Şakir Özüdoğru’nun merakla beklenen ikinci kitabı Arzu Kuaförü geçtiğimiz günlerde Yasakmeyve şiir dizisinden çıktı. Yasakmeyve’nin böylesi bir kitabı yayınlamasından dolayı Enver Ercan’nın tebrik etmek gerekiyor sanırım. Şiirin muhafazakar kodlarına pek uyduğunu söyleyemeyeceğimiz bu kitap şiirin saç şeklini de biraz olsun değiştireceğe benziyor.
Felix Guattari, Maurice Blancot, Jean Cocteau, Emil Cioran gibi önemli düşünürlerin metinlerine ithafen başlanan kitabın bölümleri bizi neyle karşılaşacağımız konusunda uyarıyor gibi. Çok sağlam altmetinlerin ortaya çıkardığı bu şiir-antişiirler çağın karşılaştığı bütün problemlerden beslenirken, zevkli bir okuma da sağlıyor.
Lirik şiir canevinden vurulmuşa benziyor. Şakir özellikle lirizmi ve müziği şiirinden tereyağından kıl çeker gibi uzaklaştırmış. Böylesine bir şiirin eksik olabileceği tasavvuru inanın bu kitapta işlemiyor. Korkusuzca ve kendi keyfiyetince kaybolan bir ritimle gövdeleşiyor şiir biz onun eksikliğini hiç yaşamadan. Sanılmasın ki okurken zorlanıyor okur, tam tersine son derece kolaylıkla okunabilen bir kitap mevcut elimizde, kelimelerin ve anlatımın gücü her bakımdan baskın çıkıyor çünkü.
“mesela, sigaralar azalmadan önce bir hava vardı”, Şakir’in şiiri çok da bilinmeyen ve Gezi isyanında varlığı tahmin edilen Y kuşağını gövdeleştiriyor, onu her yönüyle, karşılaştığı bütün problemleriyle, nasıl kavranılacağının bilenememesiyle anlamlandırmaya götürüyor. Bu kuşağın dili ve yazdığı metin, var ettiği ruh, bu ülkenin yüzyıllardır verdiği mücadelenin yarattığı en acayip mahlukat çünkü. Böyle bir mahlukatın iç sesiyle yazılan bir şiirin alayından ve sabıkasından artık kurtuluş yok gibi, peki buna uygun kılığı dikebilecek mi sözün sahibi olduğunu düşünenler, galiba bu pek de kimsenin umurunda değil. Köksüzlükle ve ne idüğü belirsizlikle suçlanan kucağın suçsuzluğa karşı bir meyili varmış gibi. Çağrılmayan Yakup’un şimdisini yazıyor zira örneğin kitapta Şakir, Ortam Adamı Niyazi, hadi işin içinden çıkar mısınız? “kız kesmekten geliyorum, dedi Niyazi”.
Şöyle söylemek belki yanlış olmaz Arzu Kuaförü’ne girdiğimizde kitabın içindeki şair aygıtı devamlı çalışır vaziyette: “içimden dedi, adam, bir dev uçak/ havalanacak gibi oluveriyor sana bakınca.”. dilin verdiğini kabul etmeyen bir şair de var karşımızda bu da sıkıca biline. Biraz da küçümsenen bir dille bakılan kuşağın şairaneliğinden şüphe edenler açısından bulunmaz örnekler içeriyor kitap, neyin neden nasıl yazıldığı ihtimallerden uzak bir metinle karşı karşıyayız, nasıl belki de neyi belirleyen mor ışık gibi kitabın içlerine doğru yayılıyor çünkü. Nesir şiirden dize şiire oradan dipnotlu şiire kadar genişleyen bir renk yelpazesi var bu kuaförde.
Behzat Ç.’yi de iyi bilirdik zaten. Dipnotlu şiirle karşımıza çıkacağında ise kendisiyle beraber bir kuşağın hafıza kaydını da beraberinde getirmiş. “bir uzun denim pantolon bir anorak mont eko meko ayaklarında bir köye yerleşelim” Bu dizenin gerçekleşme ihtimalini kaçımız sevmez değil mi, Dipnot’ta da bunu söylüyor zaten. Atilla İlhan’ın dipnot anlayışından farklı olarak şiirin bizzat içine giren ve şiirle eskilerin tabiriyle mündemiç olan dipnotlar şiirin şairle olan tarihini halka arz ediyor. Y kuşağı bazı şeylerin bazen bilinmesi istiyor efendiler. Hava müzesindeki devasa bombalara bakıp “insan insana bunu atar mı lan” demek belki de her şeyden daha mühim olabiliyor.
Kadınlıklar, erkeklikler, iş çıkışı barlarda içilen onca şey, bir dilemma olarak beden ve insan biçimleri, küresel bir çağın dinine onun yaşam formuna katılan bir şiirle onu anlamlandırarak, içini boşaltarak ve içini doldurarak, düşüncenin ayakta duramayan kılavuzunda önüne deneysel sıfatlarını dahi koymaya gerek duyulmadan şimdilerin pertavsız şiirini yazıyor Şakir. Evet nitelikli şiirin havzası genişliyor.
ARZU KUAFÖRÜ, Şakir Özüdoğru, Komşu Yayınları, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder