Prolog: İz takibi
Nail Satlıgan, Sungur Savran ve E. Ahmet Tonak’ın farklı zaman dilimlerinde kaleme aldıkları makalelerden oluşan Kapital’in İzinde, Kapital’in 145. yaşının kutlandığı bir dönemde okuyucuyla buluştu. Türkiye’de Marksist düşüncenin önde gelen üç ismi tarafından oluşturulan eser, Marx’ın ve Marksizm’in yapıtaşı sayılabilecek düşüncelerin ekonomik, ideolojik ve siyasi haritalandırmasını yapıyor. Marksizm’in teorik uzamının genişliğini de gösteren Kapital’in İzinde, siyasal iktisadın eleştirisinden kapitalizmin dinamiklerinin tahliline, değer teorisi üzerine yapılan ampirik ve teorik tartışmalardan dönüşüm sorununa, Marksist ekollerin ve Sraffa geleneğinin sınanmasına, Kapital’in plan sorunundan devlet ve komünizm üzerine değerlendirmelere değin dumanı üstünde pek çok konuyu işliyor. Bu kısa değerlendirme yazısında Kapital’in İzinde’de öne çıkan üç başlık incelenecek: “Siyasal iktisat”ın tarihsel analizi ve eleştirisi; Kapital, Grundrisse ve Marx’ın yazışmalarından hareketle kapitalist devlet tartışması; Marx’ın açık uçlu bıraktığı komünizme ilişkin epilog; yani “son söz”.“Siyasal İktisadın Eleştirisi”
Sungur Savran, kökenbilimsel bir tartışmayla başlıyor. Türkçede yaygınlık kazanmış “ekonomi politik” yerine “siyasal iktisat” ifadesini kullanmayı öneriyor. “Ekonomi politik” kavramı, Fransızca gramer yapısına göre kurulmuş olduğundan Türkçede sıkıntılı bir hal alabiliyor. Çünkü mevcut haliyle kavramın yabancı dile yatkınlığı olmayan kişilerde kafa karışıklığına yol açma ihtimali bulunduruyor. Kavramın ABD’de “burjuva bilimi” tarafından deformasyona uğratılmış olmasıysa başka bir handikaba neden oluyor. Bu nedenle “siyasal iktisat” demeyi öneriyor.Kökenbilimsel izahatın peşinden Savran, iktisat biliminin bunalımına geçiyor. Smith ve Ricardo’nun klasik iktisadın gelişmesindeki entelektüel katkılarını sıralayan Savran, Marx’ın bu düşünürlere getirdiği eleştirileri bir kez daha vurguluyor. Klasik siyasal iktisatçılar için en genel hatlarıyla kapitalizm, “insan doğasına en uygun” sistemdir; kapitalist toplumun anatomisi incelendiğinde bir “kalıcılık” ve “ezeli” olma durumuyla karşılaşırız. Klasik siyasal iktisatçılar, “üretici güçlerin belirli bir aşamasında ortaya çıkan işbölümünün var olduğu her yerde” mübadeleyi zorunlu ve verili kabul ettiklerinden ötürü genelleştirilmiş kitlesel meta üretimi olan kapitalizmin sonsuza dek varlığını sürdüreceğine” inanır. Savran, klasiklerin tarihsel maddecilikten uzak bu kavrayışlarını nasıl bilimsel forma dönüştürdüklerine de değiniyor. “Sermaye birikiminin gelişimini belirleyen”, toplumun üç büyük sınıfından kapitalistin payı olan kar, birikimin biricik kaynağını teşkil ediyor. Bu nedenle kar oranlarının gelişiminin toplumun gelişmesiyle paralelleştirilmesi kaçınılmaz hale geliyor. Bu da, toplumsal gelişimin bir gerekliliği olarak karın, yani “kapitalistin özel çıkarının” “toplumun genel çıkarı” olarak kodlandığı bilimsel bir açıklamayla gerçekleştiriliyor: “Burjuva Bilimi”.
“Burjuva bilimi” için yaşamın üretilmesindeki gerekli emek ile malların değerleri arasındaki ilişki biçimlerini araştırma zorunluluğu olmadığı gibi, bütün ilişki biçimleri birer “varsayımdır”. Savran, siyasal iktisatçıları kapitalizmi, tarihi olarak belirlenmiş, öbür üretim tarzlarıyla aynı statüde kavrayamadıkları için eleştiriyor ve bu çarpık ve eksik okumayla malul “burjuva bilimi”nin, burjuva ideolojisinin türevi olduğunu belirtiyor: “Burjuva ideolojisi bu bilim aracılığıyla bilimsel kılıkta yeniden üretilir”.
