Servas Gezegeninde Bir Küçük Prens (Züleyha ÇELİK ATEŞ)

“ Her köşede ayrı bir grup çocuk bir büyük eşliğinde bir şeyler yapıyordu. Bir kısmı oyun oynuyor, bir kısmı şarkı söylüyor, diğerleri resim yapıyor ya da etrafı temizliyordu. Prens uzun zamandır bu kadar büyük bir kalabalığı, bu kadar uyum içerisinde görmemişti. Oyun oynayanlar rekabet ederek değil de birlikte düşünmenin, destek olmanın tadına vararak eğleniyor; resim yapanlar kurdukları düşleri ortaya koymanın hazzıyla yaratıcılıklarını harmanlıyor ve şarkı söyleyenler neşe ve müziğin birbirinden ayrılmaz bir ikili olduğunu fark edip, yeteneğin bir sınırı olmadığını vurgulamak istercesine ağız dolusu sözleri haykırıyorlardı.
 

Küçük Prens cebindeki fil yutmuş boa yılanı resmini çıkarıp göstermeye gerek bile duymadı. Çünkü çocukların arasında dolanırken onların ruhlarının inceliğini; büyüklerin dünyasından uzak hayal gücünün beslediği gizemler dünyasına yakın duran bakışlarını ve doğaya hayran, heyecanlı ve özenli adımlarını hissettikçe değil aradığı dostu bulmak hangisini seçeceğine karar vermekte zorlanacağını anladı…”

Eğer Küçük Prens Antakya’nın Ekinci beldesindeki *Servas’ın uluslararası Bizimle Yaşayın Bizimle Paylaşın çocuk festivaline katılsaydı böyle bir gezegene dahil olacaktı. Festival etkinliklerinden biri de Antoine De Saint Exupery’nin Küçük Prens adlı kitabının okunmasıydı. Okuma etkinliğimiz için Küçük Prens’i seçmemizin pek çok nedeni vardı. Beldedeki çocuklar, bu yıl altıncısı düzenlenen etkinliklerde her yıl gözle görülür bir şekilde potansiyellerini ortaya çıkarıp kendilerini geliştirdiler. Yeteneklerini ve hayal güçlerini geliştirecek bir yol, bir ışık arıyorlardı. İşte bu noktada onlara rehberlik edecek olan Küçük Prens’ti. Ayrıntıların hayal gücünü beslediğini, isteklerimizin ve tercihlerimizin bizi var ettiğini; toplumun onayladığı somut gerçekliklerdense dostluk, yararlılık, çocukluğun masumiyeti gibi soyut kavramların bizi besleyip büyüttüğünü anlatmaya çalışıyordu Küçük Prens. “En beğendiğim bölüm insanların en iyi yürekleriyle görebildiğini, gözlerin asıl görülmesi gerekeni göremediğini anlatan bölümdür.” diyordu 7. Sınıfa geçen Arzu.

Ayrıca, festivale katılan çocukların drama etkinliklerinde barış ve kardeşlik gibi sosyal konuların tartışılmasında birey olarak kendi öz-saygılarını koruyabildiklerini ve karşı tarafa empatiyle yaklaşabildiklerini gözlemledik. Aynı şekilde kitabımızda da yalnızca büyüklerin dünyasının olmadığı ve bu dünyada sesini duyurmaya çalışan çocukların da olduğu vurgulanmaktaydı. 6. Sınıfa geçen Sıla bunu kendince şöyle anlatıyordu: “Kitapta en beğendiğim şey Küçük Prens’in büyüklere bir şeyler anlatmaya çalışmasıydı. Bazen çocukların hayal güçleri büyüklerinkinden daha dolu oluyor böylece büyükler de biz küçüklerden bir şeyler öğreniyorlar.”

Festivalin diğer bir amacı da çocuklara doğa sevgisini aşılamak ve ona olan sorumluluğumuzu fark ettirmekti. Çocuklar çevre ve geri dönüşüm konularıyla ilgili izledikleri kısa filmlerle, her sabah yaptıkları çevre temizliğiyle ve tohum ve fidan dikim çalışmalarıyla bu bilinci oturtmaya çalıştılar. Kitabımızda da Küçük Prens çiçeğinin tek ve biricik olduğunu, dostluğuyla onu var ettiğini, onu sulayarak ve koruyarak bir başkasına faydalı olmanın önemini vurguluyordu. Küçük Prens’in başka gezegenlerden çiçeğine kartpostal göndermesi etkinliğinde çocuklar çiçeğini ne kadar çok sevdiğini ve özlediğini, onun dostu olduğu için ne kadar mutlu olduğunu belirttiler.

Son olarak, festivalde çocukları bir araya getirerek, giderek bireyselleşen tek tipleşen; değerlerden uzak küçük işleriyle boğuşan ama bir yandan da yalnızlık fobisiyle boğuşan toplumumuzda dostluğun önemini ortaya çıkarmayı amaçladık. Çocuklar, diğer ülkelerden gelen gönüllülerle ve kendi aralarında sahip olduklarını paylaşarak, sevgiyle ve isteyerek bir araya gelerek; dost edinmenin, dostluğun devamını sağlamak için emek harcamanın, sorumluluk almanın hazzını yaşadılar. Aynı şekilde, Küçük Prens de, beklentiler üzerine kurulan, günlük ilişkilerle değerlendirilen dostlukların değil de, korunması için emek harcanan, içimizde saklı olanı bulduğunda güzelleşen, uzakta olsa da varlığıyla yüzümüzdeki tebessümü anlamlandıran dostlukların arayışındaydı.

Kitabı okurken, aynen Küçük Prens’te olduğu gibi çocukların gözünde de merak duygusunun yeşerdiğini, içlerinden “evet, işte tam da düşündüğüm gibi!”  dediklerini görmemek mümkün değildi. İlişkilerimizi tek taraflı değerlendirip, davranışlarımızın genelini sorgulayamadığımız şu günlerde çocuklarla beraber bu kitabı okumak, onlarla beraber satır aralarını kurcalamak; tekrar çocukluğa dönüp sevginin ve dostluğun en saf ve anlamlı olduğu günleri yaşamak gibiydi. Kendimi hatırlayabildiğim en küçük yaşımdan itibaren bütün arkadaşlarım ve anılarım gözümün önünden bir bir geçti sanki...

*Servas : Uluslararası barış ve ev sahipliği organizasyonu, www.servas.org.tr

0 yorum:

Yorum Gönder