İlk kitabı Hanene Ay Doğacak (1993) adlı kitabından bu yana takip ettiğim Şebnem İşigüzel’in son romanı Venüs’te Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerini görmüş bir ailenin gizli tarihini yazıyor. Okur olarak çoğu zaman bir kitabın konusu kadar yazarının o konuyu nasıl ele aldığını da merak ederiz. Yazarını tanıyorsanız yani daha önce birkaç kitabını okuduysanız konuyu nasıl bir bakış açısıyla ele aldığını az çok tahmin edersiniz. Venüs de onlardan biri. Kitabın üzerinde “bir aile tarihçesi, bir yaşam öyküsü” yazmasına aldanmayın siz, bu roman bir sırlar kitabı; ailenin gizli, karanlıkta kalmış yaşanmışlıkları önümüze seriliyor.
Aile bireylerinin günlükleri, hatıra defterleri, mektupları aracılığıyla tek bir bakış açısından değil farklı bakış açılarından kahramanların yaşadıklarını okuyoruz. Bir yandan “yaşanmış” “gerçek” bir hayat hikâyesi okuyoruz etkisi yaratılmaya çalışılırken diğer yandan postmodernist öğelerle, hayal ile gerçek iç içe geçiriliyor. Başkahramanın dediği gibi “Bütün varlık âlemi hayal içinde hayaldir” s. 191. 1800’lerden 1950’lere kadar gelen bu romanda büyük anlatılar değil ( Kurtuluş Savaşı, 2. Dünya Savaşı’na kadar uzanan tarih) bireysel hayatlar ön plandadır.
Başkahramanımız psikiyatrın divanında “ben doğmadım daha” der. Onunkisi bir doğuş değil doğamama, göbek bağından kurtulamama hikâyesidir aslında. Bu göbek bağı da sadece annesine değil ailesine, topluma bağlı. Onun hikâyesi, kabullenişin, boyun eğişin hikâyesi. Anlatıcının psikiyatra ““sırların çoğu kadınlar açısından utanç verici ölçüde yanlış kabul edilmiş şeylerle ilgilidir, kadınların özgürlüğüyle ilişkilidir, erkekler için böyle bir durum söz konusu değildir…” s. 121 sözü onun acısını, yaşadıklarını özetler niteliktedir.
Şekina’nınki ise başkaldırının, erkeğin varlığıyla kendi varlığını kimi zaman yer değiştiren kimi zaman da denk tutmaya çalışan kadının hikâyesi. Şekina’ya hayran olmak içten değil: Ne istediğini bilen, toplumun ona dayattığı kuralları canı pahasına elinin tersiyle iten biri.
İşigüzel’in romanında annelik, delilik, fahişelikle ilgili toplumun bakış açısı sorgulanıyor. Bununla birlikte romanın sayfaları ilerledikçe sadece kadınların değil, hadım edilmiş, dışlanmış, ezilmiş farklı etnik kimliklerin de hikâyelerini dinliyoruz. Tüm bu kesimlerin sorunlarının yıllar içerisinde değişmediğini, var olma, hayatta kalma mücadelesinin insan var oldukça da süreceğine şahit oluyoruz.
Kahramanların hepsinin hayatı zorluklarla geçiyor. Elbette bu mücadele sürecinde mutlu anlar da yaşıyorlar ama ne bedeller ödeyerek…. Mutluluk özgürce seçimler yapabilmesinde, buna cesaret gösterebilmesinde. Romanın sonunda Nergis’in de dediği gibi “mutluluk gölgeniz gibidir varlığı sadece size bağlı.” s. 215
VENÜS, Şebnem İşigüzel, İletişim Yayınları, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder