Ulysses, bir kez kapısını araladıktan sonra, tekrar tekrar, parça parça okunmaya elveren bir kitap. Bu, Joyce’un kitabı yazarken kurduğu incelikli yapının, yan anlamlarla ve sayfalarca öteden birbirine ilişen çağrışımlarla kurduğu sayısız bağlantının bir sonucu. Bu yazıda, bu bağlantı türlerinden özellikle sevdiğim birini biraz kurcalayacağım: Ulysses’in kendine referans verdiği, ya da kitabın kendisinin bir yan anlamla ima edildiği pasajlar.
Bunlardan biri, Ulysses meraklıları arasında iyi tanınır: Aeolus bölümünde, gazete yazıhanesindekiler (Joyce’un gençliğinin kitaptaki yansıması olan) Stephen’a, Dublin’deki hayatı ve halkı kullanarak sıkı bir metin yazabileceğini söyler, cesaretlendirirler. Stephen’ın çalıştığı okulun başöğretmeni, sığırlarda şap hastalığının tedavi yöntemleri hakkında bir mektup yazmış, Stephen’ın eliyle gazeteye göndermiştir; Stephen, burada, “yüzünden anlıyorum”u duyunca, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’nde anlatılan, okulda gözlüğünü kırdığı için azar yediği ânı da hatırlar (Ulysses, s.134-135):
“YAPABİLİRSİN!”Yazı işleri müdürünün Stephen’a ısmarladığı bu kitap, Ulysses’in bir tanımı neredeyse: Joyce, kitaba gerçekten de Baba-Oğul-Kutsal Ruh sembolizmleri de dahil olmak üzere katoliklikle çetrefil ilişkisini, Dublin halkını (“memiş M’Carthy”), tanıdıklarını, komşularını, hepsini koymuş, hepsi ona malzeme sağlamışlar.
Yazı işleri müdürü, endişeli elini Stephen’ın omzuna koydu.
— Benim için birşey yazmanı istiyorum, dedi. Şöyle dişli birşey. Yapabilirsin. Yüzünden anlıyorum. Gençliğin lügatinde...
Yüzünden anlıyorum. Gözünden anlıyorum. Tembel düzenbaz bacaksız seni.
— Şap hastalığıymış! diye bağırdı yazı işleri müdürü, aşağılayarak, hakaretamiz. Borris-in-Ossory’de milliyetçilerin büyük mitingi. Hepsi palavra! Ahaliyi yıldırmaya çalışıyorlar! Onlara şöyle dişli birşey ver. Hepimizi koy içine, anasını satayım. Baba, Oğul, Kutsal Ruh, bizim memiş M’Carthy, hepsini koy.
— Hepimiz buna malzeme sağlayabiliriz, dedi Mr O’Madden Burke.
Stephen gözlerini o cesur, dalgın bakışa kaldırdı.
— Seni de basın camiasına katmak istiyor, dedi J. J. O’Molloy.
Ulysses’de, Ulysses benzeri bir metin yazması sözkonusu olan tek karakter Stephen değil. Bloom’un da yazar olma hevesi var. Bloom’u, kitabın başında, bir mecmuadaki ödüllü öyküyü okuyarak hacetini giderirken görüyoruz; öykünün yazarı Philip Beaufoy’u yazısını yayımlatarak ödülü ceplediği için kıskanıyor. Eşi Molly’nin sözlerini bir yazıda kullanmak umuduyla not ettiğini öğreniyoruz (bu, Joyce’un da kitapları için malzeme toplarken kullandığı bir yöntem). Gün boyunca aklından ödüllü hikâye için fikirler geçiyor. Kitabın ortasındaki halüsinasyon bölümünde Bloom kendini sorgulayan bekçilere “edebi bir meslek ile iştigal ettiğini” iddia ediyor. Gece, Stephen’la birlikte yorgun argın arabacılar barakasına kapağı attıkları zaman, Bloom’un da günün olaylarını, başka bir deyişle Ulysses’in konusunu yazıya dökmeyi, gündelik ayrıntılardan çıkarak dünyanın bir portesini çizmeyi hayal ettiğini görüyoruz (s. 620):
