Milan Kundera, Kafka’nın edebiyatında, suçunu arayan cezanın söz konusu edildiği görüşündedir. Kısmi bir doğruluk payı içermekle birlikte, fazlasıyla basitleştirici bir yaklaşımdır bu. Birey merkezcilikle, neredeyse her öznenin kendisini etkin evrenselliğin biricik ölçütü olarak sunması biçimindeki modernist ideolojiyle malûl okumalar, son demde, birer söylem olarak kendi biricikliklerinin peşinde koşacak ve her şeyin merkezine taşralı adamı koyarak ve bir nevrozu sözcüğün Lacancı anlamında metne de bulaştırarak, bir takım eşitsizlik momentlerinin peşine düşeceklerdir. Oysa başka bir şey söz konusu olamaz mı? Soruyu Sivas’a ve Roboski’ye sorunca, bizzat kendi dilsel evrenimiz içerisinden yanıtını buluyor soru. Josef K. gerçekte cezasının kendisine tebliğ edilmesinin değil, cezayı verenlerin (kimse artık onlar, tıpkı Sivas’ta ve Roboski’de olduğu gibi, kimse artık onlar) bu işin sorumluluğunu üstlenmelerinin arayışındadır. Kafka, edebiyatıyla modern siyasetin biyo-siyasal doğasının tam da gizemine dokunmuştur (bu özellikle de “Yasanın Önünde” meselinde görünür olmaktadır). Bu durum, dönemin ruhuna içkin bir görüngü olarak da ele alınabilir. Robert Musil’in Genç Törleβ’in Karmaşaları adlı kitabı 1906’da, Kafka’nın “Yasanın Önünde” başlıklı meseli 1915’te ve Melville’in de Kâtip Bartleby’i 1856’da yayınlamış oldukları hatırlanırsa, modern hukukun ortaya çıkışı ve dönüşümünün üçünün de ufuklarını nasıl kaplamış olduğu görünürlük kazanacaktır.
Robert Musil, sözü edilen küçük kitabında, henüz faşizm –güya– hayata bu kadar egemen olmamışken, savaş sonrasında “bugünkü diktatörlerin tohumları” olarak tarif edeceği Reiting ile Beineberg’in Basini adlı bir başka öğrenciye yönelik vahşetlerini betimlemektedir. Son derece nitelikli bir yatılı burjuva okulunda, Reiting ile Beineberg, kız gibi güzel bir çocuk olan Basini’yi hırsızlık yaparken yakalamışlardır. Yine bu okulda, yerini Reiting, Beineberg ve Törleβ dışında kimsenin bilmediği küçük bir oda vardır. Reiting ile Beineberg, bu odada Basini’yi ilk önce istedikleri gibi yönlendirebilecekleri birine, ardından bir bilgi nesnesine ve en son olarak da bir inşa nesnesine dönüştürürler. Reiting’in sözleriyle, “Gerçekten istediğim şey, onun derisinin altına nüfuz edecek bir şeydi.” Bu karanlık olayların içine çekilen Törleβ, Ernst Fischer’ın ifadesiyle, “Sarsıcı nitelikteki bu tikel olayın kendinin çok ötesine atıfta bulunduğunu, önüne bir dünyanın yıkılışının gölgesinin düştüğünü hisseder”. Çünkü bu küçük oda yasanın dışındadır ve orada her şey mümkünse, her yerde her şey mümkün demektir: Olağanüstü hal!
