Birçok çevirmen gibi ben de, tercüme edeceğim kitabı belirlerken, yayınevlerinden gelen taleplerden çok kendi okumalarımın ve akademik ilgilerimin peşinden koşuyorum. Bu nedenle de daha çok kurucu metinlerin Türkçeye aktarılmasını savunuyorum. Augustinus, Kant, Hegel, Kelsen, Savigny gibi büyük isimlerin, üzerine çokça yazılan ama hâlâ Türkçede bulunmayan kurucu metinlerinin bir an önce Türkçeye kazandırılması gerektiği aşikâr. Umberto Eco’nun akademik ününü borçlu olduğu The Role of the Reader gibi metinlerinden, Edward Sapir’in 1921 tarihli Language, Benjamin Lee Whorf’un 1956 tarihli Language, Reality and World veya Jan Potacka ve George Santayana gibi filozofların metinlerine, Türkçeye henüz tercüme edilmemiş ve tercüme edilmekte de alenen geç kalınmış devasa bir külliyat, öylece çevirmenlerimiz ve yayınevlerimizce keşfedilmeyi bekliyor.
Böylesi acil bir tercüme edilecekler listesi önümüzde dağ gibi dururken, benim şimdi önereceğim isim doğrusu lüks kaçabilir. Ama snop durumuna düşmek pahasına da olsa düşünce hayatımızı zenginleştireceğine yürekten inandığım And Dağlarının ötesinden bir aforizma ustasının Türkçede mutlaka olması gerektiğini savunmaktan vazgeçmeyeceğim. Kolombiya’nın Shakira ve Gabriel Garcìa Márquez’den sonra dünyaya hediye ettiği üçüncü büyüğünden, Nicolás Gómez Dávila’dan bahsediyorum elbette.
Politika filozoflarının en uzlaşmazı ve modernite eleştirmenlerinin en radikali Nicolás Gómez Dávila (18 Mayıs 1913-17 Mayıs 1994), yirminci yüzyılın gördüğü bilgelerden birisiydi. Kolombiyalı Katolik muhafazakâr düşünür İngilizceye o kadar geç tercüme edildi ki (Scholia to an Implicit Text, Ocak 2013) birçok entelektüel için görünmez kaldı. Zaten ömrünün son yıllarında bir nebze olsun parlayan şöhretini de Almancaya tercüme edilmesine borçluydu. O Almanca tercümelerden sonra şöyle anılmaya başladı üstad: And Dağlarının Nietzsche’si veya Katolik Nietzsche. Ömrün son demlerinde gelen şöhretin bedeli demek ki bazen bu kadar ağır olabiliyor!
Bir toprak ağası olan Gómez Dávila üniversiteye hiç gitmedi; Paris’te yaşadığı yıllarda evinde özel öğretmenlerden ders aldı. Obur bir okur olan Don Colacho ana dili İspanyolca dışında Latince, Grekçe, Fransızca, İngilizce, Almanca, Portekizce ve İtalyanca biliyordu; rivayete göre, Kierkegaard’ı aslından okuyabilmek için ölmeden önce Danca da öğrenmeye başlamıştı. Ömrü boyunca münzevi bir hayat yaşayan And Dağlarının bilgesi, küçük bir arkadaş çevresinin ve 30.000 ciltten oluşan kütüphanesinin sınırlarının dışına çıkmaya hiç heves etmedi. O kadar ki yegâne kitaplarını bile sadece dostlarına hediye etmek için yayınlattı.
