Kardeşlik dünyanın en ballı ilişkilerindendir. Kızarsınız, küsersiniz ama bunun ne demek olduğunu biliyorsanız mutlaka affedersiniz. Özlersiniz, çok seversiniz çünkü. Dünyada sizi en iyi anlayan kişidir. Aynı evin salonunda oturmuş, aynı pencerede hayaller kurmuş, aynı annenin azarını işitmişsinizdir onunla. Hangi kavga, hangi kötü söz bunu değiştirebilir ki? Ne kadar büyürseniz büyüyün bir yerlerde beraber yıldız saydığınız bir geceye rastlarsınız mutlaka.
Bu hafta Pippi Uzunçorap adlı kitabıyla dünyanın en ünlü çocuk edebiyatçıları arasına ismini yazdıran İsveçli yazar Astrid Lingren‘in en sevdiğim kitabından, Aslanyürekli Kardeşler‘den bahsetmek istiyorum. Çocukluk yıllarında okunmuş ve çok sevilmiş olan bu kitap, yıllar sonra bir arkadaşımla sohbet ederken aklımıza düşünce yeniden okudum. İyi ki de okumuşum, tıpkı çocukken kaybetiğim bir eşyayı bulmak gibiydi hissettirdikleri.
Gelelim kitabımıza… Elimdeki kopya 2007 yılında İthaki yayınları tarafından yayımlanmış. Ali Arda tarafından çevirisi yapılan eser 7 ve üzeri yaş grubuna hitap ediyor.
Aslanyürekli Kardeşler, insanın göze aldıklarıyla güzelleşmesinin öyküsüdür diyor arka kapakta. İki kardeşin Karl ve Jonathon'ın hikayesi; babalarının onları terk ettği yoksul zamanlarda başlıyor.. Jonathon ne kadar güzel, akıllı ve cesursa Karl tam tersi bir çocuktur. Oldukça hasta olan 10 yaşındaki Çörek'in (pardon Karl'ın) hayatı, birlikte yıldızların ötesindeki Nangijila isimli yerden konuştukları günlerde 13 yaşındaki Jonathon'ın yaptığı bir hamleyle sarsılır... İki ay arayla kendilerini Atlılar Çiftliği, Kiraz Vadisi Nangijila'da bulan kardeşler hasret giderdikten sonra Nangijila'yı keşfetmeye başlarlar. Burada herkesin bir atı vardır... Karl ve Jonathon'ın da... Paranın geçmediği bu yerde ayrıca annelerine kocaman bir oda verebilecekleri büyük bir ev bile vardır. Nangijila'ya Jonathon'dan daha sonra varan Çörek ne olup bittiğini anlamadan vadiyi ele geçirmeye çalışan zalim Tengil'lere karşı yürütülen bir savaşın içinde bulur kendini... Jonathon deseniz zaten Aslanyürekli. Ama Aslanyürekli olmanın hikâyesidir okuyacağınız.. Zorlu ve eski bir mücadeledir yaşamı savunmak. Kolay değildir elbet... Eski zaman canavarları, özgürlük mücadelesi ve dostluk sızar bu hüzünle başlayıp heyecan dolu bir macerayla devam eden öyküye. Sevmek ne denli cesur bir eylemdir bir kez daha sarsıcı bir biçimde hatırlatır bu bir çırpıda okunan kitap... Bir kitaba bu kadar çok dünya sığdırılmaz be Lingren! Bu kadar da güzel yazılmaz! Fantatik çocuk edebiyatının perilerden cadılardan ibaret olmadığı hem de yıllar önce bu kadar güzel anlatılabilirdi sanırım...
“Size ağabeyimi anlatacağım, ağabeyim Jonatan Aslanyürekli’yi. Onun öyküsü bir parça masal ve biraz, birazcık hayalet öyküsüne benzese de gerçek bir Jonatan’ın dışında hiç kimse bu öyküyü bilmiyor. Jonatan’ın soyadı ilk başta tıpkı benim, annemin ve babamın ki gibi yalnızca Aslan’dı. Jonatan Aslan’dı. Ben Karl Aslan, annem Sigrid Aslan ve babam Axel Aslan’dı.
Babam daha ben iki yaşındayken bizi terk etmiş, denizlere açılmıştı. Ondan bir daha haber alamadık. Neyse, şimdi size Jonatan Aslan’ın nasıl Jonatan Aslanyürekli olduğunu ve sonrasında yaşanan bütün o şaşılası olayları anlatacağım. Jonatan benim çok yakında öleceğimi biliyordu. Sanırım bunu, benim dışımda herkes biliyordu. Okuldakiler bile biliyordu. Çünkü ikinci yarıyıl boyunca hiç okula gitmemiş, hep evde kalmıştım. Sürekli hastaydım, öksürüyor ve genellikle yataktan kalkamıyordum. Öleceğimi annemin elbiselerini diktiği bütün o teyzeler de biliyordu. Onlardan biri annemle konuşurken istemeden kulak misafiri olmuştum. Uyuduğumu sanıyorlardı. Ama yalnızca gözlerim kapalıydı. uyuyormuş gibi yaparak dinledim, böylesi korkunç bir şeyi -çok geçmeden öleceğimi- benim duyduğumu bilsinler istemiyordum.
Tabii üzülmüş ve çok korkmuştum. bunu anneme göstermek istemiyordum. Ama Jonatan eve geldiğinde onunla konuştum. “öleceğimi biliyor musun?” dedim ve ağlamaya başladım. Jonatan biraz düşündü. Belki de bu soruya hiç cevap vermek istemiyordu.“evet, biliyorum,” dedi sonunda. O zaman daha çok ağladım.
Spoiler verdiğimi düşünenler yanılıyor, kitabın giriş kısmından bir bölümdü bu paylaştığım… Kardeş olmanın anlamını yitirdiği zamanlarda bu muhteşem duyguyu hatırlatalım istedim. Aynı göğün altında, anadolu derler adına aynı toprağın koynunda büyümüş kim inkâr ediyorsa kardeşlerini dilerim ki Tengil'in Katla'sının gazabına uğrasın!
0 yorum:
Yorum Gönder