Devletin Güvenlik Sigortası (Evren HASPOLAT)

Marx güvenliği “sivil toplumun (burjuva toplum) egoizminin sigortası” olarak tanımlar. Mülkiyet peşinde koşma egoizminin sigortası. Bu anlamda burjuva toplumsal düzeninde güvenlikten söz edildiğinde söz konusu olan özel mülkiyetin güvenliğidir. Çünkü burjuva toplumda güvenlik ve onun asli aygıtı olarak polis, kapitalizmin kuruluş evresinde Çitleme Hareketi ile feodal beylerin topraklarından sürüp çıkardığı ve kentlere işçi/işsiz ordusu olarak yığdığı yığınların yarattığı sorunların yol açtığı düzensizliği düzenleme ve yeni toplumun düzenini kurma kaygısıyla doğmuştur. Bu anlamda güvenlik Neocleous’un tespiti ile “düzenin inşası için kullanılan mantığın bir parçasıdır”. Düzen inşası ise her zaman yönetmeye ve dolayısıyla zapt etmeye işaret eder.  Bu nedenle burjuvazi açısından güvenlik olarak işleyen süreç, işçi sınıfı ve toplum açısından zapt etme olarak işlemektedir. Ancak diğer taraftan aslen yönetmenin/zapt etmenin aygıtı olarak polis; hırsızlık, fuhuş ve kaçakçılığın önlenmesi, hijyen koşullarının sağlanması, küçük çocuklara, evsizlere ve bakıma muhtaç bireylere yardımcı olunması gibi zaman içerisinde üstlendiği görevlerle birlikte işçi sınıfına da kimi faydalar (güvenlik) sağlayan bir aygıta dönüşmüştür. Bu nedenle burjuva toplumsal düzeni ve kapitalist devlet söz konusu olduğunda güvenlik kavramını tarih içerisinde farklı sınıflarla girdiği ilişkiler ve onlardan kendisine yönelen mücadelelerin de bir sonucu olarak geçirdiği dönüşüm üzerinden, tam olarak Marksizmin diyalektik yöntemi ile kavramalıyız. Güvenlik, ‘güvenliği sağlayan’a ve ‘güvenliği sağlanan’a bağlı olarak ortaya çıkan koruma-itaat ilişkisi çerçevesinde daima bir yönüyle güvenliğe (özel mülkiyetin olduğu kadar belli durumlarda işçi sınıfının da güvenliği) diğer yönüyle ise zapt etmeye (işçi sınıfının ve genel olarak toplumun zapt edilmesine) işaret eder. Ve bu durum salt kapitalist devlette değil, tüm devlet biçimlerinde böyledir. Dolayısıyla güvenlik kavramı yerine gerek egemenler gerekse yönetilen sınıflar açısından baskı aygıtlarının ikiyüzlü işlevlerini ortaya koymak açısından güvenlik/zapt etme kavramını tercih etmek bize daha kullanışlı bir alan açacaktır.

Kapitalist Devlet ve Güvenlik Aygıtları Seti

Bir yönüyle güvenliğe, diğer yönüyle de zapt etmeye denk düşen devlet eylemi, kapitalist devletle birlikte önemli bir dönemece girmiştir. Çünkü kapitalist girişimciliğin artı değere iktisadi alanda iktisadi araçlarla (sözleşme) el koymayı öğrenmesi ile birlikte şekillenen siyaset-ekonomi ayrılığı biçimindeki liberal anlayış ve buna paralel olarak devletin hem sermaye sınıfı ile hem de halk ile giriştiği farklı içerikteki mücadele ve pazarlıkların sonucunda, ‘tarafsızlık’ kazanması ile birlikte, kapitalist devlet, tüm toplumun çıkarlarını gözeten ‘kamusal’ bir özle donatılmıştır. Öyle ki kapitalizmin gelişmesi ile birlikte üreticiler tümüyle mülksüzleştirilmiş, mutlak özel mülkiyet kurulmuş, mülk sahipleri devlet tarafından doğrudan doğruya üretim ve mülk edinme dışında siyasi güçten yoksun bırakılmış, emek sözleşmesi üzerindeki sınıfsal çatışmaların ekonomizmin sınırları içine hapsedilmesi nedeniyle kapitalistler üretim sürecinin dışında işçilerin yaşamları üzerindeki kişisel denetimlerini kaybetmiştir. Anılan koşullar altında devletin kazandığı ‘kamusal’ öz, ona tüm toplumun güvenlik başlığı altında egemen sınıf lehine daha incelikli bir şekilde zapt edilmesinin yolunu açmıştır. Ve bu zapt etme hali de kapitalist devletin birikim stratejilerine bağlı olarak tarih içerisinde aldığı her farklı biçimde, farklı bir güvenlik/zapt etme politikası geliştirmesine ve ona uygun bir aygıt seti oluşmasına yol açmıştır.

