İki başlık kitabın iki asal niteliğini daha okumaya başlamadan gösterir nitelikte; ilki kişisel olana ilişkin bir imada, kişisel olanın belki de en ayırıcı yerinden konuşmakta, yüz’den ama Levinas okuyanlar bilir ki “hakiki yüz, yüzün inkarıdır” ve kişiselliğin mührü, benim olandan ve benden kaçandan oluştuğunda, kişisellik sorunlaşır. İkincisi ise kişisel olana karşı bir nesnel-ad koyuş, kitabın ne’liği hakkında ipucu verirken yine benzer bir şey yapmakta, aşikar etme edimiyle edimin kendisini belirsizleştirmekte-ne şimdi performans kitap-; kapalı mı oldu bu girizgah, açalım.
Tanıtım değil, vaka takdimi; tanıtım, önceden tanınmış/tanılanmış olanla ona sonradan katılanın ilişki aralığındaki boşluğa yazılansa eğer, kurmaca türe ait kategorileri yapısızlaştırarak kendi özgün varoluşunu bir “henüz”ün kıyısında kuran Yüzüm Kitap hakkında yapılacak bir konuşma, olsa olsa bir vaka takdimi olur.
Burada da söz konusu olan bir anlatı şüphesiz, içinden insanların, nesnelerin, zamanların, öykülerin, durumların geçtiği bir anlatı; Konuşucu/Yazar, avangardlardan bu yana aşina olduğumuz bir tekniği anlatısının dokusuna dahil ediyor. Bu teknik materyalin materyalliğinin vurgusu denilen bir teknik, bir yapıtı oluşturan unsurların gizlenmeden öne çıkarılması, yapıtın kendini oluşturan araçların ifşası, sonuç olarak değil süreç olarak sanat. Klasik sanatın uzlaşımlarına karşı- bir gösterge olarak sanat – gösterilenlerin özgürleştirildiği bir form bu. Nasıl sanatın bu aşamasında bir resim artık alımlayıcıya bir tefekkür nesnesi sunmayıp, onu oluşturan ahşabın, boyanın hatta fırça darbelerinin niteliğini gösteriyorsa, Yüzüm Kitap da benzer biçimde anlatıyı oluşturan bütün unsurları her düzlemde genişleterek, radikal bir biçimde içine almakta.
Materyalin materyalliğine yapılan vurgunun radikalliği metnin statüsünü tuhaf bir ara yere sabitleyecek ve avangardların niyeti daha da ileri bir noktaya getirilecek. Buna ben aşırı saydamlık diyeceğim ve bu saydamlık radikal bir çizgiye götürüldüğünde vuku bulan başka bir şey ise metnin statüsünün karar verilemezliğini oluşturacak. Bir saydamlığın kendini karar verilemez olanda kurması metnin tuhaf bir özelliği ya da bir doğallığın tuhaflaştırılma hamlesi.
Kitap kendi süreçselliğini konulaştırırken ve bunu nasıl yaptığını da okura gösterirken anlatıdaki iki düzlemi iç içe geçirecek: Kitabı yazmaya çalışanın gündelik ve edebi tarihinin aktarımıyla onun kişiselliğinin süreçselliği, aynı zamanda okura sunulan anlatının tarihinin aktarımıyla kitabın süreçselliği.
Anlatının konuşucusu, ben şunlardan oluşuyorum-anılarım, yazışmalarım, arkadaşlarım, ailem, hayallerim, bir kitap yazmaya soyunmadan önceki yazdıklarım vb.- diyerek, bir yazar olma sürecini aktarırken bize bir başka türün-otobiyografinin- imkanlarını hatırlatacak ve başka edebi biçimlerin imkanlarını da hatırlatarak anlatısını sürdürecek. Anlatı, anlatının çoğul imkanları üzerine kurulu bir başka düzleme, bir kitap nasıl yazılır ya da bir anlatı nedir, türünden teorik bir açılımı da içine alarak genişleyecek. Kendini henüz kapakta “performans” olarak nitelemişti kitap, bununla yetinmeyerek içine anlamını içeren bir manifesto da yerleştirecek. Anlatı bir süreçselliği –her düzlemde- inşa ederken, inşa ettiği şey hakkındaki teorileştirmeyi de buna dahil edecek.
Bütün bunları yaparken, nasıl yaptığını göstererek yaparken- kitap aslında en fazla “teatral” olarak nitelenecek; teatral çünkü anlatılan ne olursa olsun, anlatının zamanı Konuşucu tarafından okurla arasındaki bir şimdide, burada olanda durdurulacak. Geçmişin parçaları hep şimdiden, okura gösterilerek çağrılıp anlatıya konulacak.
“Herşey yüzünden okunuyor diyorlardı bana, o yüzden ben de, her şey belki de yüzümden çok daha iyi okunuyor diye, yazamadım kaldım sana. Şimdi düşünüyorum da, nasıl olacaksa! Çünkü bazı insanlar bazı yerlerde bazı bilinçlerden, bilinçöncelerinden, bilinçdışlarından hatta abartıp bilinçaltlarından dahi bahsediyorlar ve onlara ihtiyacımız var diyorlar anlaşılmak için. Biz bir yüze mahkum mu kalmışız acaba, yüzyıllar boyu bir yüze mi mahkum kalmışız biz?”
Kitabın bize açtığı saydamlığa bakalım ama görünüşe hiç aldanmayalım.
0 yorum:
Yorum Gönder