyoruz.
Eser okuyucusuna zengin bir karakter menüsü sunuyor: 12 Eylül 1980 günü muhasebeci bir babayla öğretmen bir annenin oğlu olarak doğan Evren, çöplüklerde yaşayan Ruhan, Evren’in hayallerini süsleyen konsomatris Güldün, hırsız İsmail ve perde arkasındaki Hadim Bey’in yetenekleri sayesinde her sorunun, girişimin altından zaferle kalkan Mubah Şirketler Grubu’nun patronu Eyüp ve bütün bu karakterleri eserin nihayetinde birbirine bağlayan rastlantılar.
Eserdeki karakterler, 12 Eylül’ün geçmiş bir dönem değil de, Türkiye’de süregelen bir politik-ekonomik sistem olduğu bağlamında yorumlanan figürler olarak okuyucunun karşısına çıkıyor. Örneğin Evren, çalıntı mal alıp satan, derdi kolay para kazanmaktan ibaret küçük, sıradan, sistemin yarattığı bir hırsız. Arkan, Evren üzerinden sistemin sıradan bireyleri nasıl yozlaştırdığını ele alıyor. Bu noktada yazarın toplumsal sürecin bir dışavurumu olarak işlediği birey olgusu çerçevesinde, bireyin mevcut sistemin yarattığı bu yozlaşmayla baş edebilme arzusu ve bu arzunun ne kadar gerçekleştirilebilir olduğu masaya yatırılıyor. Öte yandan Evren’in yaşadığı mahalleyi kentsel dönüşüm projesine alan Mübah Şirketler Grubu üzerindense burjuva “ahlakı” işlenmekte: Aslında Mubah Şirketler Grubu’nun işleri on yıldır iyi gidiyordu. Depremden ve arka arkaya gelen iki krizden sonra tamamen inşaat işine yönelmiş olmaları, geceleri bebekler gibi uyumalarını engelleyecek ne kadar neden varsa ortadan kaldırmıştı. Kâr denen şey, iş makinelerinin İstanbul gündüzlerini ve gecelerini cehenneme çeviren uyku kaçırıcı gürültülerin üstünü örtmeye de yarıyordu (s.42). Burjuva “ahlakı”nın perde arkasında gerçekleşen kitlesel vurgunlarıyla, sıradan hırsızların göz önünde gerçekleşen minik “ahlaksızlık”larının, sistemin toplumda yarattığı algı dezenformasyonları sonucu halkın nezdinde nasıl biçimlendirildiği ve bu biçimlendirmenin sistemin devamlılığındaki yeri-önemi romandaki belirleyici temalardan.
Arkan, Hırsız ve Burjuva’da dünya ve Türkiye’yi anlamak adına mevcut konjonktürü edebi bir neden sonuç iliçkisinde değerlendirerek, kapitalist sistemin yarattığı paradigmada ahlaklı, soylu ve masum kalmanın mümkün olup olmadığını sorguluyor. İnsanlık hırsızlığa ve hırsızlara boyun eğmeye mahkum mudur, yoksa başını kaldırıp çarpışacak gücü içinde bulabilir mi? Hırsız ve Burjuva, neo-liberal sistemin yarattığı sermaye birikiminden kaynaklanan haksız zenginlik ve bu zenginliğin insan ahlak, yaşantı ve varoluşu üzerindeki etkilerini, kentsel dönüşüm ve büyük vurgunlar gibi Türkiye gündemine hakim konular üzerinden eleştiren ironik bir roman. Alışveriş merkezleri, hükümet programları, hisse senetleri, savaşlar, politik yozlaşma ve adaletsizlikler karşısında sıradan insan benliğini ve erdemlerini teslim etmeden direnebilir mi? Hüsnü Arkan’ın yeni kitabı, insanlığın varoluş ve vicdanına hançer gibi saplanmış dünyevi-dini yasalar karşısında bireyin erdemlilik sınavını yalın bir dille ele alan; özgürlüğe zincirlerin vurulduğu politik çerçeveye edebi resimlerle isyanın öyküsü…
HIRSIZ VE BURJUVA, Hüsnü Arkan, Kırmızı Kedi Yayınları, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder