Kapitalizmin nasıl ortaya çıktığı sorusu on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın başlarında en çok sorulan sorulardan birisi olsa da bu soruya verilen cevaplar genelde birbirine benzer. Sömürgecilik ile ortaya çıkan uzak pazarlar, burjuva sınıfının yükselişi, protestan ahlakı gibi nedenler sıralanır; ama asıl mesele olan bu değişimlerin nedeni ve tarihsel gelişimi, yaratılmak istenen ideoloji yararına hep yanıtsız bırakılmıştır: İnsanları kapitalist tarzda örgütlenmeye iten şey nedir? Buna verilen cevaplar ağırlıklı olarak bir zorunluluk fikrine dayandırılmıştır. Mesele zorunluluğa dayandırıldığı zaman da soru, “neden kapitalist örgütlenme”den çıkıp, bu zorunluluğu sağlayan ilke nedir haline dönüşür. Werner Sombart Aşk, Lüks ve Kapitalizm’de işte tam da bu tip bir tarihyazımının karşısına dikilecek ve meseleyi geçiş döneminin kendisinde arayacaktır.
Sombart “Yeni Toplum” başlıklı bölümde yeni düzenin başlangıcını prenslik saraylarının ortaya çıkması ile başlatır. Soyluların ve kitabın en önemli öğesi olan kadınların buluşup gündem belirlediği yerlerdir bu saraylar. Kadının kapitalizmin doğuşu ile ilgisini ise “kadınlar aracılığıyla entrika, çapkınlık ve lüks doğmuştur” (s. 25) şeklinde özetleyecektir Sombart. Kitabın bu bölümü, gayrimenkullerden oluşan servet anlayışının ortaçağın sonlarında, İtalya’nın Afrika’daki zengin maden yataklarının işletilmesi ve Doğu’nun yağmalanması ile büyük parasal birikimlere dönüşmesini betimleyerek “Ticaret Çağı”na girilmesini serimler. İtalya dışında diğer ülkeler de gelecek yüzyıllarda yavaş yavaş sahneye çıkacaktır. Yeni soyluluğun, yani artık biriken servet ile beraber satın alınabilir bir şey olan soyluluğun gelişimine odaklanır Sombart.
İkinci bölüm olan “Büyükkent”, büyükkentlerin isimlerinden, nüfus bilgilerine ve bunların belli senelerdeki verilerine kadar ayrıntılı bir şekilde incelenmesine ayrılmıştır. Ayrıca, büyükkentlerin nasıl oluştuğunu, asıl oluşum nedenlerini ve iç dinamiklerini ele alır. Bu araştırmada yaygın kanı olan ticaret kentlerinin hızlı büyümesinin bir masal olduğu kanıtlanır: “(...) Bristol gibi salt ticaret kentlerinin (...) nüfusu 30-40.000’i geçmiyor; oysa Londra bu arada çoktan yarım milyonu aşmıştır bile.” (s. 59) şeklinde dile getirecektir Sombart bu durumu. Büyükkenti oluşturan asıl unsur olarak prensler, ruhban sınıf ve derebeyleri gibi büyük tüketicilerin etrafında yeşeren bir büyükkent portresi çıkacaktır önümüze. Bunu hem istatistikler hem de XVIII. yüzyılın kent kuramcılarının yazıları ile sağlam bir temele oturtmayı da ihmal etmez Sombart. Kitabın büyük bir araştırma sonucu yazıldığı her satırda kendisini belli ediyor zaten.
“Aşkın Dünyevileşmesi” ve “Lüksün Gelişmesi” başlıklı bölümlerse okurken insanın tebessüm etmesine de neden olan kitabın ana çekirdeğini oluşturur. “Aşkın Dünyevileşmesi”, ortaçağda Tanrı’ya adanmış olan fenomenin, yani Tanrı sevgisi ve Tanrı tarafından kutsanmış kurumsal “aşk”ın (evlilik), özgür dünyevi aşka dönüşümünü göstermeye ayrılmıştır. Dünyevi aşka geçişi araştırmak adına sanat tarihinden yararlanan yazar, gerçekte aşkın zaten doğası gereği gayrimeşru bir nitelikte olduğunu belirtmeyi de ihmal etmez. Bu bölümün bitiş kısmı kurtizanlara ayrılmıştır. Kurtizan’ın günümüzde tam karşılığı olmasa da, literatürde bu kavram için kibar fahişe ya da metres kullanılmaktadır. Soylu, kibar ve zeki kadınlardır kurtizanlar. Sombart, pek çok ülke için sayılarından içeriklerine kadar, bu kadınları anlatır bize. “Metresler Çağı” böylece başlamış olur. Lüksün gelişimi bu çağ ile başlar ve Fransız Devrimi’ne kadar da sürer.
“Lüksün Gelişmesi” başlıklı bölüm ise lüksün nicel ve nitel olarak anlamlarından başlar ve lüks ile inceltilmiş eşyalar arasındaki bağı kurarak devam eder. Sarayların harcamalarından, metreslerin kendisinin yaptığı ya da metresler için yapılan harcamalara kadar geniş bir istatistik yelpazesi gözümüzün önüne serilir. Soylu sınıfın harcama yapma şeklinin incelmiş üretim yapan insanları sermaye biriktirmeye nasıl ittiği açıkça gösterilir. Lüksün genel gelişim eğilimleri, evin içindeki ve kente ait lüksün geniş yelpazesi ile Sombart, kapitalizmin doğduğunu söylediği dünyanın bütün envanterini vermiştir artık. Geriye kapitalizmin bu anlattıkları ile nasıl doğduğunu ortaya koymak kalmıştır. “Kapitalizmin Lüksten Doğması” başlıklı son bölüm de bu meseleye odaklanır. Sombart burada, kapitalizm hakkındaki yaygın kanılarla mücadeleye girişir. Lüks meselesinin piyasa ile ilişkilendirilmemesi sonucunda, kapitalizmin uzak pazara, çoklu sürüme ve ihracata dayalı bir şekilde ortaya çıkan bir sistem olarak görülmüş olmasını eleştirir. Bölümün geri kalanı, ticaret, tarım ve endüstrinin lüksle olan ilişkisini ortaya koyarak kapitalizmin nasıl ortaya çıktığını gözler önüne sermeye çalışır.
Kitabın okuma açısından pek çok zorluğu da beraberinde getirdiğini göz ardı etmemek gerekir. Öncelikle kitapta Sombart’ın kullandığı ölçü ve para birimleri coğrafyamız için oldukça yabancı. Kitapta tutarlılık için kullandığı istatistiksel yöntem de okumayı oldukça zorlaştırıyor. Öte yandan, tarihyazımı için yararlandığı sanat ve o dönemin ünlü simalarına ait sözler, insanı kitabın devamını okumaya teşvik ediyor. Kapitalizm üzerine yazılmış kitaplar içerisinde, okuru karanlık bir dünyaya hapsetmeden söz üretebilen nadir kitaplardan birisi.
0 yorum:
Yorum Gönder