Ağaçlar konuşuyor derdi dedem yaşasaydı eğer. Ben dedemi hiç tanımadım, ama onunla ilgili o kadar çok hikâye dinledim ki; gömleğini, cebindeki saatini, yürüyüşünü, öfkesini ve sevgisini hayâl edebiliyorum kimi zaman. Ağaç dallarından yaptığı oyuncak düdüklere yetişemedim, doğru. Ama ölümünden yıllar sonra bile anlatılan bıkıp usanmadan iyileştirdiği hayvanların, evine aldığı eski zamanın vakitsiz misafirlerin hikâyelerini dinledim köylülerden. Bahçemize ektiği ağaçların altında büyüdüm. O kavak ağaçlarının altına uzanıp kitabımı okur, çayımı içerken daha önce işitmediğim dedemin sesini duydum defalarca. Rüzgar eserken yaprakları konuşturur. O ağacın sesi, ona emek verenin, eli değenin sesine dönüşür. Ben duydum.
Üç hafta önce bir ağaca sarılmakla başlayan isyan, eli değen herkesin sesini haykırdı. Sokakları, caddeleri, şehirleri aştı o güzel insanların sesi. Bir parka sahip çıkmak insan olmanın onuruna sahip çıkmayı öğretti. Birbirine tahammül edemeyecek insanları bir araya getirdi. Aynı gazı soludu ağaçlarla insanlar. Ve kuşlar, kediler, köpekler...Doğayla bir bütün oldu insanlar. Bir parkı korumak birbirimizi korumaya dönüştü önce. Geleceğine sahip çıkan bu insanlar birbirlerini ezmeden,itmeden direnmeyi öğrendi. Kentin her yanına yayıldı sanki bu yardımseverlik. Metroda otobüste günler öncesinden farklıydı insanlar, gözlerimizle gördük. Bir parkı korumak onu temiz tutmak demekti. Korumak onun için direnmekti. Direnişi güzelleştiren ise elbette hayatı sevmek ve ona sahip çıkmaktı. İnsanları öldüren kibirin karşısına kütüphaneyle dikilecek zeka ve cesaretti direnmek.Yıllardır duyduğumuz renklerin kardeşliğinin ne olduğunu öğrenebilmekti parkı sevmek. Mahallede döktüğü lokmayı parka getirip dağıtan teyzenin bitmek bilmez enerjisi, çocuklarının önüne kalkan olan annelerimizin bizi göz yaşlarına boğan güzel yürekleriydi direnmek. Korkmayın,söyleyin! Biz kazandık! Birbirimize güvenebilmeyi, umut etmeyi öğrendik, yaralı taraflarımızı sardık, iyileştirdik. İnsan olduğumuzu yeniden hatırlattın, teşekkürler ağaç!
Bu kadar ağaçtan konuşmuşken ve bu hafta bize çok şey öğreten ağaçlara teşekkürü borç bilerekten "Cömert Ağaç" isimli kitaptan bahsedelim isterim. Cömert Ağaç, 1964 yılında Shel Silverstein tarafından yazılıp resimlenmiş benim de çok sevdiğim oldukça hüzünlü bir kitap. Küçük bir çocuk başlangıçta dallarına çıkıp oyunlar oynadığı ve arkadaş olduğu bir ağaçla olan ilişkisini ömür boyu sürdürür. Ağacın yanına her gelişinde farklı bir isteği vardır çocuğun. Meyvelerini yer, gölgesinde oynar,salıncak kurar. Biraz büyüdüğünde artık ağaçla oynamak onu mutlu etmez ve ağacı terk eder. Geri geldiğinde bir yetişkindir artık. Paraya ihtiyacı vardır. Parası olmayan ağaç satması için elmalarını verir çocuğa. İstekleri bitip tükenmeyen çocuk sadece ihtiyacı olduğunda ağacın yanına gelir ve cömert ağaç neyi var neyi yoksa çocuğa verir. Çünkü öykünün başında da dediği gibi “bu ağaç küçük bir çocuğu çok severdi”
Çocuk yorgun bir ihtiyar olarak geri döndüğünde ağacın kütüğünden başka feda edebileceği bir şeyi kalmamıştır. Oldukça dokunaklı bu öykü bitmek bilmeyen isteklerimiz karşısında doğaya verdiğimiz zarar ile karşılıksız sevmenin güzellğini harmanlıyor. Aynı zamanda kitabın CD'li versiyonundan öyküyü sesli dinleyebilirsiniz. Cömert Ağaç için bir çocuk kitabı diyemem, hele ki yaşadığımız onca günden sonra mecliste bu kitabı okumasını istediğim o kadar çok insan var ki. Ola ki bu yazıyı okuyan Ankara'lı biri olursa bir tane meclise bırakır umarım....
Sesimizi o ağaçlara taşıdık biz, düşenlerimiz toprağa ses oldular. Yıllarca konuşacak bizi doğa. Çocuklarımız uzak bir gelecekte duyacaklar sesimizi. Tanıyacaklar bizi. Bu memleketin bütün parkları, bütün ağaçları bir olmuş aynı şeyi konuşuyor, duyuyor musun; Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!
0 yorum:
Yorum Gönder