Semih Gümüş, çağcıl ve yenilikçi eleştirinin ilksel-örneksel üretimleri arasında kabul gören Yazının ve Tarihin Bilinci adlı yapıtında, Adalet Ağaoğlu’nun oldukça önemsenen romanı Romantik-Bir Viyana Yazı’nı eleştirici-izleyici-ilişkilendirici olarak incelemektedir. Bir anlatı üstüne kendi örgüleriyle yeni bir anlatı oluşturan Yazının ve Tarihin Bilinci, yaratım dünyasının etkileyici izlemselliğinde müthiş bir okuma keyfi sunuyor, okura.
Gümüş’e göre; bir gerçeklik halinde var olan bugün aynı zamanda gizil bir gücün taşıyıcısıdır, bu gizilgüç kendisini dönüştüren bugünün saklısında duran geçmiştir. Her ne olursa olsun eğer ki bugün dönüşüme uğramışsa şimdiki an bir anlamda şimdinin geleceğe evirilmesi demektir. Öncesi ve sonrası arasında zaman, adeta kesişim noktasının belirmesi sonucu tarihe dönüşmektedir.
Başlangıç yani zaman; yarat(ıl)an, aşamalandır(ıl)an, katmanlaştır(ıl)an ve anlamlandır(ıl)andır. Her ne kadar bir oluşun içinde geçtiği, geçeceği veya geçmekte olduğu süreyi tanımlasa da zaman, tümel kimliğinin özünde tikel bir yaşam alanı olarak var olmaktadır. Anlamsallıklar ve anlaşmalar böylesi bir yaşam alanının yakınsamaları olarak da tarihi yaratmaktadır. Anlamlandırılabilir çokluklar, edinimler ve birikimler tarihin birikimine-bilincine göre de değişmektedir.
Yazının ve Tarihin Bilinci bu bağlamda; tarihi, zamanı, romanı ve okumayı kendine uğraş edinen eleştirel bir yolculuğun seyrini sunmaktadır, belleklere. Duyumsanan ve tanığı olunan bir zamanın bakışı anlatılmaktadır, orada. Konu her ne kadar Adalet Ağaoğlu’nun Romantik-Bir Viyana Yazı adlı romanı olsa da kapsam oldukça geniştir. Okuma, çözümleme, gizler keşfetme sınırlar içinde kalmadan alabildiğine ne kadar özgür ise bir o kadar da romana özgüldür. Yüzünüzü döndükçe anlatıcıya, ister istemez yeni dillerin öğrenicisi oluveriyorsunuz.
Gümüş, işte bu bağlamda Adalet Ağaoğlu’nun Romantik-Bir Viyana Yazı adlı romanını; entelektüel düzeyde bir tür hesaplama, karşılıklı sorgulama dünyası olarak imler. Ona göre Adalet Ağaoğlu, ister istemez farklı, özgün bir ağırlık kazanmaktadır. Bundan ötürüdür ki Gümüş, Romantik-Bir Viyana Yazı’nı “düşünsel ve yazınsal derinliğiyle bu yazınsal birliği açıklamaya yatkın olduğu, okuma uğraşının niteliğini yükselttiği ve edebiyatın ateştopunu bütün yakıcılığıyla üstümüze yuvarladığı için, onunla bir kitap oylumunda birlikte olmayı göze almakta yerinde bir seçim” (s.20) yaptığını düşünür.
Bilinmelidir ki yazının ve tarihin bilinci ile bilginin ve tarihin kapısı hiç kimseye kendiliğinden açılmamaktadır. Gözünü anahtar deliğine uydurup öte yanda olup bitenleri sınırlı ve dar bir biçimde izleyenlerden olmadıkça kapılar ardına kadar açılmakta, anahtar deliğinin dar görüşünden geniş evrenlere erişilmektedir. Bu demek oluyor ki kapıları ardına kadar aralamadıkça, bütünsel bilgiyi, bilinci yani bilgeliği yakalamak olası değildir. Bu durum bir bakıma eleştirisini sunan Semih Gümüş ile eseri değerlendirilen Adalet Ağaoğlu arasındaki amacı da anlatmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki bu amaç çok katmanlı bir yapıya sahiptir ve çok zamanlıdır; dünyayı-insanı anlamak adına gerçekleştirilen sorgulamalar ile önceki-sonraki zamanlara yapılan göndermeler böylesi bir amacı olanaklı kılmaktadır.