Kapitalist devlet, kapitalizmin farklı birikim stratejileri çerçevesinde bugüne kadar üç temel biçim almıştır. Bunlardan ilki, manifaktür üretim biçimine ve birikim stratejisi olarak serbest piyasacılığa denk düşen liberal devlet (1775-1875); ikincisi, Fordist üretim biçimine ve birikim stratejisi olarak müdahaleciliğe denk düşen müdahaleci devlet (1875-1975); üçüncüsü ise esnek (post-Fordist) üretim biçimine ve neoliberal birikim stratejisine denk düşen neoliberal devlettir/otoriter devletçiliktir (1980 sonrası). Devletin, kapitalist özünü koruyarak farklı birikim stratejilerine uygun düşen bir yapılanmaya gitmesi ve anılan biçimleri alması, temelde halkı ile ‘güvenlik anlaşması’ çerçevesinde kurduğu ilişkinin içeriğini ve aygıtlarını da değiştirir. Bu bağlamda, kapitalist devlet farklı biçimlerinde yoksulluk sınıfı olarak işçi sınıfından sisteme yönelecek tehditleri bertaraf etmek üzere farklı güvenlik/zapt etme aygıtları geliştirmiş ve devlet gücünü pekiştirmek üzere bunları farklı bileşimler çerçevesinde kullanmıştır. Liberal devlet, iç düzeni bireylerin huzurunu gerçekleştirerek güvenlik altına alan bir kurum olarak polisi oluştururken; müdahaleci devlet, polise ek olarak bir önceki dönemde çoğu polisin görev alanına giren çocuk ölümlerinin azaltılması, salgın ve yerel hastalıkların önlenmesi gibi görevlerin farklı kamu kurumlarına dağıtılması ile biçimlenen sosyal güvenlik mekanizmalarını güvenlik aygıtlarından biri hâline getirmiş; otoriter devletçilik döneminde ise polis kurumu düzenin tesisi açısından merkezi konumunu korurken, neoliberalizmin saldırıları ile büyük oranda işlevsizleştirilen sosyal güvenliğe ek olarak, bu döneme özgü olarak gelişen özel güvenlik devletin güvenlik aygıtları seti içerisindeki yerini almıştır.

Emeğin Esnetilmesi = Cezanın Katılaştırılması + Denetimin Yaygınlaştırılması

1980 sonrasının birikim stratejisi olarak neoliberalizm, 1970’lerdeki gerileme döneminin ardından egemen sınıfın üst kesimlerinin güç ve gelirlerinin yeniden tesis edildiği, baştan sona yeni bir toplumsal düzeni tanımlar. Bu düzen, üretimde, işgücü (emek) piyasalarında ve tüketimde gerçekleşen esneklik üzerinde yükselir. Ve emek Bauman’ın ifadesi ile ancak yatırımcıların hesaba katmayabilecekleri türden bir ekonomik değişken hâline geldiği müddetçe ‘esnek’tir. Bu anlamda emeğin esnekliği ile kastedilen şey, emeğin yatırımcının istediği kalıba girmesidir. Bu ise ideolojinin vaaz ettiğinin aksine esneklik değil, katılıktır. Dolayısı ile neoliberal birikim stratejisinin başarılı olabilmesi için emek mümkün olduğu kadar katı ve esnemesiz olmak durumundadır.

Emeğin neoliberal birikim stratejisi çerçevesinde ‘esnetilmesi’ süreci, cezanın katılaştırılması ve denetimin yaygınlaştırılması ile paralel yürür. Çünkü söz konusu bu iki süreç emeğin ‘esnetilmesi’nin olmazsa olmazlarıdır. Emek ancak daha yoğun gözetlendiği/denetlendiği ve daha katı bir biçimde cezalandırıldığı ya da her an cezalandırılma tehdidi altında tutulduğu müddetçe, istenilen forma sokulabilecek, esnetilebilecektir. Bu nedenle en yüksek kâr için kürenin farklı noktalarını üretim süreçlerinin birer halkası konumuna getiren sanayi sermayesi ya da günün 24 saatinde küresel ağ boyunca akan finans sermayesi açısından, emeğin istenilen ‘esnekliğe’ kavuşturulması ancak güvenlik tedbirlerinin tam olarak alındığı ‘güvenli’ bir ortamda mümkün olabilir. Bu anlamda yine Bauman’ın ifadesi ile bu dönemde sermaye tarafından devlet yönetimlerine “büyücek bir polis karakolu olmaktan başka bir rol biçilmemiştir”.

