Kuir [ing: Queer] ekseninde yayınlanacak kitaplar dizisi için Düş’ün isabetli bir kavram. Çünkü kuir kurallar ve mantık silsilesi içinde geliştirilen bir disiplin olmaktan çok, yolu “düş”e çıkan bir bakış. Sel Yayınları’nın kuir dizisi biraz da bu yüzden olsa gerek “Queer Düş’ün” adıyla çıkıyor. Şimdiye kadar üç kitap çıktı bu diziden ve üçü de kuiri farklı yönlerden kavramamızı sağlayacak türden.
“Queer Tahayyül”, makalelerden oluşan bir derleme. Bu derleme kuirin çok da uzak olmayan tarihini ve içeriğini, eğer yapılabilirse tanımını anlamamıza elveriyor. Queer Tahayyül’ü derleyen Sibel Yardımcı ve Özlem Güçlü ile yaptığım söyleşide şöyle diyorlardı: “Bu zaman boyunca, hem tuhaf, yamuk hem de ibne demek olan, dolayısıyla olumsuz anlamlarla yüklü bir kelimenin, damgalanıp dışlanmasına neden olduğu grup tarafından sahiplenildiğini görüyoruz. Buradan bizi cinsiyete, cinselliğe, cinsel yönelime dair temel varsayımlarımızı yeniden düşünmeye davet eden kocaman bir düşünceler, metinler ve pratikler yelpazesi çıkıyor. Bu müthiş bir özgürlük imkanı tabii. Bunun yanında, queer’in açtığı alan cinsellik ve cinsiyetle de sınırlı değil. Queer teori içinde cinsellik ve cinsiyetin, ırk, etnisite, sınıf, sakatlık gibi farklı kimliklerle kesişimlerinde nasıl şekillendiği önemli bir hareket noktası haline geldi.” Yapıtta, derleyen yazarların tanımı doğrultusunda, kuir teorinin hareket noktası olan cinsellik ve cinsiyet, ırk, etnisite, sınıf, sakatlık gibi farklı kimliklerle kesişimlerinde nasıl şekillendiğini anlatan makaleler bir araya getirilmiş.
Queer Tahayyül’de derlenen makalelerle kuirin tarihi ve tanımıyla tanışan okuyucu dizinin ikinci kitabı olan “Straight Düşünce”’de düz, eşcinsel olmayan, heteronormative düşüncenin hegemonik olduğu gerçeğinden hareketle, dayatılan hetoroseksüelliğin güçle sürdürüldüğü toplumsal düzene savaş açan lezbiyenlik anlatılıyor.
Mesele şu ki heteroseksüel kültürde kadın ve erkek cinsi üzerinden dar alanlı mücadeleler hiçbir işe yaramayacaktır. Feminizm de bunlara dahil. Her ne kadar feminist mücadele olmasaydı lezbiyen mücadele de olmazdı, dense de feminizm bugün heteronormative sınırlar içine hapsedilmiş durumda. Gerçek bir dönüşüm için düşünce, dil, sınıf kategorisi olarak kadın ve erkek cinsini reddetmek gerekir. Bu noktadan hareketle lezbiyenler kadın değildir.
Monique Wittig’in Straight Düşünce’sinde, düz düşünceden “kuir”e geçişin “lezbiyen” dilidir bu söylenenler. Söylenenlerin eyleme geçmesinin olanağı “dil”dir Wittig’e göre. “Cinsin katı yasasına ve sistemli zorlamasına karşın je(ben) diyebilme imkanı, bütün bireyler için birbirleriyle konuşmak, cinslerin dışında birbirlerini kavramak imkanıdır. (…) yani cins tamamıyla yok edilmelidir. Bu girişimin tamamlanabilmesi için bizzat dilin kullanımı yoluyla bütün araçlar mevcuttur.” Bu araçlardan yaratılacak ‘Truva Atı’, eşcinsel özneleri düşman bölgeye yaymalıdır Wittig’e göre. Yapıtta, lezbiyen, eşcinsel mücadelede edebiyata ve kelimelere biçilen rol, yabana atılmayacak cinsten.
Dizinin üçüncü kitabı “Çuvallamanın Queer Sanatı”nda ise bambaşka kişiliklerle kesişir teori: vasat akıllı, şapşal, unutkan, çocuksu karakterlerle… Aslında şöyle de diyebiliriz: Judith Halberstam, kuiri fark etmeden hayatımıza nasıl dahil ettiğimizi anlatır. Kung Fu Panda, Tavuklar Firarda, Kayıp Balık Nemo, Sevimli Canavarlar, Oyuncak Hikayesi, Robots, Shrek, Kayıp Balık Nemo ve pek çok animasyon filmleriyle kuir hayatımızın ortasındadır. Filmlerin ortak noktası, kahramanların idealize edilmiş “başarı” hikayelerinden çok “başarısızlık” ya da “alt”ta olma halinin ön plana çıkarılmış olması. Bu filmlerdeki kahramanların, özellikle, belli bir ahlâk anlayışlarının, dini inanışlarının olmaması, bedenlerini ve hayatlarını kontrol edebilecek güçten yoksun oluşları onları “kuir” yapar.
“Çocuksu olanla, dönüştürücülük ve queerin arasında beklenmedik yakınlaşmalara yol verdiğini gördüm” diyen yazar, beyaz erkek aptallığını konu eden, yazarın deyimiyle dördüncü sınıf ergen komedisi Kanka, Arabam Nerde (Dude, Where Is My Car/ Danny Leiner) adlı filmin kuir geçişlere pek çok sağlam filmden daha uygun olduğunu uzun uzadıya anlatır. Bir anlamda, mükemmel olduğu için değil, aptal, sakar, sarsak olduğu için yakınlaştığımız kahramanların pratikleri, izleyiciye farkında olmadan kuir olanak olarak yansır. Transseksüel bir kadının transseksüel erkek arkadaşını öpmesi karşısında aptal kahramanların, “şimdi bu bizi iğrendirmeli mi yoksa uyarmalı mı” sorusu, kendini pek az önemseyen bu kahramanların izleyiciye de aynı duyguyu geçireceği bir kuir anlatı olanağını içinde taşıyor olabilir.
“Zayıfların silahı” olarak çuvallamaya sahip çıkmalı, düşüncesini işleyen kitap, hiç kimsenin kaçamadığı, yalnızca yok sayabildiği “zaaf anları” “zaaf durumları”yla barışma fikrini de alttan alta, bir kişisel gelişim kitabından çok daha ustalıkla, fark ettirmeden veriyor.
Normların üretimine derinden bağlı başarı, zeka, akıl, hafıza kavramlarının ters yüz edilişiyle karşı karşıya kaldığımız bir yapıt olarak “Çuvallamanın Queer Sanatı, ölüm ve hayal kırıklığının etrafından dolanacak yollar aramak yerine, sonlu olanı kabul eder; absürd, şapşal ve umutsuzca şavalak olanı kucaklar. Sınırlar ve sonlara direnmek yerine, gelin de kaçınılmaz fantastik çuvallamalarımıza geri dönelim”
Sonuç şu : “Çuvallamayı Daha Çok Pratik Edin!”
0 yorum:
Yorum Gönder