Siyasal angajmanların ve üniversitelerde kendi disiplinlerine fazlasıyla bağlı kalmanın en belirgin sonucu, sosyal bilimlerin dünyayı açıklama çabası verirken, büyülü terimlere takılıp kalarak kör noktalara sapmasıdır. Basit misaller olarak vermek gerekirse, toplumu, siyaseti ve tarihi anlamak için mucizevi terim takviyesiyle teknolojiyi ön plana koyarsanız teknolojik determinizme saplanabilir (Milton Friedman gibi), doğa bilimleri temelli disiplinlere bağlılığınız sebebiyle çevre ve doğayı, toplumsal dönüşümde ön plana yerleştirirseniz de naturel determinist olabilirsiniz (Jared Diamond). Eğer tarihte bir özne arar ve toplumsal dönüşümün temel öğesi olarak işçi sınıfını teorik hokus pokuslarınız için merkeze alırsanız, bu kez de işçi-determinist olarak (otonomistler, John Holloway) açıklayıcı gücü katiyen bulunan, ama fazlasıyla indirgeyici olmaktan kaçamayan, toplumun muazzam karmaşıklığını tek bir çizgiyle basitleştiren bir sıradanlığa saparsınız. Eğer bu kısıtlı terminolojiniz içindeki kuramsal savunmaya dayalı literatüre de hakimseniz, rahatlıkla çalışmanızı savunabilir, teorik açıkları yamayabilirsiniz. Yeterli ölçüde empirik veri ile desteklenen bir kurgu inşa etmek, yorumbilimin sayısız nimetleriyle fevkalade mümkündür. Zihinde bir ölçüt/sınıflandırma kategorisi belirleyerek topluma ve tarihe baktığınızda, şeylerin ta kendisi, özü gibi görünen sayısız veri ile karşılaşarak, bir yandan kurama olan inancınızı tazelerken öbür taraftan her neyi arıyorsanız onu bulabilirsiniz. Ancak bu şekilde elimizdeki efsunlu terim ister sınıf, ister çevre, ister ekonomi olsun, verileri seçerek oluşturduğumuz bu kuramla-barışık nedensellik ağının, teneffüs ettiğimiz yaşamın başarılı bir modellemesi olabilme olasılığı düşüktür.
Zengin bir teorik inşa
Daha önce temel metni olan İktidarın Tarihi’nin (The Sources of Social Power) ilk iki cildi Türkçeye kazandırılan Michael Mann’i birçok noktada gelenekten ayıran da biraz önce bahsettiğimiz epistemolojik tuzakları en aza indirmek için çalışmasını oturttuğu kapsamdır. Güney Çeğin editörlüğünde hazırlanan ve Mann’in çeşitli dönemlerde kaleme aldığı makalelerden oluşan ve yazımızın konusu olan Devletler, Savaş Ve Kapitalizm derlemesinde de örnekleri görülebileceği gibi, Mann, içinden çıktığı Weberci geleneğin epistemolojik sınırlarını zorlamaya çalışan bir sosyal bilimcidir. Mann, kuramsal kör noktalardan kurtulmak için ekonomik, ideolojik, askeri ve politik alanların teorik inşasına dayanırken, sosyolojik ortodoksinin “toplum” nosyonunun bizzat kendisini sorunsallardan uzak bir totalite olarak görme eğilimini eleştirir. Sosyal İktidarın Kaynakları’ndaki topluma yaklaşım, özellikle de Türkiye gibi tarihsel sosyolojinin görece yeni tomurcuklanma imkanı bulabildiği –ve halen ortodoksiye ait tabuların emperyalizmi altında bulunan- sosyal bilim çevreleri için sunulabilecek en berrak patikalardan birini sunar:
“Toplumlar bütünsel değildirler. (Açık ya da kapalı) sosyal sistemler, totaliteler değildirler. Bir coğrafi ya da sosyal uzayda asla tek başına, sınırları olan bir toplum ile karşılaşmayız. Çünkü ortada bir sistem, bir totalite yoktur ve böyle bir totalitenin “alt-sistemleri”, “boyutları”, ya da “seviyeleri” bulunmaz. Çünkü bir bütünlük yoktur, toplumsal ilişkiler “nihai olarak”, “son tahlilde” kendisinin sistemik bir niteliğine indirgenemez – “maddi üretim biçimleri”, ya da “kültürel” veya “normatif sistem”, yahut “askeri organizasyon biçimleri” ifadeleri gibi. Çünkü sınırları olan bir totalite yoktur, toplumsal dönüşümü ya da çatışmayı “iç kaynaklı” ve “dış kaynaklı” varyantlarına göre bölmenin bir faydası yoktur. Çünkü içerisinde bir sosyal sistem, bir “evrimsel” süreç yer almaz.” (Mann, Michael, 2005, The Sources of Social Power, Cambridge, New York, s:1)