Buna bir de tesadüfen rastlaşmaları, tartışmaları, dans, arbede, haydan gelip huya gidergillerden denizci eskisi, gece kuşları, tüm bu vakalar galaksisi, hepsi birden eklenince karşımıza yaşadığımız şu dünyanın minyatür bir portresi çıkıveriyordu, özellikle de son zamanlarda bilhassa mikroskop altına alınmış olan dipteki sınıfların, yani işte madenciler, dalgıçlar, çöp toplayıcılar vesaire. Günün ışıdığı her saatten çalışkanlıkla istifade ederek oturup yazsa bunları acaba talih kendi yüzüne de Mr Philip Beaufoy’a güldüğüne birazcık yaklaşacak kadar güler mi diye düşündü. Şöyle beylik hikâyelerden farklı birşeyler yazsa (ki niyeti de tam tamına buydu) karşılığında da sütun başına bir gine altını alsa, Tecrübelerim, diyelim, ya da Arabacılar Barakasında.Ulysses’in devasa planı içinde, unsurların ve olayların, zaman içinde, karakterlerin arasında yansımaları var (“Gelecekte olacak olanlar önceden gölgelerini düşürüyor“, s. 161). Stephen ve Bloom’un Ulysses gibi birşey yazmayı düşünmelerine Molly’nin de katılarak simetriyi tamamladığını ve benzer bir niyet taşıdığını son bölümde görüyoruz – Molly, (Leopold’u kısaltarak “Poldy” dediği) Bloom’un tuhaflıklarını (bu örnekte, Molly lohusayken sütünü içmek istemesini) ve okuması için ona verdiği Üstad François Rabelais’nin tüm eserlerini (s.720-721) kafasında birleştiriyor ve o da bir tür Ulysses yazmayı hayal ediyor (s. 723):
inek sütüne göre daha tatlı ve daha yoğunmuş öyle demişti sonra da çayına sütümden koymak için beni sağmaya kalkışmıştı ne yapalım hiç utanması sıkılması yok ki birilerinin çıkıp ona şöyle bir haddini bildirmesi şart şu işlerin 1 yarısını hatırlayabilip de bir kitabını yazsam Üstad Poldynin eserleri evetBu üç örnek, Ulysses ile doğrudan doğruya bağlantılandırabileceğimiz örnekler: Stephen/Joyce kitabı yazıyor, kitabın konusu Bloom’un ve Molly’nin kafalarından geçirdikleri konularla çakışıyor. Bunların yanında, Joyce’un ima yoluyla, yan anlamlarla Ulysses’i işaret ettiği pasajlar da var. Güneşin Sığırları bölümündeki parodilerden birinde, doğan bebeğin babasının tebrik edildiği pasajda kastedilen, dünya hallerinin kaotikliği olduğu gibi, pekâlâ Dublin’den başlayarak tüm insanlık halini içeren Ulysses’in karmaşası da olabilir (s.406):
Yemin ederim ki bu herşeyi içeren allak bullak çorba gibi tarihçedeki diğer hiçkimseden geri kalmayan en kaydadeğer cedd sensin.Benim en sevdiğim an ise Gezgin Kayalar bölümünde. Bu bölüm, kitabın orta yeri, göbek taşı (Delphi’nin dünyanın göbeği olması gibi). Mitolojideki Gezgin Kayalar, yer değiştirerek gemicilerin canına kasteden kayalar; bazı geleneklerde bunun İstanbul Boğazı olduğu düşünülüyor. Joyce da bölümün içine şaşırtmacalar, çift anlamlar koymuş. Bunlardan biri şöyle – Molly’nin (tam adı Marion) âşığı Blazes Boylan’ın sekreteri Miss Dunne, işyerinde çaktırmadan aşk romanı okuyor (s.224):
Miss Dunne Capel Street Kütüphanesi’nden alınmış Beyazlı Kadın’ı çekmecesinin en dibine sakladı ve daktilosuna rüküş bir mektup kâğıdı taktı.Miss Dunne’ın düşüncesi belli ki okuduğu Beyazlı Kadın hakkında. Ama, şaşırtmacalar ve çift anlamlar bölümündeyiz: Tüm bu karmaşanın içinde, ana meselesi Molly ve Bloom’un evliliği olan Ulysses’de de pek fazla alavere dalavere var gibi. Peki acaba Bloom Marion’a (Molly’ye) âşık mı ki?
Kitapta da pek fazla alavere dalavere var gibi? Acaba şu kıza, Marion’a âşık mı ki? Gidip geri vereyim, Mary Cecil Haye’in başka bir kitabını alayım.
0 yorum:
Yorum Gönder