Kapitalist Devletin İkincil Baskı Aygıtı: Özel Güvenlik

Neoliberal birikim rejiminin gereği olarak emeğin ‘esnetilmesi’ için devletlerin kendi ülkelerini “büyük bir polis karakolu”na dönüştürmeleri, bir taraftan polis kurumunun kapitalist devlet içerisindeki merkezi konumunu gerek sayısal artışlar gerekse yetki genişlemeleri (özellikle 2001 sonrasında ABD merkezli olarak tüm dünyada yaygınlaştırılan muğlak terörizm söylemi üzerinden toplumun çok boyutlu baskılanmasında en önemli görev polise yüklenmiştir) eliyle pekiştirmesi, diğer taraftan ise devletin otoriterleşmesinin yeni yüzü ve ikincil aygıtı olarak karşımıza çıkan ve sürekli artan sayıları ile polisin denetimi dışında kalan tüm alanları devlet adına denetleme işlevi üstlenen özel güvenlik sayesinde mümkün olmuştur.

Toplumu güvenlik aygıtları dolayımı ile yöneten otoriter devlette polise ek olarak, Jessop’un Poulantzas’a atıfla belirttiği biçimde “devletin temel aygıtlarına paralel olarak kitlesel mücadeleleri ve burjuva hegemonyasına yönelik diğer tehditleri denetlemeye yarayan yedek, devlet benzeri bir baskı aygıtı da büyür”. Poulantzas’ın işaret ettiği ancak gelişimini gözlemleme şansı bulamadığı için daha çok derin devlete işaret ettiği devlet benzeri yedek baskı aygıtı; gerçekte özel alandan yükselen, bugün dünyanın hemen her ülkesinde polis sayıları ile yarışan ve burjuva devletin hegemonyasına toplumdan yönelebilecek tehditleri açıktan bir güvenlik/zapt etme aygıtı olarak denetleyen özel güvenliktir.

Son günlerde Türkiye’de parası olmadığı için tren turnikesinden biletsiz geçen gencin dövülmesi, HES’lere ve kentsel dönüşüme direnen mahalle ve köy sakinlerinin engellenmesi, yemekhanedeki fiyat artışını protesto etmek isteyen üniversite öğrencilerinin baskılanması, akademisyenlerin odalarının kapılarından sendika afişlerinin sökülerek kriminalize edilmeleri uygulamalarında da bolca görüldüğü gibi özel güvenlik, Türkiye özelinde 2012 sonu itibariyle 657.000 kişilik insan gücü ile 2012 sonunda 258.000 kişiye ulaşan polisi her açıdan bütünleyen, onun denetleyemediği özel ve kamusal alanlarda devlet adına denetim ve zapt etme işlevini yerine getiren bir ikincil baskı aygıtı olarak yükselmiştir. Özel güvenlik kapitalist devlete, hem kâr amacı ile hareket etmesi ve örgütsel yapılanması açısından devletin güvenlik aygıtı dışında kalması hem de toplumun geniş kesimlerinde yerine getirdiği devlet adına denetim/zapt etme işlevi ile devletin güvenlik aygıtı gibi işlev yüklenmesi nedenleriyle, burjuva devletin mevcut evredeki demokratik formunu ve göreli özerk konumunu bozmadan ve eş zamanlı olarak da istisnai devlet biçimlerinden birine kaymasını önleyerek, hegemonyasına toplumdan yönelebilecek tehditleri açıktan bir güvenlik/zapt etme aygıtı olarak denetleme ve zapt etme (toplumsal kontrol) olanağı vermektedir. Bu nedenle özel güvenlik, kapitalist devletin otoriter devletçilik formunda edindiği baskıcı ve eş zamanlı olarak da elastik karakterini bütünleyen bu döneme özgü bir güvenlik aygıtı olarak belirmiştir. Ve karşımıza çıktığı her olayda bu işlevini bir kez daha kanıtlamaktadır.

Zymunt Bauman, Küreselleşme: Toplumsal Sonuçları, Çev. Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı, 1999


0 yorum:

Yorum Gönder