İkibinli yılların ilk on yılı tamamlanır tamamlanmaz, sınıf kavramı yeniden dillere dolanmaya başladı. Sınıf kavramı üzerinden analiz yapanlar kavramın geri dönüşüne ve popülerliğine bir noktaya kadar şaşırmadı, ancak bir noktadan sonra kafaları karışmaya başladı. Çünkü bu geri dönüşle analizleri ve kavramsal yaklaşımları doğrulanıyor olmasına rağmen, tutarlı bir pratik nitelik, bilinç ortada henüz yoktu. Bir başka moda ifade ile, ortada olan Lacancı bir terminolojiyle ayrıştırılabilecek bir karışıklıktı. Lacan’ın “küçük özne” ve “Büyük Özne” ayrımında olduğu gibi, sınıf kavramını da kullananlar bir yanda “küçük harflerle sınıf” diyen Barack Obama, George Soros ve The Economist gibi liberal çevrelerdi, öte yanda “büyük harflerle SINIF” diyen bilindik sosyalist ve komünist devrimci teori çevreleri bulunmaktaydı. Dolayısıyla yeni kullanıcılar ile eski kullanıcıların gerçekte sınıf kavramına başvururken temel dertlerinin ne olduğu anlaşılmadan, bu popülerleşmeden yeterli bir şekilde yararlanmak mümkün olamaz. Hatırlayacak olursa sosyal bilimler ağırlıklı olarak 1970’lerden itibaren filizlenmeye başlayan sınıf versus kültür yaklaşımına, 80’lerde postmodernizme ve madun çalışmalarına, 90’larda disiplinlerarası kültürel incelemelere, 2000’lerde ise kültürel incelemelerde vucud bulan bir çokkültürcülüğe kendini yasladı. 2010’lar ise söz konusu sürecin, müstesna bir görünümle bozulacağına işaret etti, ediyor gibi. Bu bir tesadüf değil. Çünkü “Arap Baharı”ndaki, “Wall Street’i İşgal Et Hareketi”ndeki, Yunanistan, İspanya ve bir çok ülkedeki kapitalizme karşı hareketlerdeki ve Latin Amerika’daki öğrenci hareketlerindeki huzursuzluk, sosyal bilimler açısından göz ardı edilemez bir tarih ve toplum analizini zorunlu kıldı. Nasıl 90’lı yıllar başladığında SINIF’tan kaçmak sosyal bilimlerin zirvesindeki moda akımdıysa, 2010’lar da bu modanın itibarsızlaşması için oldukça çok sayıda girişim barındırmaya başladı. Postmodernliğin Durumu’ndan Tarihin Sonu’na, Elveda Proleterya’dan Kırmızıdan Yeşile’ye bir çok eser kendi dönemlerinin “hüzünlü” ifadeleriydi, hatta bu eserlere karşı itiraz olarak E.M.Wood’un kaleme aldığı Isaac Deutcher ödüllü çalışması Sınıftan Kaçış da dönemin “hüzünlü havası”nı yırtmak için oldukça arkaik görünmüştü.
Dennis Dworkin’in Sınıf Mücadeleleri çalışması tam da yukarıdaki gelişmelere tercüman olan ve sınıf kavramı çercevesinde sosyal teori ile ilgilenenlere yardımcı olabilecek bir kitap. Dworkin SINIF’tan başlıyor ve sosyal bilimlerin sınıf analizlerinin oylumunun ve niteliğinin ne derece zengin bir kurguya sahip olduğunu gösteriyor. 70’lerden bu güne hem SINIF’tan kaçanların hem de sınıfa eklemlenen yeni tartışmaların oluşturduğu birikimi ele alıyor.
Dworkin bu yüzden Sınıf Mücadeleleri’ni üç ana kısımda geliştiriyor. Birinci kısım, “Klasik Temeller” başlığını taşıyor, daha çok Marx ve Weber’in sınıf yaklaşımlarının açıklandığı ve sınıf analizinde birinci derecede önemli olan ardıllarının düşcelerini ele alıyor. “Topluma Karşı Kültür” başlıklı ikinci kısımda ise toplumsal ya da emek tarihinden daha çok kültürel tarihe geçişin hangi dolayımlarla gerçekleştiğinin izi sürülüyor. Bu iz sürme doğal olarak 70’lerden bu yana ciddi taraftar ve yorumlarla zenginleşmiş yapısalcılık, hermeneutik, yapısökümcülük gibi düşünsel akımların sınıf mücadeleleri açısından önemini ve konumunu kavramayı sağlıyor. Üçüncü kısımda, “Öne Çıkan Ötekiler”de ise “geleneksel” SINIF analizlerinin siyasal çerceveler açısından yetersiz yaptığı değerlendirmeleri, günümüz açısından aşmaya çalışılıyor. Dworkin toplumsal cinsiyet, ırk ve madun gerçekliklerini sınıfın bütünsel kavranışı içinde yeniden düşünüyor. Böylece “Klasik Temeller”deki SINIF analizlerini son kırk yılın birikim ve tartışmaları ile yeniden bir araya getirmeyi başarıyor. Dworkin bu başarısını şu tutumu ile gerçekleştiriyor: “En iyi çalışmanın toplumsal ve kültürel yaklaşımlardan birinde ya da ötekinde ısrar etmek değil, bunları bir araya getirmek olduğunu iddia ediyorum. Sınıf Mücadeleleri’nin yayımlandığı 2007’den beri bu konudaki yargılarım hiç olmadığı kadar çok doğrulanmıştır” (14).
Gerçekte nasıl toplumun kendisi kapsayıcıysa Sınıf Mücadeleleri ve Dworkin’in tutumu da kapsayıcı görünmektedir. Karmaşık ve kopuk olay ve olguların bütünsel çercevesini ifşa ettikçe Dworkin, yaklaşımlar ve pratiklerin mekansal ve zamansal farklılıklarından SINIF kavramına neden dönülmesi gerektiğinin sonuçlarını ve yol haritasını çıkarmış oluyor. Onu buna yönlendiren, SINIF’ın tamamlanmış bir bilinç olarak varlığına inanıyor olması değildir, sadece SINIF’sız bir toplumsal cinsiyet, ırk, madun çözümlemesinin olup-biteni anlamaya ya da değiştirmeye sorunlu bir başlangıç olacağı gerçeğidir.
Dworkin’in okurlarına kitabının sonunda çok iyi bir sürpriz hazırlamış: “Temel Okuma Kılavuzu”. Bu önemli kılavuzdaki kitapların Türkçe’de olanlarını çevirmen Özmakas üşenmemiş işaretlemiş. Her yönüyle iyi tasarlanmış bu kitaba emeği geçenlere çok teşekkürler. Dworkin ve sınıf Sınıf Mücadeleleri’ne okurlarını bekliyor.
0 yorum:
Yorum Gönder