Türkiye edebiyatında eleştiriye emek veren yazarların içinde eleştirinin durumunu meseleleştiren eleştirmenlerin sayısı çok değildir. Edebiyat eleştirisini, eleştirisinin nesnesi haline getiren bir yazar vardır ki… Eleştiriye Beş Kala isimli eserde “yarım kalan” eleştirisine ilişkin metinler derlenmiştir. 1978 yılında katledilen Bedrettin Cömert…
Cömert’in eleştiri yazılarında bazen polemik yan ağır basar, bu durumun kendisi de farkındadır ve şöyle gerekçelendirir: “Ne olduklarını yüzlerine haykırmak gerek. Yoksa anlamıyorlar.” Bedrettin Cömert, çağcıllarından farklı olarak, ne öznel, ne nesnel, ne de toplumcu eleştiriyi eleştirmekten kaçınır. Hatta, deyim yerindeyse, kendi ayağına bile kurşun sıkabilecek cesarete sahiptir. İzlenimci eleştirinin çağın gerisinde kalmasına rağmen edebiyatımızda hükümranlığını sürdürmesinden şikayetçidir; nesnel eleştirinin öznel-nesnel kavgasının kısır döngüsünden bir türlü kurtalamamasından ve nasıl olması gerektiğinin tartışılamadığından yakınır. Toplumcu eleştirinin içerik bağnazlığından vazgeçmesi gerektiğini söyler. Toplumculuk, “bir konu sorunu değil, bakış açısı, yorum yöntemidir,” diye yazar ve ekler: “Ne yeteneksiz toplumculuk, ne de dünya görüşsüz sanat olabilir.”
Cömert, güncel edebiyat eleştirisinde bir hastalığın da “kooperatifçilik” olduğunu belirtir. Bu hastalığın iki ayağı vardır: “İdeolojik bulaşmazlık” ve “para”. Oysa, Cömert için, “Eleştirmecilik, insanın ahlak yapısını en çok denemeye sokan bir meslektir.” Kooperatifçi olarak tanımladıkları için, “"Bugünün yarını da var" ilkesi, yazarlık namuslarının tek sınırıdır,” diye yazar.
Edward Said gibi Bedrettin Cömert için de eleştiri “bir direniş biçimi” olduğunda, eleştiridir. Cömert edebiyatta otorite geleneğini köhnemiş olarak tanımlayarak, “belki de hiç yeni olmamış sanat anlayışlarını aralıksız piyasaya sürmekle” suçlar. Bu satırlarda, Said’in Entelektüel adlı kitabında yer alan, “Gözünüz hâminizin üstündeyken bir entelektüel gibi düşünemezsiniz. Sadece bir mürit gibi düşünebilirsiniz. Aklınızın bir köşesinde bir yerlerde onu memnun etmeniz, keyfini kaçırmamanız gerektiği düşüncesi vardır,” biçimindeki ifadeleri duyar gibi oluruz. Cömert için ne eleştiri bir otorite kurma aracıdır, ne de yazarlar mürit.
Cömert, dilin yapısı üzerine de düşünen bir edebiyat insanıdır. Orwell’in dilin çürümesi olarak ifade ettiği “klişeler, aşınmış metaforlar, bayat kullanımlar”, Cömert’in yapıt eleştirisi yaparken dikkate aldığı unsurlardır. Aynı zamanda, Cömert , incelemelerinde, dilin yapısını göstergebilimden yararlanarak da ele alır ve “her değişimde egemen olan şeyin” “eski maddenin varlığını sürdürmesi” olduğunu yazar. Ancak “değişim ilkesinin” “süreklilik ilkesine” dayandığını da belirtir.
Cömert’in dil için aktardığını, kurumlar için de söyleyebiliriz; değişim süreklilik ilkesine bağlıdır ve eleştiri kurumu da bunun dışında değildir. Edward Said’in yazdığı gibi, “Tüm eleştiri yaklaşımları, bir geleceğe sahip oldukları varsayımı üzerine kuruludur.” Bu önerme sadece yapıt eleştirisi için değil, eleştiri kurumunu eleştirinin nesnesi haline getiren eleştiri yaklaşımları için de geçerlidir. Cömert’in şu sözlerinin gerçekleşmesini hâlâ özlemle bekliyorsak, “yarım kalan” eleştiri sürüyor demektir:
“Yarım veya parçacı özgürlük topaldır, kördür; doğru’nun ancak bir yanını gösterir, oranlama olanağını yok eder. Özgürlük tam olmalıdır; her alanda ve herkes için.”
O zaman edebiyat eleştirisi için de, “İsyan, devrim, özgürlük!”
ELEŞTİRİYE BEŞ KALA, Bedrettin Cömert, De Ki Yayınevi, 2006.
0 yorum:
Yorum Gönder