Benim Türkçeye mutlaka tercüme edilmeli dediğim kitaplarından Notas I (ki ikincisi asla yayınlanmadı), 1954 yılında kardeşi tarafından bastırıldı. Üstadın aforizmalarından oluşan bu kitap, sadece dostlara hediye edilmek üzere 100 tane basılmıştı. 1959’da ise denemelerinden oluşan Textos I yayınlandı – bilmiyorum ikinci cildin hiç yayınlanmadığını söylemeye gerek var mı(!) Gerçekliğin felsefî bir sistemde asla temsil edilemeyeceğine inandığı için daha çok reaksiyoner bir yamalı bohça yaratmayı amaçlayan Gómez Dávila, metaforlarla bezenmiş hayli poetik ve üst düzey edebî bir dilde kendi sesini bulmuş ve bu denemelerde felsefî antropolojisi ile tarih felsefesinin temel kavramlarını ortaya koymuştur. Burada rastgele seçtiğim yirmi tane aforizmada da görüleceği üzere demokrasiden sanata, edebiyattan tarihe, marxizmden teknoloji eleştirisine, felsefeden entelektüaliteye kadar pek çok konuda kalem oynatmıştır:
“Bir entelektüelin Komünist Partiyle evliliği daima zina ile sonlanır.
Bilimin nosyonlarını benimseyen bir filozof, kanaatlerini önceden belirler.
İdeal toplum, insanlığın azametinin mezarlığı olacaktır.
Sınırsız ifade özgürlüğü yine de yetenek yoksunluğunu telafi etmez.
Demokratik seçimler, kimin yasal olarak zulüm göreceğini belirler.
Egoizmin üç esası şunlardır: bireycilik, milliyetçilik, kolektivizm. Demokratik teslis.
Bugünün muhafazakârları, demokrasinin hor kullandığı liberallerden başka bir şey değil.
Özgürlük, farklı olma hakkıdır; eşitlik ise farklı olmanın aforoz edilmesi.
Retorik, demokrasi bahçesinin biricik çiçeğidir.
Edebiyat hiç kimse yazmadığı için değil, tersine herkes yazmaya başladığı vakit ölür.
Kelimeler insanlar arasında doğar, yazarlar arasında büyüyüp serpilir ve orta sınıfın ağzında ölür.
Tanrı aletleri yarattı, şeytan makineleri.
İnsanlığın üç düşmanı vardır: şeytan, devlet ve teknoloji.
Hakiki problemlerin çözümü değil, tarihi vardır.
Özgün tarih, ham vakıanın zekâ ve muhayyileyle yeniden canlandırılmasıdır.
Marx, Marxizmin rezil etmediği yegâne Marxisttir.
İncil’in başmeleğinin aksine; Marxist başmelekler, insanların cennetlerinden kaçmalarını engellerler.
Biz reaksiyonerler bahtsızız: sol, fikirlerimizi; sağ ise vokabülerimizi çaldı.
Felsefenin çözümleri, kılık değiştirmiş yeni problemlerden başka bir şey değildir.
Filozof çağının sözcüsü değil, zamana hapsedilmiş bir melektir.”
On iki yıldır muhafazakârların iktidarda olduğu bir ülkede, hâlâ muhafazakârlığın ne olduğunu anlayamamış entelektüellerimiz için Nicolás Gómez Dávila’nın aforizmalarının zihin açıcı olacağına inanıyorum. Çünkü modern insanı kutsalları üzerine düşünmeye davet eden bu gayet provakatif üslup, hepimizi kendi entelektüel putlarımızın sınırlarına fırlatıp atıyor. Don Colacho’nun keskin zekâsıyla bilenmiş kelimelerinde anlatılan kendi hikâyemizle yüzleşmek için belki de tam zamanı. Unutmayalım ki George Steiner’dan Ernst Jünger’e kadar pek çok entelektüel okuru olan bir düşünürden, gerçek bir put kırıcıdan bahsediyoruz. Gabriel Garcìa Márquez bir defasında üstad için şunları söylemişti: “Eğer komünist olmasaydım, ben de Nicolás Gómez Dávila gibi düşünürdüm.”
İspanyolca bilmesem de bazen bu Kolombiyalı gericiyi (!) İngilizceden Türkçeye aynı poetik dille tercüme etmeyi düşünüyorum. Bazense ana dilinden tercüme edilmiş herhangi bir Nicolás Gómez Dávila metnine, üstadın ruhuna yakışır retorikte bir takdim yazdığımı hayal ediyorum. Belki bir gün düşlerim gerçek olur, kim bilir?..
TEXTOS, Nicolás Gómez Dávila, Atlanta, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder