Toplumsal olarak öyle bir savaş psikolojisi içerisine girdik ki, hepimiz kendimizi sanki topyekûn bir operasyonun parçasıymış gibi hissederek, televizyonlarımızın başında bu farklı havaya her gün biraz daha fazla, her gün biraz daha şiddetle girmeye devam ediyoruz. Geçmişte olduğu gibi acılar ve sevinçler ortak değil artık.
Öyle ki, Van’da bir deprem oldu. Van yıkıldığıyla kalmadı. Ülke ikiye bölündü. Bir anda saflaştı herkes ve saflar sıklaştırıldı.
“Şimdi mi hatırladınız devletin varlığını” diyen de oldu; “Deprem Van’da da olsa içimizi acıttı” diyen de… Futbol maçlarında “Acımız ta van’a kadar” diye pankart açıp Van’ın plaka kodu olan 65. Dakikada üstünü soyunan da… Yardım kolilerinin içinde taş ve bayrak gönderen de…
2011 Ekim ayında Van-Erciş’te yaşanan büyük depremde bine yakın insan yaşamını yitirdi. Binlerce insan yaralandı. Ev ve işyerleri kullanılamaz hale geldi. On binlerce insan sokakta kaldı. Ağır kış koşullarında çadırlarda yaşamak zorunda kaldılar. Hâlâ da yaşayanlar var.
Tevfik Taş, depremin yıldönümünde, depremin ardından televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada zirve yapan ırkçılığı “Deprem 7,2 Irkçılık 77,2” adlı kitabında gözler önüne sermiş.
Kitabın kapağında araştırma-inceleme yazsa da kullanılan dil, kitaba edebi bir nitelik kazandırmış. Anlatılanların şiirlerle bezenmesi de bu niteliği kuvvetlendirmiş.
Yazar çalışmasının amacını; “Bu çalışma, Van-Erciş’te meydana gelen depremden sonra, Türkiye’de açılıp saçılan nefreti, ötekileştirmeyi, düşmanlıktan medet ummacılığı, akan kanı zafer sanmayı, aşağılamayı, horlamayı, bütün bir halk için fenalıklar istemeyi, ırkçılığı, irili ufaklı vargı biçimleriyle sorgulamayı amaçlıyor” diyerek açıklıyor.
Ve depremden sonra nefret söylemiyle konuşanların aslında dillerinin sürçmediğini, yıllar önce kullandıkları ifadeleri hatırlatarak gösteriyor.
Roland Barthes, College de France’da profesör olarak işe başlarken “Burjuvazi bizim değerlerimizden bazılarını sahiplenebilir. Böyle bir durumda bizim yapmamız gereken bir adım daha ileri gitmektir” diyerek bir konuşma yapmıştır. Barış süreci olarak değerlendirilen bu süreçte sanırım yapılması gereken de budur. Yıllar yılı bu uğurda mücadele verenler bugün bir adım daha ileri gitmek durumundadırlar.
İşte bu kitap o adımları attırmak istemeyenlere katkı sağlayacaktır, barışı engelleyen fikirlerinden arınmalarına yardımcı olacaktır.
Zehra İpşiroğlu, Aralık 2009’da Evrensel Kültür’de “Ötekileşme hoşgörüsüz bir ortam yaratarak kutuplaşmaya, kutuplaşma gerilime, gerilim şiddete, şiddet savaşlara, savaş soykırımlara yol açabiliyor. İnsan haklarına saygılı barışçıl bir dünyada yaşayabilmek için ötekileştirmeyi ilke olarak benimseyen ve kendi gibi düşünmeyenlere düşman olan her tür ideolojiye, milliyetçiliğe, ırkçılığa, kadın haklarını hiçe sayan dinsel bağnazlık ve köktendinciliğe, feodal ve ataerkil geleneklere, yoksul zengin ayrımcılığını körükleyen kapitalizme karşı durmamız gerektiğine inanıyorum” diye yazmış.
Tevfik Taş da buna inananlardan. Kitabının sonunda barış istemini bir manifesto şeklinde sıralamış yazar.
Duru bir anlatım, örneklerle, şiirlerle desteklenmiş güzel bir sunum.
Deprem ve Irkçılık, nefret söyleminden vazgeçirir mi bilemem fakat belki biraz utandırabilir kötü söz sahiplerini!
0 yorum:
Yorum Gönder