Dünya Sağlık Örgütü’nün bir araştırmasına göre depresyon, küresel bir sağlık sorunu. İnsanların depresyon altında olmalarının elbette psikolojik nedenleri vardır, ancak bir sorun küresel çapta yaygınlık kazanmışsa bu durumda toplumsal nedenleri göz ardı etmemek gerekir. Günümüz koşullarında bu toplumsal nedenlerin başında dünya ekonomisinin “sona ermeyen kriz”i geliyor.
Kapitalizme yön veren ideologların yıllardır “bu kriz gelip geçici”, çoğu sol aydının ise “doğru iktisat politikalarıyla düzelebilir” iddiaları ve krizin sorumlusunun kim olduğu konusunda herkesin topu birbirine atması karşısında kitlelerin kafası karışık. İnsanlar depresyonda, öfkeli, işsiz, korku içinde, belirsiz bir geleceğe bakıyorlar. Bazen yılgın ama bazen de isyankâr bir ruh hali içinde oluyorlar. Nitekim Arap Baharı’ndan, “Wall Street’i İşgal Et” hareketine ve Türkiye’deki Gezi olaylarının tetiklediği Halk İsyanı’na kadar bu öfkenin ve ruh halinin izlerini görmek mümkün.
İnsan ancak sorunun kökenlerini, altta yatan gerçek nedenlerini kavrarsa, sorumluluk alabilir, sorunu çözmek için müdahalede bulunabilir. Sungur Savran’ın Üçüncü Büyük Depresyon adlı kitabı bu bakımdan günümüz “çapulcu”ları için bulunmaz bir kapitalizmi ve krizini anlama kılavuzu niteliğinde. Savran, kitap boyunca kapitalizmde krizlerin sorumlusu kim, krizin gerçek nedeni ne, reformcu çözümlerin günümüz koşullarında gerçekleşme olanakları var mıdır, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu durumun özellikleri nelerdir ve Türkiye kapitalizminin “sona ermeyen kriz” içindeki yeri nedir sorularına ayrıntılı ve doyurucu cevaplar veriyor.
“Büyük Resesyon” değil, Depresyon!
Kısa süre önce yitirdiğimiz değerli Marksist Nail Satlıgan’a ithaf ettiği kitabında Savran’ın temel amacı krizi nasıl anlamamız gerektiğini ortaya koymak. Bu doğrultuda yazar kapitalizmin tarihinin krizlerle örülü olduğunu, sermaye birikiminin canlılık ve durgunluğun birbirinin yerini aldığı bir köşe kapmaca biçiminde geliştiğine işaret ettikten sonra yaşadığımız krizi en iyi depresyon kavramına başvurarak anlayacağımızı ileri sürüyor. Depresyon geçici, bir-iki yıllık, hatta daha kısa durgunluk ve resesyonlardan (yani ekonominin daralmasından) farklı olarak, uzun yıllar süren, ekonomide ve insanların hayatında büyük sarsıntılar yaratan ekonomik krizleri ifade etmektedir.
Kapitalizmin Krizlerinde Üretim Alanının Belirleyiciliği
Yazar öncelikle kapitalist üretim tarzının doğası, çelişkileri ve krizin gerçek nedeni üzerinde duruyor. Olan bitende kapitalist üretim tarzının bir suçu olmadığını, suçun, olanaklı sistemlerin en iyisi olan kapitalizmi rayından çıkaran açgözlü yatırımcılar ve onları doğru dürüst denetleyemeyen devletlerden kaynaklandığı görüşlerine Savran şu soruyla cevap veriyor: “Bir olgu iki yüz yıl boyunca sürekli ve düzenli olarak tekrarlanırsa, burada ‘hata’lardan ya da ‘sapmalar’dan söz edilebilir mi?”
İlerleyen bölümde yazar krizi ele alırken temel olarak ekonomi politikalarının yanlışlığı üzerinde duran, bundan dolayı da krizin çözümünü yanlış iktisat siyasetlerinin yerine doğrularının benimsenmesine bağlayan burjuva düşüncesini sorguluyor. Yazara göre devletle ekonominin ilişkisinin odak noktası olarak alınan ekonomi politikası, bu ilişkinin tek yönünü (devletin ekonomi üzerindeki eylemini) ele aldığı için, burjuva iktisadının, yoksullaştırıcı ve devleti fetiş biçimleriyle mutlaklaştıran bir kavramıdır. Oysa devletin ekonomiye ne yaptığı, ancak, ekonominin devlete ne yaptığını anladıktan sonra kavranabilir.
Savran bu bakış açısından hareketle on yıllardır kapitalist dünyada etkisini sürdüren ve neoliberalizm karşısında da halen alternatif olarak önerilen Keynesçiliği kıyasıya eleştiriyor. Keynesçi düşünce, kapitalist ekonominin tahlilinin merkezine dolaşım alanını yerleştirdiği için üretim sürecinin çelişkilerinden kaynaklanan uzun krizin doğasını anlayabilmek için yeterli gereçlerle donanmış değildir Savran’a göre; anlayamadığı bir krize de etkili çözümler önermesi beklenemez.
Yazara göre 2008 finansal çöküşü, basit bir “küresel finans krizi” değildir. Günümüz krizi, dünya kapitalizminin 1974-75’ten beri içine girdiği depresif uzun dalganın içinde bir evredir. Savran içinden geçmekte olduğumuz krizin derinliği itibariyle ancak 19. yüzyılın sonunda bir çeyrek yüzyıl boyunca yaşanan ve öteki ise 1930’lu yıllarda başlayıp ta 1940’lı yılların ikinci yarısına kadar devam eden Büyük Depresyonlar’la karşılaştırılabileceğini belirtiyor. Türkiye’deki 2008-2009 krizi de, yazara göre, Üçüncü Büyük Depresyonu’nun dolaysız yansıması.
Yol Ayrımındaki Kapitalizme Karşı İşçi Sınıfının Bağımsız Politikası
Savran son bölümde Büyük Depresyon’un nasıl bir çözüm ile sonuçlanacağını doğrudan doğruya sınıf mücadelelerinin ve politik gelişmelerin belirleyeceğini belirterek öngörülerde bulunuyor. Savran’ın geleceğe dönük öngörüleri, milliyetçiliğin ve faşist hareketlerin yükseleceği; “refah devleti”nin değil, işçi sınıfına saldırıyı artıran devlet politikalarının önem kazanacağı; buna mukabil işçi sınıfının sınıf mücadelesini yükselteceği, hatta devrimin yoluna girebileceği.
Kapitalizmin görünüşteki bütün parlaklığına ve başarılarına rağmen, günümüzde kendi geliştirdiği üretici güçleri yönetemediği, 30 yıl krizinin depresyonsuz geçirilmesinin nedeni tam da sorunların sürekli ertelenmesi olduğu için, krizin muhtemelen öncekilerden de daha ağır geçeceği, burjuvazi ile işçi sınıfı arasında kıran kırana bir mücadelenin yaşanacağı, bu bakımdan bir ara yol olmadığı, dolayısıyla sınıf uzlaşmacı politikaların gerçekleşme şanslarının olmadığı ve nihayet günümüz Büyük Depresyon’unun ikinci özgüllüğü olarak, işçi sınıfının bu büyük sertleşme dönemine genel olarak örgütsüz ve önderliksiz yakalanmış olduğu yazarın kitapta ortaya koyduğu çarpıcı sonuçlar.
Bu kitabın kanımızca en önemli katkısı, kapitalizmin tarihsel gelişme eğilimleri ve krizleri konusundaki Marksizmin içgörülerini, günümüz kapitalizminin son 30 yılına damgasını vuran “uzun kriz” temelindeki somut gelişme dinamiklerine uygulama ve sınamada gösterdiği başarısıdır. Sabırlı ve dikkatli bir okuma çabasının karşılığında okuyucuyu bu kitapta Marksist temelde sağlam çözümlemeler ve kanıtlar, olguların sınavından geçmiş isabetli öngörüler ve hayati önemde sonuçlar bekliyor. Kitaba asıl değerini kazandıran bu katkıyı yazarın kapitalist üretim tarzının doğasını ve gelişme eğilimlerini ele alırken bir usta titizliği ile diyalektik yöntemi uygulayış becerisine borçluyuz.
Bir gazete haberine göre, ABD’li uzmanlar, ekonomik krizin psikolojik etkilerini atlatmak için “çikolata yiyin” diye tavsiyede bulunuyormuş: Beynin para sahibi olunduğunda harekete geçen yerleri çikolata yendiğinde de harekete geçiyormuş! Biz de bir tavsiyede bulunalım. Sungur Savran’ın bu kitabını okuyun. Beyninizin hemen her bölgesi harekete geçecek, dünyaya daha farklı bakacaksınız. Size sorumluluk alma ve mücadele gücü verecek.
Üçüncü Büyük Depresyon: Kapitalizmin Alacakaranlığı, Sungur Savran, Yordam Kitap, 2014.
0 yorum:
Yorum Gönder