‘Sinema Kuramları’ Üzerine (Ulaş Başar GEZGİN)


Türkiye’de sinema eleştirisinin cılız kalmasında, sinema kuramları üstüne özgün üretimlerin az sayıda olmasının etkili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sinema kuramı kitaplarının çoğu, çeviri ve bunlar, kuram klasiklerinin çok küçük bir bölümünü oluşturuyor. Sinemanın dışarıdan gelmesi gibi, kuram da dışarıdan geliyor. Sinemacılık, bu topraklarda yavaş yavaş yeşerirken, her zaman kuramlara dönüp bakmaya gereksinim duyacak; çünkü kuram, sinemanın bir ‘yabancı kopyası’ olarak ‘gelişme’ olasılığına karşı, en güçlü panzehirlerden biri. İşte Yard.Doç.Dr. Zeynep Özarslan’ın editörlüğünü yaptığı ‘Sinema Kuramları: Beyazperdeyi Aydınlatan Kuramcılar’ kitabı (Su Yayınevi, 2013), tam da bu boşluğu dolduruyor. Serinin 1. cildi olan bu kitap, tümüyle Türkiyeli yazarlardan oluşan bir seçki. Doç.Dr. Burak Buyan, Hugo Münsterberg’i; Öğr.Gör. Arda Erdikmen, Rudolf Julius Arnheim’ı; Prof.Dr. Selahattin Yıldız, Vesvolod İllarionoviç Pudovkin’i; Prof.Dr. Bülent Küçükerdoğan ve Yard.Doç.Dr. Deniz Yengin, Sergei Mihailoviç Eisenstein’ı; Yard.Doç.Dr. Nihan Gider Işıkman, Dziga Vertov’u; Doç.Dr. Battal Odabaş, Andre Bazin’i; Yard.Doç.Dr. Zeynep Özarslan, Siegfried Kracauer’ı ve Prof.Dr. Mutlu Parkan ile Prof.Dr. Ertan Yılmaz, Jean Luc Godard’ı yazmış. Zaten bu kadar sinema ustasını biraraya getirmiş bir kitabı okumamak olmaz.

Kitap, 4 bölümden oluşuyor: Birinci bölümde, ‘İlk Film Kuramcıları’ başlığı altında, Münsterberg ve Arnheim yer alırken; ‘Biçimci Film Kuramcıları’ başlıklı ikinci bölümdeki ustalar, Pudovkin, Eisenstein ve Vertov. Onları ‘Gerçekçi Film Kuramcıları’ olarak, Bazin ve Kracauer izliyor. Kitap, ‘Biçimciliğin ve Gerçekçiliğin Sentezi’ başlığı altında, Godard’ı konu alarak son buluyor. Tarihsel bir sıralamaya bağlı kalan kitapta, filme psikolojik ve sanatsal açıdan yaklaşan kuramcılara ağırlık verildiği görülüyor.

Psikoloji biliminin kurucularından biri olarak bilinen Münsterberg’in tiyatroyla filmi karşılaştırması ve filme Kantçı bir açıdan yaklaşması, dikkate değer. Arnheim da, Münsterberg gibi, bir Gestalt psikologu. Onun bakışında da, görsel algının ağırlığı görüyoruz. Arnheim, sinemanın ilk yıllarında, “sinema sanat mıdır değil midir?” tartışmasında, ‘sanattır’ cephesinde yer alırken; aynı zamanda, her filme çekilenin sinema ve dolayısıyla sanat sayılamayacağını belirtiyor. Ayrıca, kamera açısının görsel algıya etkisini ilk çalışanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Üç Sovyet sinemacısının konu edildiği ikinci bölümde, hem Sovyetlerin ilk yıllarının atmosferi ve siyasal tartışmaları hem de buna rağmen biçime odaklanan yaklaşımlar, başarılı bir biçimde sunuluyor. Dönemin sinemacılığı, Hollywood’dan birçok noktada ayrılıyor. Bunlardan biri de, yıldız oyuncuların olmaması ve bunun yerine, halkın, beyaz perdede olağan giysileriyle görünmesi. Diyalektik kurgu ve simgesel anlatım, çeşitli filmlerden örneklerle sunuluyor. Sovyet sinemacıları, az önce anılan “sinema sanat mıdır?” sorusuna, “sinemayı sanat yapan, kurgudur” diyerek son noktayı koyuyor. Pudovkin’in kullandığı kurucu kurgu, yapısal kurgu ve bağlantısal kurgu öğeleri, ayrıntılarıyla açıklanıyor. Eisenstein’ın film dili gramerinin öğeleri sıralanıyor; ölçümlü kurgu, tartımlı kurgu, titremsel kurgu, üsttitremli kurgu ve anlıksal kurgu gibi sınıflandırmalar anılıyor. Vertov ise, özgün yaklaşımıyla, Pudovkin’den ve Eisenstein’dan ayrılıyor.

Üçüncü bölümde, Sovyet sinemacılarından farklı düşünen Bazin ve Kracauer konu ediliyor. Bu kuramcılar, gerçeği eğip büken ve böylece kurmacaya (fiction) yönelen kurguya (editing, montage) karşı çıkarak, izleyicinin gerçekliği yaşayabilmesi için uzun planlara ağırlık veriyorlar ve biçimcileri kurgu yoluyla kendi tercihlerini izleyiciye dayatmakla suçluyorlar. Gerçekçilere göre, “kamera gerçekliği dönüştürmez, açığa çıkarır ve sinemayı diğer sanatlardan ayıran da bu olanağıdır” (s.153). Kracauer’in Nazizm ve Alman sinemacılığı üstüne değerlendirmeleri, anmaya değer.

Son bölüm, hem biçimcilerden hem de gerçekçilerden etkiler taşıyan Godard üstüne yapılan bir söyleşiden oluşuyor. Editörün bu bölüm için hazırladığı girişte, Yeni Dalga Sineması’nın özellikleri sıralandıktan sonra, Godard sinemacılığın 7 temel erdeminden (geçişsiz anlatı, yabancılaşma, saydamlığa karşı öne çıkma, tek anlatıma karşı çok anlatım, sona karşı açık uç, hoşlanmaya karşı rahatsız olma ve kurmacaya karşı gerçek) sözediliyor. Godard’ın tüm sıradışılığına karşın, yıldız oyuncularla çalışması, dikkat çekici. Bir hayli keyifli olan söyleşi, Godard’ın gençlik dönemindeki toplumsal koşulları aktardıktan sonra, ustanın yapıtları ve yaşamına ilişkin renkli bir resim sunuyor.

Kitabın editörü olan Zeynep Özarslan, 2. cildin ‘Beyaz Perdeyi Aydınlatan Kuramlar’ başlığını taşıyacağını ve içeriğinin tür ve auteur kuramı tartışmaları, göstergebilimsel kuram, ‘cinema verite’, 3. sinema kuramı, feminist film kuramı, psikanalitik film kuramı, anlatısal film kuramı, dogma film kuramı, queer film kuramı ve Noel Burch’un film kuramı gibi geniş bir yelpazeyi kapsadığını belirtiyor. Biz de, “heyecanla bekliyoruz!” diyoruz.

0 yorum:

Yorum Gönder