Gittikçe güvencesizleştiğimiz ve güvensizleştiğimiz bir toplumda yaşadığımızı söyleyip duruyoruz ya; bilgi de bu güven erozyonunun dışında kalmış değil. Sosyal medya başka bir iletişim aracı ile yakalayamayacağımız bilgi ve haberleri elimizin altında bulmamızı sağlıyor; ama öte yandan, büyük bir bilgi bombardımanı ve kirliliği ile yüzleşmek durumunda kalıyoruz. Irak ve Afganistan işgalleriyle gündeme gelen özel askeri şirketler içinde en fazla vukuatı olan ve bu yüzden de üzerine en fazla konuşulan Blackwater bu bilgi kirliliğine tipik bir örnek.
Şirket ile ilgili bir internet araştırması yapmaya kalktığınızda, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar veremeyeceğiniz bir dizi haber ve yalanlama ile karşılaşıyorsunuz. İnsanı epeyce bir heyecana sürükleyen ve “Gizli ve karanlık işlerin parlak örneklerinden biri daha!” diye düşünmeye iten bir haber buluveriyorsunuz. Sonra daha ayrıntılı bir inceleme yapmaya karar verdiğinizde, bu haberi yalanlayan başka haber ve yazılar karşınıza çıkıyor. Ve en önemlisi, internetteki bilgi kirliliğinden bağımsız olarak, şirketi “aklama” ve meşru kılma” niyetiyle, bizzat şirket tarafından bazı bilgilerin bir sır gibi saklandığına, hatta hafıza silme operasyonu gerçekleştirmek için ad değiştirme gibi kurnazca tekniklere başvurulduğuna tanık olabiliyorsunuz.
Olay şu: Kamuoyunda hala Blackwater olarak bilinen şirket, ABD’de kurulmuş dünyadaki en büyük özel ordu ya da özel askeri şirket. 2009 yılında, Irak’ta 17 sivilin öldürülmesine adı karışınca, Xe Services ismini alıyor.
ABD’nin sola göz kırpan etkili haftalık dergilerinden biri olan Nation’da, 04 Eylül 2010 tarihinde Blackwater’la ilgili Jeremy Scahill imzalı bir yazı yayımlanıyor. Yazının başlığı “Blackwater’ın Karanlık Operasyonu”. Yazıda Scahill, Nation tarafından elde edilmiş şirketin kendi belgelerinden yola çıkarak çok ciddi iddialar gündeme getiriyor. Blackwater, istihbarat, askeri eğitim ve güvenlik hizmetlerini ABD hükümeti ya da yabancı hükümetlere sunmakla sınırlı kalmayıp, Monsanto, Chevron, The Walt Disney Company gibi çokuluslu şirketlere ve Deutsche Bank ve Barclays gibi dev bankalara dek genişletiyor. Şirket, hükümetler ve çokuluslu şirketlerle anlaşmalarını, kendisinin sahibi ve kurucusu olan Eric Prince’ın iki başka şirketi aracılığıyla yapıyor: Total Intelligence Solutions (TIS) ve The Terrorism Research Center (TRC).
Bu belgelerden elde edilen önemli bir bilgi, Blackwater’ın, TIS aracılığıyla, Monsanto içinde bir tür istihbarat kolu oluşturarak, biyoteknoloji alanındaki bu çokuluslu şirkete karşı örgütlenen aktivist grupların içine sızmak gibi bir amaçla hareket ediyor olduğu. Yazıda, Monsanto şirketinin, Total Intelligence aracılığıyla 2008-2009 yılları arasında Blackwater’ı kiraladığı bilgisi de yer alıyor. Belgeye göre, Monsanto, TIS’a (ya da onun aracılığıyla Blackwater’a) 2008 yılı için 127,000 dolar, 2009 için ise 105,000 dolar ödeme yapmış.
Bu arada, Monsanto hakkında kısa bir bilgi verelim: Dünyanın en önde gelen, genetiğiyle oynanmış tohumlarının sağlayıcısı bir şirketten söz ediyoruz. Hakkında pek çok şaibe olan bu dev şirketin büyük ortaklarından biri de Bill Gates.
