Demokrat Parti, AKP liderleri ve ona bağlı entelijansiyanın sıkça sahiplenici gönderme yaptığı bir parti. Sebepsiz yere değil. Mitleştirilmiş anlatıları şöyle bir şey: DP, Türkiye’yi kalkınma yolunda şaha kaldırıp demokratik atılımlara öncülük ederken sürekli çelmelenmiş, bua rağmen dik durmayı bilince, arkadan itilerek düşürülmüş bir parti. AKP de Türkiye’yi, cumhuriyetin 100. ve Malazgirt’in 1000. yıldönümlerine demokrasi ve kalkınmada dünyanın en güçlü ülkelerinden biri yapmaya doğru koşar adım giderken iç ve dış ‘lobi’ler, ‘güç’ler tarafından çelmelenip duruyor. Yakın tarih ile günümüz arasında kurulan duygusal olduğu kadar yanıltıcı ve çarpık öyküyle yaratılan görüntünün ardındaki hakikate ulaşmak; mübalağayla ve yalanla yoğrulmuş mitleri somut gerçekler ve bilimsel yaklaşımlarla sınamak şimdi her zamankinden daha gerekli. Bu gerekliğin de koşullandırmasıyla Türkiye’de sosyal bilimlerin en temel yapıtlarından biri olarak kabul edilegelen Demokrat Parti: Tarihi ve İdeolojisi yeniden okurlarla buluşuyor: Yazarının yeni bir “Önsöz”ü ve özenli, dizinli bir baskıyla. Kitap kadar yazarı da özellikli olduğu için önce Prof. Dr. Cem Eroğul hakkında bazı hatırlatmalar yerinde olacak gibi görünüyor.
Yazar: Öncü
Cem Eroğul’u, Türkiye’de sosyal bilimlerin içinde konumlandıracak bir tanım ararsak en doğrusu “öncü” olurdu. Zira, Türkiye’de ilk siyasal parti monografisini o yazdı (Demokrat Parti). Devlet kuramı üzerine Türkiye’de yazılmış ilk bütünsel yapıt onun kaleminden çıktı (Devlet Nedir?). Anayasal gelişmeleri toplumun tarihselliği ve bütünselliği içine yerleştirerek yazılmış ilk anayasa ders kitabı onun imzasını taşıyordu (Anatüzeye Giriş). Olgunluk çağında, denenmesi bile cesaret gerektiren bir konuyu, birey sorununu, son derece özgün bir yöntemle ve bütünlüklü bir şekilde çalışıp dünya çapında bir yapıt ortaya çıkarabilen de o oldu (Birey Nedir?). Başkalarının yanı sıra bu örnekler onun sahici bir öncü olduğunu belirtmek için yeter. Ancak, onun öncülüğü sonradan gelenler kolayca aşabilsin diye çıtanın aşağılarda bir yerlere konulduğu hasbelkader bir öncülük değildi. İlk sıçrayışta en yükseklere erişebilmenin en güzel örneklerini verdi. Bu öncü çalışmaların hiçbiri daha sonra aşılamadı. Böylelikle de ilk olmanın yanı sıra tek olarak kaldılar. Parlak bir zekâ, müstesna bir disiplin ve Marksizm sımsıkı birleşince ortaya çıkan eserler zamanın getirdiği tür tür akımlara dayanıklı oldular. Yel, kayadan ancak toz ve kum alabildi.
Eser: Yöntemin üstünlüğü
Türkiye’de siyasetten gündelik yaşama kadar her alana rengini çalan bir yaklaşım vardır. Bir şey ya iyidir ya kötü, ya gericidir ya ilerici, ya devrimcidir ya karşı-devrimci. Ortakduyu haline gelmiş bu yaklaşım toplumsal tavır alış ya da saf tutuşlarda da ortaya çıkar. Oysa, tarihsel bir durum ancak diyalektik olarak kavranabilirse bu ikilikler aşılabilir. Bunun için de, DP’nin tarihselleştirilmesi ve kendi tarihselliği içinde sosyal sınıflarla ilişkilendirilmesi gerekir.
Kitap, böyle bir yöntemi sıkıca takip etttiği için DP’nin hem olumlu hem de olumsuz, yanlarını yakalayabilmiş ve bunları somut bir biçimde ortaya serebilmiştir. Kitaptaki teze göre DP’nin ilerici yanı şudur: DP, egemenliğin ancak toplum onun üzerinde bir irade sahibi olabildiğinde millete ait olabileceğine ilişkin görüşünü halkın içinde ve gözüpek bir biçimde savunmuş, böylelikle Türkiye halkının yüzyıllar sonra ilk kez kendi arzusuyla yöneticilerini değiştirmesinin yolunu açmıştı. Bu, Türkiye siyasal tarihi bakımından çok önemli, son tahlilde de geriye döndürülmesi imkânsız ilerici bir adımdı. Üç nedenle: Birincisi, halk, yüzyıllar boyunca tepelerde tayin edilmiş hükümedecek kişileri artık kendisinin belirleyebileceğini somut olarak kavramıştı. İkincisi, erişilmez, hikmetinden sual olunmaz, yanına yaklaşılamaz siyaset adamlarının, oyunu ve rızasını almak için artık kendi ayağına gelişini görmüş ve böylelikle kendi gücünün farkına varmıştı. Üçüncüsü, siyasetin kaderi ile kendi geçim ve gelecek gailesi arasında dolaysız bir bağ olduğunu fark etmişti. DP liderleri yürekli bir mücadeleyle bu unsurların açığa çıkmasına vesile olarak Türkiye’deki demokratik gelişmeye büyük bir katkıda bulunmuşlardı.
