Herkes bulunduğu yer ve zamandan şikayet eder bazen. Çoğu zaman geçip giden günler daha güzeldir. Başlangıçlar ise heyecan dolu! Günler akıp giderken bizler de özlediğimiz ve umut ettiğimiz günlerin hayaliyle büyürüz işte. Şikayet etmeden, sadece özlem duyarak... Özlemek sevmekten değil miydi? Öyle öğrenmemiş miydik? Seviyoruz yaşamayı... İnadına seviyoruz. Kimileri nefreti büyüttükçe biz insanlığı büyütüyoruz. Bizden olmayanı hor görmek hatta katletmek ne kadar acımasızsa, hayatta kalanlara tutunmak ve onlarla beraber yürümek de o kadar gerçek. Her gecenin bir sabahı olduğuna inanmışızdır. İyi ki de inanmışızdır bence... Masallar ne kadar uzaksa hayaller o kadar yakındır çünkü... Çocukken daha zar gelirdi hayat. Erken kalkmak, ödev yapmak, sonu gelmeyen sınavlar... Şimdi düşünüyorum da tek derdimiz bunlar olsa...
Bugün, yani yarıyıl tatilini yarıladığımız bu cumartesi gününde size pek mutsuz bir ahtapot yavrusunu tanıtacağım. Onun adı Nino. Sevimli bir oğlancık. Her sabah uyandığında elini yüzünü yıkayıp dişlerini fırçaladıktan sonra ne yapması gerektiğini biliyordu Nino. Ne yazık ki giyinmek zorundaydı. Sekiz kolla giyinmenin ne kadar zor olduğunu bilir misiniz? Yazın hadi neyse ama kışın? Sekiz delikli mont, şapka ve sekiz parmağı olan eldiven. Hayatı o kadar karmaşıktı ki, Nino artık ahtapot yavrusu olmaktan bıkmıştı. Keşke yılan balığı olabilseydi. Her ne kadar annesi Nino'nun çok özel olduğunu, büyüyünce giyinmenin daha kolay olacağını söylese de Nino’nun buna inanması zordu. Yine böyle zor giyindiği bir gün Nino okul servisine zor yetişti. Ama o gün yolda bir farklılık vardı. Otobüs o kadar ağır ilerliyordu ki, Nino buna bir anlam veremedi. Sonra önlerindeki yoğunluğun sebebini gördü. Bir yılanbalığının yuvası çökmek üzereydi. Zavallı belki kendini kurtarabilirdi ama yüzlerce yumurtasını kurtaracak zamanı yoktu. Yuva çatırdamaya başlamıştı ki, otobüstekilerin şaşkın bakışları arasında Nino hiç tereddüt etmeden yılanbalığına yardıma koştu. Her bir koluna onlarca yumurta aldı. Anne balık şaşkınlıktan dona kalmıştı ki Nino onu da çekip aldı. Zor olsa da Nino'nun yardımlarıyla yıkımdan kurtulmuşlardı. Nino balıkları usulca annelerinin yanına bırakırken yumurtalar çatlamaya başlamıştı. Kim bilir belki yavru balıklar Nino'ya teşekkür etmek için sabırsızlanıyorlardı? Kahramanlığını sekiz koluna borçlu olan Nino çok mutluydu. Belki de yavru bir ahtapot olmak o kadar da kötü değildi. Herkes Nino'nun etrafına toplanmış dans ederken çok mutluydular. Nino eve döner dönmez annesine sarılıp başına gelenleri gururla anlatmış ve ahtapot olmanın kötü bir şey olmadığını söylemişti.
Sara Şahinkanat'ın kaleme aldığı bu güzel öykü, yine çok sevdiğim bir öykücü olan Feridun Oral tarafından resimlenmiş. Her bir yeni sayfa gördüğüm kar manzarasına rağmen içimi ısıttı. Nino, annesi, yılan balığı, direksiyon başındaki balıklar, küçük detaylar, renkler çok başarılı. Yapı Kredi Yayınları'ndan 7.baskısı yapılan "Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor" Okul öncesi ve ilk okuma için oldukça keyifli bir seçim olacaktır. Şiirse diliyle dikkatimi çeken ve Üç Kedi Bir Dilek'le gönlümü fetheden Sara Şahinkanat'ın daha çok yazmasını diliyorum.
İyi tatiller, bol okumalar!
0 yorum:
Yorum Gönder