Törless ve yasanın önündeki taşralı adam, bu durumu iptal etmeyi, işlemez kılmayı beceremezler; yalnızca önlerindeki dünyanın yıkılışını seyrederler. Oysa Bartleby, muhatabını anlamsız bir beklemenin içine iterek ve buna ilaveten bizzat dilin anlamlama kapasitesini iptal ederek hukuku ve o hukuka sirayet etmiş çıplak iktidarı işlemez kılar. Fakat roller ters dönmüş gibidir. Kâtip Bartleby’de yasanın dışına düşmüş ve orada kalmayı sürdüren bir insan karşısında aynı zamanda bir hukukçu olan anlatıcının şahsında simgelenen hukuk çaresiz durumdadır; oysa Kafka’nın hikâyesinde adam çaresizce yasa tarafından içerilmeyi beklemektedir. Kafka, taşralı adamı, sorumluluğa dönük çağrısı içinde anlamsızca bekleterek hukukun edimsel olarak varolmadığını, fakat varlık ile yokluk arasındaki salınışında modern iktidarın belirdiğini faş eder. Taşralı adamın ölümü şunu göstermektedir: Hayatla hukuk birbirine karışmakta; hukuk kendisini bütünüyle hayata dönüştürürken hayatın kendisi de hukuki kural halini almaktadır. Hukuk, kendi sınırlarını (ölüm) da kendi bünyesine katarken, bizzat bu sınırlarda eriyip yok olmaktadır. Oysa Bartleby, kendisini, kendisi hakkında hüküm verilemez bir varlığa dönüştürmektedir.
Bartleby’nin dili anlamsızlığa ve modern iktidarı da emredemezliğe doğru bükmesi, “Yapmamayı tercih ederim” ifadesiyle dile gelir, bununla güçlenir, bununla ölür, en sonunda yemek yemeyi de yapmamayı tercih ettiği bir ıslahhanede. Foucault’nun modern iktidarın işleyişini anlamak için tımarhanelerin ve hapishanelerin gelişiminin incelemiş olduğunu hatırlamak gerekiyor. Herhangi bir suçla suçlanamayacak, fakat disiplin toplumu tarafından uysal bir beden olarak, söyleneni yapan bir beden olarak inşa edilememiş bir kimse (ki artık iktidarın söylemi içerisinde bir ‘kimse’ değildir o) kapatılmalıdır.
‘Yapmamanın’ da bir ‘yapma’ olduğu göz önünde bulundurulursa, Bartleby’nin basit bir reddediş içerisinde olmadığı, yapmamanın bir tercih olduğu görünürlük kazanacaktır. Bartleby önce işi olan kâtiplik dışındaki işleri yapmamayı tercih ederken, hikaye ilerledikçe katiplik işini de yapmamayı tercih etmeye ve gitgide hiçbir etkinliği üstlenmemeye başlar. İtaat etmeyi de karşı çıkmayı da reddeden bir tutum söz konusudur. Bu da iktidarın işleyişini kesintiye uğratır. Çünkü hukuk, işleyebilmek için bir edimsellik alanına gereksinim duyar ve hukukun açtığı bu edimsellik alanında çalışan da gerçekte iktidardır. Hukukun edimselliğe geçişinin engellenmesi, yasanın mantığını aksatır.
Bu türde bir yorumu mümkün kılan yalnızca anlatıcının hukukçu olması değil, aynı zamanda kullandığı dildir de. Anlatıcı, “yazıcının karşıma ilk çıktığı halini anlatmaya girişmeden önce” ifadeleriyle başlar Bartleby’yi anlatmaya. Melville burada ‘appear’ sözcüğünü kullanmaktadır ki Naomi C. Reed’in de işaret ettiği üzere İngilizce hukuk dilinde ‘appearance’ sözcüğü, bireylerin oradaki (örneğin mahkemedeki) mevcudiyetine işaret eder. Bunun da arkasında modern hukukun temellerinden biri olan Habeas Corpus Fermanı bulunmaktadır. Habeas Corpus, yargıçlar tarafından yayımlanan ve tutuklunun tutukluluk durumunun hukuki bir nitelik taşıyabilmesi için söz konusu kişinin belirli bir zamanda belirli bir yere getirilmesi gerektiğini belirten bir fermandı. Modern bir ilke olan ‘adil yargılanma hakkı’nın temeli olarak görülen bu ferman, gözetim altındaki X’in –artık adı her neyse– bedeninin (corpus) yargıçların huzuruna getirilmesini emrediyordu. Bartleby’nin kesintiye uğrattığı da tam olarak budur; Bartleby, mevcudiyetini muhafaza eder, fakat bir başkasının ‘huzurunda’ olma durumunu iptal ederek.
KÂTİP BARTLEBY, Herman Melville, (çev.)Münir Göle, İletişim Yayınları, İstanbul, 2013.
0 yorum:
Yorum Gönder