Amerikan ve dünya yazınının en tanınan yazarlarından olan Ernest Hemingway’in “Kilimanjaro’nun Karları” isimli eseri, yeni baskısıyla okurlarının karşısında. Sadık Aslankara’nın önsözüyle yayınlanan kitap on öyküden oluşuyor.
Salt ulaştığı yazım biçeminin ustalığıyla değil, kişiliğiyle de öne çıkmış bir yazar Hemingway. Muhalif olmak, sözde kalmayıp eyleme dönüşmelidir ona göre. 1936 yılında General Franco, seçimle iktidara gelen Halk Cephesi’ni devirmeye kalkışınca; çalıştığı gazetenin muhabiri olarak İspanya’ya koşar. İspanya İç Savaşı’na tanıklığı, başyapıtlarından biri sayılan “Çanlar Kimin İçin Çalıyor”u ortaya çıkarır, ambargolara rağmen düşman ülke ilan edilen Küba’ya giderek, Fidel Castro’yla kurduğu dostluğu sergilemekten hiç çekinmez. Tarihsel döngünün etkisi büyüktür bunda, 1899 - 1961 yılları arasında yaşadığı düşünülünce, iki büyük dünya savaşının ortasında bulmuştur kendini. Birçok insan savaştan kaçmanın yollarını ararken, o göz bozukluğu nedeniyle asker olamasa da; ilkine ağır bir şekilde yaralanacağı Kızılhaç gönüllüsü bir ambulans şoförü olarak, ikincisine de denizci üniformasıyla katılır. Belki de Paris sevgisinin nedeni, o büyülü kentin Nazilerden kurtuluşunu görmesidir. Bütün bu birikimler, savaşın gerçek yüzünü gösteren Güneş de Doğar ya da Silahlara Veda gibi dev eserlerin doğmasına neden olur.
Hemingway’in Aşkları
Dört kez evlenmiş olan yazarın aşkları, kadınlarla sınırlı tutulamaz. Hemingway, gezgin ruhlu bir dünya vatandaşıdır. Paris’e âşık olduğu kadar, Havana’ya da bağlıdır; İspanya’da tanıştığı boğa güreşine de. Küba’da kaleme aldığı “İhtiyar Adam ve Deniz” kitabı, en önemli başyapıtı sayılır. Öykü mü roman mı tartışmalarının sürdüğü bu novellasıyla, 1952’de Pulitzer Ödülü ile 1954 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Hemingway, Afrika’ya da âşıktır aynı zamanda. Defalarca gittiği Afrika’da gördükleri, “Afrika’nın Yeşil Tepeleri” kitabını kaleme almasına neden olur. En büyük aşkı yazınsal üretim olan yazarın, biçemi oldukça sade ve düzdür.
“Kilimanjaro’nun Karları”ndaki on öyküsünden ilki, şöyle başlar:
“Kilimanjaro 6500 metre yükseklikte, karlı bir dağdır; Afrika’nın en yüksek dağıdır, derler. Batı doruğuna yerliler “Ngace Ngay”, yani Allahın evi adını vermişler. Tepeye yakın bir yerde, kurumuş ve donmuş bir pars iskeleti vardır. Bu kadar yüksek yerde pars ne arıyormuş, kimse akıl erdiremiyor.”
Hemingway’in eserlerinde de, kendisinden izler vardır mutlaka; ancak diğer yazarlardan daha çok yansılar görülür sanki onun satırlarında. Bunun ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgudur kestirilemez ama. “Kilimanjaro’nun Karları”nda, eşinin daha önceki evliliğinden olan çocuklarıyla, Afrika’ya giden bir yazar anlatılır. Bacağından yaralanan yazar, kimi zaman varlıklı eşiyle kavgaya tutuşur, kimi zaman eskilere dönerek; Monte Corno’yu, Ariberg’i, İstanbul’dayken gittiği Boğaziçi ve Rumelihisarı’nı canlandırır gözlerinin önünde. “Kilimanjaro’nun Karları”nda salt Afrika’yla kalınmaz, dünyanın dört bir tarafı dolaşılır Hemingway’le birlikte…
Silahla Gelen Veda
Bazı dönemlerinde yazıdan uzak kalması, tasarıların depolanıp biçimlenmesi demek olan Hemingway için, hayatın boşluğunu alkolle doldurmaya çalışması, giderek saplantılı hale gelir. Defalarca ölüme meydan okuyan güçlü bir yapıya sahip olmasına rağmen, içine düştüğü ruh halinden sıyrılamaz bir türlü. Nedeni babasıdır, borçları yüzünden intihar etmesi, Hemingway’i derinden etkiler. Uzunca bir süre, daktilosunun başına geçemez. Tutunduğu tek dal, alkoldür. 30’lu yıllarda yaşadığı bu çöküntüyü aşmış ve üretmeye başlamış olsa da, 50’lili yılların sonlarına doğru, yeniden tat almamaya başlar hayattan. Oysa ününün doruğunda, kitapları dünya dillerinin birçoğuna çevrilip eserleri sinemaya aktarılırken, kendine yetemez. 2 Temmuz 1961 tarihinde henüz atmış bir yaşındayken, av merakı yüzünden edindiği tüfeklerden birini ağzına dayayarak intihar eder. İşin ilginç yanı, babasından sonra iki kardeşinin de, yaşamdan intihar ederek ayrılmış olmaları…
Kilimanjaro’nun Karları, Ernest Hemingway, Öykü, Bilgi Yayınevi, 196 s.
0 yorum:
Yorum Gönder