Şimdi bilgilerin karıştığı ve yanlış bir bilginin dolaşıma sokulduğu, sonrasında ise doğru bilgiye ulaşmanın neredeyse olanaksız hale geldiği bir düzeye geçiyoruz. 30 Ocak 2012 tarihinde Silvia Ribeiro, bir yazısında , Scahill’in makalesini referans göstererek, Blackwater şirketinin Monsanto tarafından satın alındığını yazıyor. Scahill’in makalesindeki “kiralandı” sözcüğünün “satıldı” şeklindeki yanlış çevirisinden kaynaklanan bu haber epeyce ilgi uyandırıyor ve tartışmalara konu oluyor. Daha sonra bilginin bir çeviri hatasına dayandığı anlaşılıyor; ama hala kimilerince, hatalı bilgi bir yandan dolaşımda olmaya devam ediyor. Bu bilgi konusunda karşı karşıya kaldığımız “güvensiz” ortamın bir kanıtı; ya da güvenilir bilgiye erişmenin çok zor olduğunun bir örneği. Ancak asıl önemli olan, güvenlik sektörünün “kara suları”nda gezinen bir şirketin, hukuka ve insan haklarına aykırı eylemlerinin ifşa edilmesini engellemek için nasıl suyu bulandırdığı.
Monsanto, Blackwater’ı satın alsın ya da almasın, aracı iki şirket kullanılarak bir kiralama anlaşması yapıldığı, bu yolla adı kötüye çıkmış iki büyük şirket olan Blackwater ile Monsanto’nun adının yan yana getirilmesinin engellenmeye çalışıldığı -ya da başka tür çıkarların işin içine girdiği- bu anlaşmanın insan haklarına aykırı kirli hesapları içinde barındırdığı ve iki yıl boyunca devam ettiği son derece açık. [Sorular üzerine bir Monsanto yetkilisi Nation dergisine gönderdiği e-postada 2010 yılına kadar süren bir sözleşme yaptıklarını onaylıyor].
İki çokuluslu şirket arasındaki bu işbirliği, sermayenin sonsuz kâr mantığı içinde nasıl yasa dışı ve insanlık dışı yöntemler kullanacağının ne ilk ne de son örneği. Yine de genel bir eğilimin göstergelerinden bir tanesi. O kimilerinin pek sevmediği, gerektiğinde itip kaktığı, “kamu” ya da “kamusal” olandan uzaklaştıkça; özel olanın yatağına doğru aktıkça özgürleşme falan sağlanmıyor. Tersine, sınırlı da olsa, yine de insanlığın önemli kazanımlarından biri olan devletin veya kamusal kurum ve aktörlerin sınırlandırılma, denetlenme ve hesap verme yükümlülüklerinden büyük ölçüde azade özel kurum ve aktörlerin sınırsız keyfiliği ile yüzleşmek durumunda kalıyoruz.
Blackwater, Irak’taki katliamdan sonra adını değiştirmişti. Bugün de yine internet üzerinden bir araştırma yaptığınızda karşınıza farklı bir isim çıkıyor: “Academi”. Karanlığı, güç kullanımı ve şiddeti çağrıştıran bir isimden, düşünsel çabayı, bilgiyi, hümanizmi çağrıştıran bir isme doğru geçiş. Şirketin internet sayfalarında “dürüstlük” ve “onur” başlıklarıyla açılan sayfalar var. Dünya Bankası ve IMF gibi neoliberal politikaların kurucusu olan uluslararası kuruluşların “insani kalkınma”, “halkın katılımı”, “hesap verme”, “şeffaflık” gibi kavramlarla ve bir dizi pratikle gerçekleştirmeye çalıştıkları imaj değiştirme operasyonunu, Blackwater biraz gecikerek de olsa uygulamaya geçirmiş görünüyor.
Kitabı alabileceğimiz bir yer var mı acaba?
YanıtlaSil