“Kapitalist Devlet Üzerine Bir Not”
E. Ahmet Tonak, son yıllarda uluslararası akademinin duvarları içinde artan, ancak bir o kadar da metinlerarası okumaya indirgenmeye başlayan kapitalist devlet tartışmaları üzerine bir bölümle karşımıza çıkıyor. Tonak, devlet tartışmasını Marx’ın siyasal metinleri ya da siyaset felsefesinin özgün kavramları eşliğinde değerlendirmek yerine bizatihi Kapital, Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı gibi iktisadi yönü ağır basan metodolojik bir formülasyon geliştiriyor. Marx’ın iktisat teorisindeki devlet kategorisine ilişkin konumsal belirsizliğin soru işaretleri doğurduğunu belirten Tonak, “plan sorununa” işaret ediyor. (Plan sorunu, “Marx’ın Kapital’i yazmaya hazırlanırken değişik zamanlarda oluşturduğu öntaslaklar ve çerçeveler ile gerçekte yazabildikleri arasındaki ilişkinin niteliği üzerinde geçen tartışmadır”). Bu bağlamda devlet üzerine ilk plan, El Yazmaları’ndadır ve Tonak’ın gösterdiği üzere Marx’ın erken dönem devlet üzerine ilk planında bürokrasi temasının ağırlıklı olması söz konusudur.1846 ile birlikte Marx’ın devlete ilişkin Hegelci ve görece spekülatif yaklaşımı, maddeci bir temele oturmaktadır: “…sosyal kurumların ve sınıfların tümünün organizasyonu, tek kelimeyle bir sivil toplum olacaktır. Böylesi bir sivil toplum varsayıldığında da ona uygun sivil toplumun resmi ifadesinden başka bir şey olmayan bir siyasi düzen olacaktır”. Tonak, Marx’ın başka bir metininden maddeci anlayışın daha gelişkin bir formuna sıçrıyor; Grundrisse’ye. Tonak, Grundrisse’deki (1857) iki ayrı planı serimledikten sonra Marx’ın devleti incelemesinde “devlet ve burjuva toplumu”, “vergiler” ve “üretken olmayan sınıflar”, “devlet borcu”, “sömürgeler” gibi “maddeci sorunsalı gayet berrak biçimde formüle edebileceği” kavramları tercih etmesine dikkat çekiyor.
Marx, artık devleti içsel-ülke sınırları içerisinde, dışsal-ülkelerarası ekonomik düzeyde incelemeye başlamıştır. Katkı’da (1859) Marx’ın metodolojik bakımdan devleti ekonomik yaşam ile birlikte düşündüğünü belirten Tonak, şu alıntıyı yapıyor: “üretim ilişkilerinin tamamı toplumun iktisadi yapısını, … bir hukuki ve siyasi üstyapının oluştuğu gerçek temeli meydana getirir”.
Epilog: “Komünizm Tasarımları”
Nail Satlıgan’ın “Komünizm Tasarımları” isimli makalesi son dönem kimi komünist filozofların tekrardan başladığı komünizm tartışmalarına kritik bir müdahale sayılabilir. Satlıgan, statik, siyasal sınıf mücadelelerinin dışsallaştırıldığı ve komünizmin “reel hareket” vasfının rafa kaldırıldığı tartışmalara başka bir odak getiriyor. Satlıgan, Marx ve Engels’in “kapitalizmin yerini alacağını tasarladıkları” geleceğin toplumu için hazırladıkları bir şema olmadığını ancak Alman İdeolojisi’nde açık ve geçerli sayılabilecek görüşlerini alıntılıyor: “Bizim gözümüzde komünizm, yaratılması gereken bir durum olmadığı gibi, gerçekliğin (realite’nin) kendisine uymak zorunda olduğu bir ideal de değildir”.Satlıgan, Marx’ın tarihsel maddeci yöntemi sayesinde Kapital’de de komünizm tasarımlarıyla karşılaştığımızı belirtiyor. Marx, “Kapital’in başlangıç noktası olan meta söz konusu olduğunda kullanım değerini, kendisine yapışmış gizemsel ve antagonist kılıftan, yani değerden sıyırır ve kullanım değerleri üretiminin hangi tarihi-toplumsal koşullardan ötürü bu biçime büründüğünü, gelecekte alabileceği farklı tarihi biçimler altında nasıl gelişme göstereceğini araştırır”. Satlıgan’ın Kapital’in ilk cildinde meta fetişizmi ile devam ettirdiği tasarım araştırmasında bir sonraki durak, Gotha Programının Eleştirisi’dir (1875). Marx, burada “burjuva hakkı olan emeğe göre bölüşüm ilkesinin yerine ihtiyaca göre bölüşümün alacağından bahseder”. Lenin’e göre komünizm alt evresi olan sosyalizmde “bireysel emek”, “doğrudan toplumsal emeğin” bir öğesi haline gelir.
Kapital’in ikinci cildinde benzer bir yaklaşımın yer aldığını söyleyen Satlıgan, yeniden üretim teorisinin maddi içeriğiyle komünist topluma uygulanabileceğini söyler: “Toplumsallaştırılmış üretim durumunda, para-sermaye ortadan kalkmıştır”. Yani, “üreticilerin ürünlerini mübadele edemediği, emeğin değer biçimine bürünmediği” bir durum söz konusudur. Satlıgan, farklı yapıtlardaki tasarımlara karşın Marx’ın hakim tasarımını ütopik sosyalistlerden ayıran “yöntemsel ilke”den bahseder: Marx’ın komünizmi, “gerçekliğin kendisinin gelişimiyle maddi önkoşulları yaratılmış bir düzen” olarak kavramasıdır. Somutlaştırırsak, Marx’ın Kapital’de bahsettiği üzere komünizmde işbölümünü ortadan kaldıracak koşulları, “kapitalist büyük sanayinin kendisi olgunlaştıracaktır”.
0 yorum:
Yorum Gönder