Hiç kuşku yok ki anahtar, bilginin kendisi olabildiği gibi bilginin kullanma yordamı da olabilmektedir. Açılımların kaynağında sorgulayan ve soran bir birey, “tarihi, verili sınırlar içinde kalan bir ders olarak değil de, insanın hayallerini çoğaltan bir dünya olarak” (s.35) anlamaya çalışmalıdır. Tıpkı, Romantik-Bir Viyana Yazı roman kahramanı Kamil Kaya örneğinde olduğu gibi tarihi ve onun içinde kendini arayan bir birey; tarihi, arayışının nesnesine dönüştürerek etkin bir konuma geçebilmektedir. Bir diğer söylemle “verili tarihe boyun eğip sonunda ona küsecek olan bireyler, tarihin ardında sürüklenmekten kurtulabilirler mi?” (s.37) bilinmez ama “salt tende kalan tarih, kalbe giden yol üstüne çıkan bir engel olurken, bilgi yolunu da tıkamamış mıdır?” (s.38) diye sormak gerekmektedir... Kısacası, tarihin bilgisel yolunu açma uğraşısı, insanlığın çağcıl bilince sahip olabilmesinin ilk adımı demektir. İnsanların bilincinde oluşmaya-yazılmaya başlayan tarih, bir anlamda yaşayan tarih olmaya başlayarak geleceği tasarlayabilmekte hatta çoğu defa kuşatıcı olabilmektedir.
Adalet Ağaoğlu’nun romanındaki anlatısı “çağımıza özgü sorunları kavramayı başarırken, bir yandan tarihin ötelerine, öbür yandan iç dünyaların gizlerine ulaşan yolculukları amaçlıyor” (s.79). Dönüşsüz bu yolculuklar ise gerçek yaşamdan izler taşıyan yaşanmışlıklardan besleniyor. Özellikle, roman sanatının gizilgücü Romantik-Bir Viyana Yazı’nda “her an bir serüvendir, düşüncesinde anlamlarını bulmaya çalışıyor. Hem tarihin, hem yaşanılan çağın, hem de onlarla çatışma içindeki bireye değin bilgileri arayan bir yolculuğun izinde görünüyor” (s.80). Bilincin bir türevi olarak bilgi, yaşananların tarihini de şekillendirmektedir. Hem kurgusal, hem de olgusal düzeydeki çatışmaları anlatsa da bilgi, özünde; insanın kendi gerçekliğine ilişkin tek gerçek tarih olabilmektedir. Yazarın bilincinden gündelik bilgiye dönüşse de tarih; başkaları için öznel ve bir yanılsama ürünü, yazar için kendisinin öznesi olduğu nesnel durumu imlemektedir. Dolayısıyla yazar, bir yenidünya yaratıcısı olarak ancak kendi dünyasındaki içselleşmiş bir biçimini sunmaktadır.
Gümüş’e göre Yazının ve Tarihin Bilinci, “eleştiriyi bağımsız bir edim, dolaysız ve kendisi için var olabilecek bir yazınsal yaratım olarak alma” (s.105) çabasının sonucudur. Yaratıcı düşüncenin zengin bakış açılarıyla çok yönlü, etkileşimli eleştiriye en yakın halidir. Gümüş’ün özellikle yaptığı hem yatay hem de dikey okuma süreçleri, Romantik-Bir Viyana Yazı’nı düşünsel alanların ve yazınsal etmenlerin bütününde sorgulamaya olanak sağlamaktadır. Böylesi bir zorunluluk ve sorumluluk sonrasında Yazının ve Tarihin Bilinci; bir taraftan Romantik-Bir Viyana Yazı’nın izdüşümlerini ve yakınsamasını sunmakta, öte yandan ise Romantik-Bir Viyana Yazı’nın nesnelliğini ve öznelliğini değerlendirmektedir.
Alışılmış eleştiri yönteminden farklı olan bu eleştiri biçimiyle eleştirmen Semih Gümüş “bir anlatı üstüne, kendisi aslında bir eleştirel deneme olan bir başka anlatının yaratım sürecini yaşamak” (s.106) tutkusuyla yazar Semih Gümüş’ü okurlarla baş başa bırakmaktadır. Hem romanın hem de kurmacanın bilincinden söz eden Gümüş, adeta eleştirinin bir yazar için anlamlı olduğu kadar yoğuruculuğunu da imlemektedir. Eleştirmen-yazar Semih Gümüş’e göre ancak yaşanarak kavranabilecek derinlik sarhoşluğuna kendini kaptıracak okurların çoğalması has edebiyatın da kurtarıcısı olabilecektir.
YAZININ VE TARİHİN BİLİNCİ, Semih Gümüş, Can Yayınları, 108 s.
0 yorum:
Yorum Gönder