Michael Mann’in Devletler, Savaş ve Kapitalizm derlemesinde yer alan makaleleri de bu hassas epistemolojik problemi dikkate alır nitelikte keskin belirleyicilerden ve çabuk nedensellik ağları ören sözcüklerden uzak. Soyut kuramdan ziyade empirik verilere dayanan kuramı tercih ettiğini söyleyen bir sosyolog olarak Mann, derleme içerisinde yer alan metinlerde Marksist sınıf kuramlarını, kapitalizm-militarizm ilişkisini, devlet alanının genişleme çizgilerini, nükleer savaşın devletler üzerindeki etkisini, jeopolitik ilişkilerin dönüşümünü bu eksen üzerinden değerlendiriyor.
Ekonomik indirmecilik ve devlet kuramı
Marksist kültür içerisinde Ernest Mandel gibi devlet alanının genişlemesiyle empirik anlamda ilgilenen kişilerin varlığına rağmen doğrudan devletin oluşumu ve işleyişini anlamaya yönelik bir kuramsal çabanın azlığı dikkat çeker. Buna karşın devlet üzerine söylem üretilmekten geri durulmamış olması, bu söylemin indirgeyici olma riski hep dile getirilmiştir. Derlemede devlet alanını yapılan harcamalarıyla birlikte değerlendiren Mann, Marksizmden çoğulculuğa kadar devletin işlevlerini ekonomik ve iç işlere indirgeyen devlet kuramlarının, kendisinin sunduğu basit mali verilerle geçersiz kılınabildiğini gösteriyor. Özellikle de üçüncü bölümde yer alan, Büyük Britanya’nın iç harcama verilerinin incelenmesi bu açıdan dikkate değer nitelikte.
Derlemenin belki de en önemli kısımlarından birisi, modern savaş tekniklerinin gelişmekte olduğu bir sırada sınıflar, uluslar ve devlet elitleri arasındaki yakın karşılıklı ilişkilerin, Mann’in iktidar analizi çerçevesinde incelenmesi. Yirminci yüzyılın, insan türünün kendisini yok edebilecek ölçekte tehlikeli bir yer haline gelmesinde bu üç aktörün (sınıf, ulus ve devlet elitleri) rollerinin incelendiği metinde, dünyayı daha güvenli bir yer haline getirmek için ne yapılabileceğine yönelik normatif reçeteler de sunuyor Mann. Nükleer çağdaki militarizm, vatandaşın savaşa iştirakinin sağlanması ve yığınların “taraftar militarizmine” nasıl dönüştürüldüğünün incelenmesi de genişletilmiş Weberci repertuarın iktisadi-ideolojik-askeri ilişkileri anlayabilmedeki kapsamını görmek açısından önemli.
Türkçeye daha önce yakın tarihlerde çevrilmiş olan İktidarın Tarihi ve Demokrasinin Karanlık Yüzü, eserlerine ek olarak bu derleme, hem içerisinde yer alan makalelerden bazılarının bu iki eserin yazıldığı dönemin öncesinde ve sonrasında kaleme alınmış olması, hem de bu şekilde Michael Mann’in düşünsel güzergahını göstermesi açısından da sosyal bilim literatürü için oldukça değerli. Mann’in 2012’de yayımlanan ve henüz Türkçeye çevrilmeyen İktidarın Tarihi’nin üçüncü cildi yayımlanmadan önce özellikle de global imparatorluklar üzerine çok şey barındıran bu derlemenin incelenmesi güzel bir hazırlık sunacaktır.
DEVLETLER, SAVAŞ VE KAPİTALİZM, Michael Mann, Çeviri: Semih Türkoğlu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder