Düşünmeye ihtiyacı olan bütün çocuklar için; kuzenlerini, büyükannelerini, evdeki kalabalığı, her ailenin o kendine has kokusunu özleyen büyükler ve dünyanın nasıl bir yer olduğunu unutan herkes için yazılmış dokunaklı bir hikâye…
Kumkurdu’nun yazarı Âsa Lind’in “Billiam ve Ben Düşünürken” isimli hikâyesi Bursa Çizim Atölyesi’ne katılan çocuklar tarafından resimlendirildi desem? Siz de benim kadar heyecanlanır mısınız? Nasıl mı oldu?
Çocuk Hakları konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan "Çocukların Hakları, Çocukların Kitabı" adlı proje kapsamında yetişkin yazar ve çizerler; İstanbul, Çanakkale, Bursa, Samsun ve Diyarbakır'da düzenlenen atölyelerde 8-12 yaş arasındaki çocuklarla ortak bir edebiyat projesinde buluştu. Dinozor Çocuk Serisi tarafından yayımlanan “Billiam ve Ben Düşünürken” serideki en dokunaklı hikâye.
“Billiam ve Ben Düşünürken” anneanneleri ölüm döşeğinde olan kafadar iki kuzenin tüm aile tarafından zorlukla geçirilen bu günleri kendi dünyalarının gerçekliğine sokma çabasını anlatıyor. Tabii ki işin içinde biraz oyun, biraz hüzün ve hayal gücü katarak! Anneanneleri hastaneden eve döndüğünde bütün akrabalar ve komşular evde, çocuklara bir şey belli etmemeye çalışırken, yaşadıkları kaybetme korkusunu çocukların oyunundan çıkarmak istiyorlar. Oysa birbirlerine ikiz kardeş kadar benzeyen kahramanlarımız evdeki bu telaşlı ve gürültülü yas havasını sakince düşünerek atlatmak istiyorlar. İstekleri bu kadar basit aslında; sakince düşünmek! Ama ne yazık ki kendilerine sakince düşünecekleri bir yer bulamıyorlar. Önce balkona çıkmayı deneyen ikili havanın soğuk olması ve -napıyorsunuz siz’ciler- yüzünden erken pes ediyor. Tam o sırada küçük kuzenin parmağı kesiliyor ve yara bandı getirme görevi bizimkilere veriliyor. Yara bandı ararken banyonun sakin düşünmek için en iyi yer olduğuna karar verip kapıyı kilitlemelerinin ardından akıllarına gelen ilk şey büyükanneleri ve onun saksıları ve saksıdaki çiçekleri oluyor. Derken bir halt çevirdikleri düşünüldüğünden azar işiterek banyodan dışarı çıkarılıyorlar. Her zamanki koltuğunda sessizce oturan büyükannenin çiçekli şalını ödünç alıp koltuğun arkasına çadır kuruyorlar. Çadırın içinde dünyanın zamanı, çiçek kokuları, doğan ve batan güneş var. Gemiler, okyanuslar, saç örgüleri, çiçekler var. Oyun arasında birden anneanne düşüyor akıllarına. Ya bir daha nefes almazsa? Çiçeksiz saksıları, anneannesiz bir hayatı, hayatsız bir anneanneyi… Bir yapboz gibi bütün parçaları söküp tek tek yer değiştiriyorlar... Mutluluktan ağladıkları söylenenlerin neden gülmediğini düşünüyorlar. Çadırın içinde dünya, dışında ise bağıran insanlar var. Birazdan büyüklerin çadırı fark edip sökeceğinden endişelenirken, tam zamanında olması gereken şey oluyor ve anneanne uyanıyor… Sonrası mı? Çiçeksiz bir yol ve yıldızlar.
İnsanın içini ısıtan, eski günlere götüren oldukça hüzünlü ama çok değerli bir öykü. Çocuk dünyasından çok iyi anlayan bu öykü, biz yetişkinlerin ise ne kadar renksiz insanlar olduğumuzu, hatırlatıyor bir kez daha. Çocukların çizdiği resimlere her baktığımda yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum. Onlar kadar renkli, onlar kadar canlılar.
Çocuk demişken…
O çiçeksiz yollardan dön çocuk!
Sen uyuyalı bahar geçti, yaz geçti, kış geldi. Alamadığın ekmek düğüm oldu boğazımızda. Düşündüm de; sen doğduğun yıl, ilk kez okuldan kaçıp adalara gitmiştim ben. Sen yaz günleri tenini koyultan güneş altında dünyayı izlerken ben aşık olmuşum, sonra koşarken sen; Beyazıt’ı mesken tutmuşum ben elimde belli belirsiz bir gazeteyle kaplanmış bir kitap. O zamanlar tanımadığımız o gözlerindeki umuda bel bağladığımız çocuk, şimdi sen tanımadığın bizleri yüreğinle duy… Duy ki; umut eski çağlardan kalma en illet belası olsun yine insanın.
O yollar çiçeksiz, renksiz, ışıksız… Dön çocuk. Devletin öldürdüğü nicelerinin ömrü, ömür olsun sana. İyi ki doğdun Berkin Elvan! İyi ki doğdun!
Billiam ve Ben Düşünürken
Âsa Lind
Çeviri: Ali Arda
Ayrıntı Dinozor Çocuk Serisi
Kumkurdu’nun yazarı Âsa Lind’in “Billiam ve Ben Düşünürken” isimli hikâyesi Bursa Çizim Atölyesi’ne katılan çocuklar tarafından resimlendirildi desem? Siz de benim kadar heyecanlanır mısınız? Nasıl mı oldu?
Çocuk Hakları konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan "Çocukların Hakları, Çocukların Kitabı" adlı proje kapsamında yetişkin yazar ve çizerler; İstanbul, Çanakkale, Bursa, Samsun ve Diyarbakır'da düzenlenen atölyelerde 8-12 yaş arasındaki çocuklarla ortak bir edebiyat projesinde buluştu. Dinozor Çocuk Serisi tarafından yayımlanan “Billiam ve Ben Düşünürken” serideki en dokunaklı hikâye.
“Billiam ve Ben Düşünürken” anneanneleri ölüm döşeğinde olan kafadar iki kuzenin tüm aile tarafından zorlukla geçirilen bu günleri kendi dünyalarının gerçekliğine sokma çabasını anlatıyor. Tabii ki işin içinde biraz oyun, biraz hüzün ve hayal gücü katarak! Anneanneleri hastaneden eve döndüğünde bütün akrabalar ve komşular evde, çocuklara bir şey belli etmemeye çalışırken, yaşadıkları kaybetme korkusunu çocukların oyunundan çıkarmak istiyorlar. Oysa birbirlerine ikiz kardeş kadar benzeyen kahramanlarımız evdeki bu telaşlı ve gürültülü yas havasını sakince düşünerek atlatmak istiyorlar. İstekleri bu kadar basit aslında; sakince düşünmek! Ama ne yazık ki kendilerine sakince düşünecekleri bir yer bulamıyorlar. Önce balkona çıkmayı deneyen ikili havanın soğuk olması ve -napıyorsunuz siz’ciler- yüzünden erken pes ediyor. Tam o sırada küçük kuzenin parmağı kesiliyor ve yara bandı getirme görevi bizimkilere veriliyor. Yara bandı ararken banyonun sakin düşünmek için en iyi yer olduğuna karar verip kapıyı kilitlemelerinin ardından akıllarına gelen ilk şey büyükanneleri ve onun saksıları ve saksıdaki çiçekleri oluyor. Derken bir halt çevirdikleri düşünüldüğünden azar işiterek banyodan dışarı çıkarılıyorlar. Her zamanki koltuğunda sessizce oturan büyükannenin çiçekli şalını ödünç alıp koltuğun arkasına çadır kuruyorlar. Çadırın içinde dünyanın zamanı, çiçek kokuları, doğan ve batan güneş var. Gemiler, okyanuslar, saç örgüleri, çiçekler var. Oyun arasında birden anneanne düşüyor akıllarına. Ya bir daha nefes almazsa? Çiçeksiz saksıları, anneannesiz bir hayatı, hayatsız bir anneanneyi… Bir yapboz gibi bütün parçaları söküp tek tek yer değiştiriyorlar... Mutluluktan ağladıkları söylenenlerin neden gülmediğini düşünüyorlar. Çadırın içinde dünya, dışında ise bağıran insanlar var. Birazdan büyüklerin çadırı fark edip sökeceğinden endişelenirken, tam zamanında olması gereken şey oluyor ve anneanne uyanıyor… Sonrası mı? Çiçeksiz bir yol ve yıldızlar.
İnsanın içini ısıtan, eski günlere götüren oldukça hüzünlü ama çok değerli bir öykü. Çocuk dünyasından çok iyi anlayan bu öykü, biz yetişkinlerin ise ne kadar renksiz insanlar olduğumuzu, hatırlatıyor bir kez daha. Çocukların çizdiği resimlere her baktığımda yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum. Onlar kadar renkli, onlar kadar canlılar.
Çocuk demişken…
O çiçeksiz yollardan dön çocuk!
Sen uyuyalı bahar geçti, yaz geçti, kış geldi. Alamadığın ekmek düğüm oldu boğazımızda. Düşündüm de; sen doğduğun yıl, ilk kez okuldan kaçıp adalara gitmiştim ben. Sen yaz günleri tenini koyultan güneş altında dünyayı izlerken ben aşık olmuşum, sonra koşarken sen; Beyazıt’ı mesken tutmuşum ben elimde belli belirsiz bir gazeteyle kaplanmış bir kitap. O zamanlar tanımadığımız o gözlerindeki umuda bel bağladığımız çocuk, şimdi sen tanımadığın bizleri yüreğinle duy… Duy ki; umut eski çağlardan kalma en illet belası olsun yine insanın.
O yollar çiçeksiz, renksiz, ışıksız… Dön çocuk. Devletin öldürdüğü nicelerinin ömrü, ömür olsun sana. İyi ki doğdun Berkin Elvan! İyi ki doğdun!
Billiam ve Ben Düşünürken
Âsa Lind
Çeviri: Ali Arda
Ayrıntı Dinozor Çocuk Serisi
0 yorum:
Yorum Gönder