Post-yapısalcı felsefeye yöneltilen temel eleştirilerden biri normativite ile kurduğu muğlak ilişki oldu. Bu eleştiriler, bir yandan post-yapısalcılığın asıl olarak bir yerinden etme felsefesi olduğu ve normatif yanının zayıf olduğunu vurgular iken, diğer yandan ise post-yapısalcılığın büyük anlatıların yerinden edildiği bir çağda kişisel bir farkındalık ve ahlak kuramından daha fazlası olmadığını savladı.
Benoit Peteers’in ‘Derrida: A Biography’ adı ile İngilizce’de yayımlanan kitabı Jacques Derrida’nın felsefesinin ahlak ile olan ilişkisine dair tartışmayı yeniden öne çıkardı. Tery Eagleton ‘Guardian’ gazetesinin internet sayfasında yayınlanan incelemesinde Derrida’yı insanları basitçe ‘gerçek, aşk, kimlik ve otorite’ konularında konuşurken tam olarak neyi kastettiklerine dair küstah bir kesinlikten uzak olmaları konusunda uyaran bir filozof olarak tanımladı. Adam Schatz ise ‘London Book Review’ de yayınlanan yazısında Derrida’nın hayatının son dönemlerinde adeta uzun yıllar boyunca felsefesine karşı yöneltilmiş eleştirilere cevap niteliğinde kendini bir ahlaki figür olarak kendini yeniden kurduğunu belirtti.
Eagleton, Derrida’yı söylemek istediğini yeni bir yazma ve felsefe yapma tarzı icat ederek söyleyen Kierkegaard, Nietzche, Marx, Adorno ve Walter Benjamin gibi ‘anti-filozoflar’ içinde sayarken; filozofu bir eleştirel düşünce geleneği içine yerleştirme ve bu eleştirel pozisyondan bir ahlaki duruş türetmeye çalışıyor. Schatz ise uzun yıllar Batı felsefesi ve metafiziğinin düşmanı olarak bilinen Derrida’nın aslında yeni Avrupa fikrine inanmış, Amerikan emperyalizmi karşıtı, İsrail karşısında Filistin ile birlikte saf tutan ama biraz da kendi kişisel deneyiminden dolayı İsrail karşıtlığının anti-semitik bir söyleme dönüşmemesi hususunda dikkatli bir sosyal-demokrat olduğunu iddia ediyordu.
Hem Eagleton hem de Schatz’ın incelemeleri Derrida’nın tam da kendi felsefesinde sorunsallaştırdığı metin ve anlam ilişkisini, Derrida’nın metinlerinden ne anlamak gerekir sorusu odağında yeniden üretiyor. Peeter’s ın İngilizceye çevrilen Derrida biyografisi Anglo-Sakson dünyasının Derrida’yı kendi diline tercüme etme ve felsefesini bir ahlak kuramı etrafında yeniden okuma çabalarını ortaya çıkarmış görünüyor.
Hem Eagleton hem de Schatz’ın incelemeleri Derrida’nın tam da kendi felsefesinde sorunsallaştırdığı metin ve anlam ilişkisini, Derrida’nın metinlerinden ne anlamak gerekir sorusu odağında yeniden üretiyor. Peeter’s ın İngilizceye çevrilen Derrida biyografisi Anglo-Sakson dünyasının Derrida’yı kendi diline tercüme etme ve felsefesini bir ahlak kuramı etrafında yeniden okuma çabalarını ortaya çıkarmış görünüyor.
0 yorum:
Yorum Gönder