Buna karşılık, DP’lilerin demokrasi anlayışları hayli hamdı. Bu hamlık da onları demokrasi ile faşizm arasındaki sınır çizgisine doğru hızla ilerletmişti. Zira demokrasi üslupları sözcüsü oldukları savaş vurgunlarıyla palazlanan ticaret burjuvazisi ve kapitalistleşmekte olan toprak beylerinin üsluplarıyla örtüşüyordu. Kapkaççılık, fırsatçılık ve buyurganlık sözcükleriyle özetleyebileceğimiz bu üslup, sandıkta kazanılan ezici seçim zaferlerini temsili demokrasinin asgarî kurallarını ayak altında ezmenin bir fırsatı olarak değerlendirdi. Kitabın tüm ayrıntılarıyla ortaya koyduğu olgulardan sadece birkaçını sıralamak bu bakımdan fikir verici olacaktır: Basının kontrol altında tutulması için kamusal imkânları hükümetin keyfine bırakan düzenlemeler. On yıl boyunca başta sol akımlar olmak üzere her türlü eleştirel düşüncenin boğulması için atılan adımlar. Parti içinden gelecek muhalif seslere aşırı tahammülsüzlük. Muhalif bir partiye oy verdiler diye Kırşehir ve Malatya kentlerinin ilçe yapılarak ve bölünerek cezalandırılması. Yargı mensupları ve üniversite öğretim üyeleriyle ilgili çıkarılan genel azil yasasıyla adalet ve bilim üzerinde kurulan dehşetli baskı. Siyasal partilere getirilen, seçim zamanı dışında miting düzenleme yasağı. Toplumu iktidardan yana olanlar ve olmayanlar diye ikiye bölen Vatan Cephesi. Muhalefet partisini ve muhalif basını soruşturmak üzere kurulan ve kararlarına itiraz edilmesi yasaklanan Tahkikat Komisyonu. Ağır baskılar nedeniyle siyasî haber yapamaz hale geldiği için “Patlıcan dolması nasıl yapılır?” manşetiyle çıkan gazeteler… DP’nin en önemli kurucularından biri olan Fuad Köprülü’yü dahi isyan ettirerek ona “Bu mücadele tek parti, tek şef sistemini canlandırmak isteyen bir adama karşı koca bir milletin mücadelesidir” dedirten daha pekçok gelişme.
Yapı: Dün, Bugün, Yarın
Kitap, DP’yi ortaya çıkaran koşulları kavrayabilmek için geriye doğru bakarak başlıyor ve bu koşullar ‘Giriş’ bölümünde ortaya konuluyor. Birinci bölüm, DP’nin ‘muhalefet’ yıllarına, ikinci bölüm DP’nin ‘yükseliş’ dönemine, üçüncü bölüm ‘duraklama’ya, dördüncü bölüm ‘yıkılma’ya ayrılıyor. Her bölümün sonunda yazarın bölüme ilişkin toplu değerlendirmeleri bulunuyor. ‘Sonuç’ bölümünde ise DP’nin geçmişteki kökenlerin yanı sıra geleceğe neler devredebileceğinin bir tartışması yapılıyor.
Kitap, dönemin iç ve dış gelişmelerini mümkün olduğu kadar ayrıntılı bir şekilde ortaya koyabilmek için, altı farklı günlük gazetenin 1945-1960 arası tüm sayıları taranarak elde edilen bilgiler üzerine kurulu. Gazete seçiminde belirgin bir nesnellik görülüyor: Resmi Gazete, muhalefetteyken DP’nin sözcüsü olan Vatan, iktidardayken DP’nin yayın organı olan Zafer, Millet Partisi’nin organı olan Kudret, Halk Partisi’nin fikrî savunuculuğunu üstlenen Ulus, ve Cumhuriyet. Günlük gazetelerin yanı sıra titizlikle incelenen altı da dergi var: Akis, Ayın Tarihi, Forum, Kim, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi ve TBMM Tutanak Dergisi. Böylelikle, on beş yıllık önemli bir dönemin siyasal havası kitap içre solunabiliyor.
DEMOKRAT PARTİ: TARİHİ VE İDEOLOJİSİ, Cem Eroğul, İmge Yayınları, 2003.
Önemli Not:
Prof. Dr. Cem Eroğul'un açıklaması
Sayın Yetkililer,
Birgün gazetesinin 4 Temmuz 2014 günlü kitap ekinde, benim Demokrat Parti kitabımla ilgili bir tanıtma yazısı çıktı. O yazıda, sanırım unutkanlık nedeniyle yapılan bir yanlışı düzeltmek isterim.
Yazıda, benim Anatüzeye Giriş kitabımla ilgili olarak, "anayasal gelişmeleri toplumun tarihselliği ve bütünselliği içine yerleştirerek yazılmış ilk anayasa ders kitabı" deniyor. Oysa bu tanıma tam uyan ilk kitap Mümtaz Soysal'ın 1969'da yayınlanan Anayasaya Giriş kitabıdır. Benim sözü edilen kitabımın ilk basımı ise 1993'te, yani Mümtaz Bey'in kitabından 24 yıl sonra yapılmıştır.
Hak yememek için, lütfeder de bu açıklamayı yayınlayabilirseniz size minnettar kalırım.
Cem Eroğul
0 yorum:
Yorum Gönder