Bir kitap düşünün ki Rönesans sanatçılarının hayat hikâyelerini konu edinsin ve bu kitap sanat tarihine kaynaklık etsin. Üstelik yüzlerce yıllık yaşına rağmen önemini yitirmeyen ve sanat tarihçileri için elzem olan bu kitap Türkiyeli okurun raflarında yer bulamasın. Durum böyleyken Sel Yayıncılık’ın kısa süre önce yayımladığı, “sanat dizisi” kitapları arasındaki yerini alan Giorgio Vasari’nin mevzu bahis Sanatçıların Hayat Hikâyeleri kitabı Türkçeye kazandırıldı. Bu vesileyle Elif Gökteke’nin çevirmenliğiyle ve Uşun Tükel’in kitaba ve kitabın yazarına dair ayrıntılı sunuşuyla birlikte kitap, sanat tarihinin kökenleri, gelişimi ve doruğa ulaştığı döneme ilişkin okurun kütüphanesindeki boşluğu gidermiş olacak.
İlk baskısını 1550, ikinci ve daha kapsamlı olan baskısını 1568 yılında yapan kitaba Vasari pek çok sanatçının biyografisini dahil etmiş. Sel Yayıncılık’ın bize ulaştırdığı Sanatçıların Hayat Hikâyeleri versiyonu ise Vasari’nin kitabına dahil ettiği tüm sanatçıları içermekten ziyade, seçkilerden oluşturulan George Bull’ın İngilizce çevirisi Lives Of The Artists’i esas almış.
Vasari’nin sanatın kökenlerine dair görüşlerine yer vererek başladığı kitabı, ilkçağdan ortaçağa kadar sanatın halipürmelalinin değerlendirmesini içeriyor. Kitap üç bölümden ve her bölüm için yazılmış üç önsözden oluşuyor. Vasari önsözlerde ele aldığı dönemin ekseriyetle sanata yaklaşımını, sanatsal yapıtların geçmiş dönemlere kıyasla biçemlerini, sanatçıların kendi dönemlerini ve gelecek dönemleri nasıl etkilediklerini dile getiriyor. Unutmadan şunu da eklemek gerek: Vasari kitabını kronolojik bir sıralamadan ziyade ekollere ve üsluplara göre ele aldığını belirtiyor. Bunun bir tür mükemmellik sıralaması olduğu da söylenebilir. Zira yaratıcılığını yitirmiş olan sanat, Vasari’nin de kitabında birinci sırayı verdiği yeniden doğuşa ilk katkıyı sunan Cimabue ile yavaş yavaş ışıldamaya başlar. İkinci bölümde Uccello, Brunelleschi, Donatello, Mantegna gibi isimlerle daha büyük bir atak yapan sanatın hızla gelişmekte olduğunu ve üçüncü bölümde ise Leonardo Da Vinci, Raffaello ve Michelangelo gibi dehalarla nasıl doruğa ulaştığını Vasari zaman zaman şiirsel bir anlatıya kayan kendine has üslubuyla dile getiriyor. Ezcümle Vasari’nin kendi deyimiyle dönemler “iyi, daha iyi ve en iyi” olacak şekilde birbirinden ayırt ediliyor.
Vasari’nin ilk sanat tarihi kitabı olma niteliğine sahip bu yapıtı salt kuru bir tarih anlatısından ibaret değil. Bu tarih anlayışı kitabın tümüne tesir etmekle kalmamış, Vasari’nin ikinci önsözünün giriş bölümünde de açık ve seçik bir biçimde kendine yer bulmuş. Georgio Vasari sanatçıların biyografilerini ele alırken çıplak ve dümdüz bir üslubu hiç benimsememiş, zaman zaman anekdotlarla anlatısını renklendirmiş. Kendisi de bir sanatçı olan Vasari, ele aldığı isimlerin mimar, heykeltıraş ya da ressam olmaları fark etmeksizin yapıtları kendi sanatçılığına yaraşır bir dille yazıya dökmüş ve hatta okuyucunun hafızasında yüzlerce yıllık heykelleri, tabloları canlandırabilmeyi başarmış. Bu anlamda Michelangelo’nun yapıtlarını betimleyişindeki heyecan, haz, sürükleyici anlatım, poetik dil zirveye çıkmış. Öyledir ki Vasari, Michelangelo’yu tanrısal bir konuma yerleştirir. Michelangelo’nun cenaze merasimi hazırlıklarını anlatırken Vasari bu tanrısallaştırmanın salt betimleme olmadığını ortaya koyar. Oradakilerle birlikte tabuttaki cesedi gördüklerinde bedenin yirmi beş gündür hiç çürümediğini ve hatta pırıl pırıl göründüğünü belirten Vasari’nin gerçek bir ilahileştirmeden dem vurduğunu anlıyoruz. Öğrencisi ve dostu olan Vasari için hocası Michelangelo’nun zekâsı ve yapıtları kusursuz, mükemmelliğin ötesinde, yaratıcı bir güce sahiptir. Rönesans’ın da isim babası olan Vasari’ye göre Michelangelo sanatı yeniden doğurandır. Sayfalarca, tüm detaylarına kadar anlatılan yapıtların dışında Michelangelo’nun hayatına dair de pek çok bilgiye kitaptan ulaşmak mümkün. Michelangelo ile Vasari arasındaki mektuplar ve papalarla olan diyaloglar da anekdotlar halinde biyografide yer buluyor.
Vasari’nin her bir sanatçı için özenerek yazdığı sunuşlar da es geçilmemeli. Okurun kitaptan uzaklaşmasına, soğumasına sebep vermeyecek bir akıcılıkta kaleme alınan sunuşlar, Vasari’nin kitabını kupkuru bir anlatımdan uzak kılmış. Sunuşların yanı sıra, biyografi içinde sanatçılara dair yer verdiği ilginç bilgiler de okurun ilgisini, merakını yitirmemesi adına önemlidir. Burada bir örnek verilebilir: Leonardo Da Vinci’nin sanatçı kişiliğinin yanında sanatçının insani tarafına ilişkin ufak tefek bilgiler verir Vasari. “Sözgelimi, sık sık, kuş satılan yerlerden geçerken, istenen ücreti ödeyip kuşları kafeslerinden çıkarıyor, yitirdikleri özgürlüğü onlara geri vererek hayvancıkları havaya salıyordu.” (s. 221) diyerek Leonardo Da Vinci’den söz eden Vasari, bunun gibi küçük ama ilgi çekici bilgilerle okur ile arasındaki bağı canlı tutmayı başarmış. Büyük isimlerden yine Leonardo’nun doğaçlama şiir okuyuşu, Michelangelo’nun hazır cevaplılığı ya da bunların yanında sanatçıların mezar kitabeleri de bu canlılığa katkı sunmuş.
Son olarak, Sanatçıların Hayat Hikâyeleri’nin konuyla çok içli dışlı olmayan ama bir yandan da Rönesans’a ve dönemin büyük sanatçılarına dair ilk elden bilgi edinmek isteyen meraklı okur için seçki olması bir kolaylık sağlıyor. Ne var ki akademik anlamda böyle bir yapıtın tamamının Türkçeye çevrilmemiş olması da giderilmesi gereken bir eksiklik olarak hâlâ karşımızda duruyor.
0 yorum:
Yorum Gönder