“Queer olmak mahremiyet hakkıyla değil, kamusal olma özgürlüğü kamusal olma özgürlüğü, kim ise o olma özgürlüğü ile ilgilidir. Queer olmak her gün zulme karşı, homofobiye, ırkçılığa, kadın düşmanlığına, dindar ikiyüzlülüklerin bağnazlığına ve kendi kendimize yönelttiğimiz nefrete karşı (kendimizden nefret etmemiz gerektiği bize özenle öğretildi) mücadele etmek demektir.” (s. 15) 1990, New York, Act Up ve Queer Nation yürüyüşü bildirisinden.
Queer Muammanın İnşası
Cüneyt Çakırlar ve Serkan Delice ikilisi, son yıllarda akademyada, güncel sanat pratiklerinde veya lgbt (+q?) camiasında gündeme gelen queer kavramının dipsiz açılımlarını içeren, umman bir kitapla okuru sevince boğuyor. Genç akademisyenler, Metis yayınlarının yenilerde yayınladığı bu kunt kitapla, olağandışı kıvraklıkta bir entelektüel farklılık ve zenginlik sergiliyorlar.Queer, yazarlarının ifadesiyle, “tuhaf, acayip, şüpheli, iğreti, dengesiz, kötü, değersiz” (s. 15) gibi kelimelerle karşılanıyor. Queer felsefe ve sanat, zaten tam da bu dışlanmış olma halini politize ederek yepyeni bir direniş alanı inşa ediyor. Yazarlar, queer’in hiçbir yere eklemlenmemesi konusunda ısrarlılar: “Queer’in, daha kucaklayıcı olmak ve cinsel arzu nesnesinin müphemliğini hesaba katmak adına, basitçe lgbt kategorilerinin yanına eklenmesini anlamlı bulmuyoruz.” (s. 14)
Kitabın amacına uyan bir hacimselliği/niceliği var: “Amaçlanan, daha ziyade, heteronormativiteyi tarihselleştirmek ve onun sözde doğallığını sarsmak. Bunu yapabilmek için yazarlar, “heteronormativite ne zaman ve nasıl bu kadar palazlandı; cinsel haz, pratik ve ilişkileri hangi sıfatla kalıplara sokuyor, hangi hakla görünmez kılıyor, onlara hangi hakla görünürlük lütfediyor, dahası kültürün fıtratına ne kadar uygundur” gibi sorular soruyorlar.” (s. 11)
Yazarlar bu tarihselleştirmeyi altı grup altında derlemiş: Birinci bölümde “Başka Cinsellikler, Başka Aileler: Kuramla Queer Bir Dünya Yaratmak” altında Tuna Erdem, Zeynep Direk, Nami Başer ve Bülent Somay metinleri derlenmiş. İkinci Bölümde “Kültürelcilikten Toplumsal Failliğe: Cinsel Politik Öznelliği Yeniden Düşünmek” başlığına Serkan Delice, Erdal Partog, Veysel Eşsiz metinleri dahil. Üçüncü bölüm, “Cinsellik, Sınıf ve Toplumsallık: Queer Öznelerin Sesini Duymak” temasıyla Sibel Yardımcı, Evren Savcı, Cenk Özbay ve Birkan Taş’ın makalelerini bir araya getiriyor. Dördüncü tema, “Dostluğun ve Anlatının İmkanları: Queer Bir Tarih Tahayyül Etmek”. Yazarları ise Serkan Delice ve Fatih Özgüven. Beşinci bölüm “Müphem Cinsellikler, Müphem Filmler: Görsel Kültürü ve Temsili Tersten Okumak” ve makalelerin yazarları Başak Ertür ve Alisa Lebow, Özlem Güçlü, Cüneyt Çakırlar. Altıncı bölüm, “Queer Estetik ve Metinlerarasılık: Çağdaş Sanatın Seyahatini Sorgulamak” başlığını taşıyor. Taner Ceylan, Cihat Arınç, Murat Morova, Nilbar Güreş, Cüneyt Çakırlar, Erinç Seymen, bölümde işleri olan sanatçılar ve yapıtları değerlendiren yazarlar.
Kitap temel bir sorgulama üzerine kurulu: “[D]ilin edimselliğini ve parodinin imkanlarını kullanarak fıtrat gibi kavram ve kelimeleri heteronormativitenin aleyhine döndürecek, heteroseksizmin ve ataerkilliğin elinden çekip alacak destekleyici bir dilin oluşması için kültürel kazı çalışmasına mı başlamalıyız? Bu sorulardan hareketle bu projede, heteronormativiteyi ve onu her daim besleyen kapitalizm, neoliberalizm, emperyalizm, milliyetçilik, militarizm ve dini muhafazakarlığı itibarsızlaştıracak alternatif bir eleştirel pratiğin olasılıklarını sorguluyoruz.” (s. 12)
Kitapta yazarlar mevcut kültürün çelişkilerinden queer potansiyelleri devşirmeyi önemsediklerini şu şekilde dile getiriyorlar: “Çengileri, köçekleri, civelekleri ve mahbup oğlanlarında tecessüm eden bambaşka toplumsal cinsiyet sunumları, başka türlü aşık olanları, başka türlü haz duyanları, bunları nadiren kötü yad eden esaslı bir şarkı ve şiir geleneği, sanatı, siyaseti, ahlak felsefesi ve tarihi olan bir toplum ve kültür tasavvurundan alıyor ilhamını bu kitap. Cinsel yönelim, tercih ve toplumsal cinsiyet sunumları bu denli karmaşık ve çoklu olan bir kültürün nasıl olup da, ailenin, cinsiyetin ve heteroseksüelliğin kalıbına girmeyen insanların hasta, günahkar, terörist, gayri insani sıfatlarıyla yaftalandıkları, şiddet ve nefretin hedefi haline getirildikleri veya, en iyi ihtimalle, günü kurtaran bir lütufkarlıkla geçiştirildikleri bir cendereye dönüştüğünü sorguluyoruz bu kitapta.” (s. 13)
Kitap, mutasavvıf denebilecek bir tonla, “son olarak bu kitabı başka türlü aşık olanlara, başka türlü haz duyanlara, velhasıl her renge boyanıp yine de renk vermeyenlere” (s. 34) ithaf ediliyor yazarları tarafından. Denebilir ki bu kitap, “queer siyasetin vazgeçilmez önkoşullarını teşkil ettiği erotik bir eleştirel ilişkisellik” (s. 580) meselesi etrafında şekilleniyor.
Erinç Seymen’in Queer “Korsan Bayrağı”
Cüneyt Çakırlar, “Vicdanen, Tersten: Erinç Seymen’in Çileci Sanatı” başlıklı makalede, siyah zemin üzerinde penetrasyon halinde iki simetrik, beyaz beden temsiline dayalı, mizah dolu bir “korsan bayrağı”nın (Erinç Seymen adlı sanatçının İttifak isimli yapıtı üzerine) geniş ve yaratıcı bir çözümleme/yapıt okuması yapıyor. Yazar, Seymen’in queer estetiğe dair yaklaşımının özetini, sanatçının sözleriyle veriyor: “İttifak’ın militarizme, ataerkiye ve/ya homofobiye yönelik eleştirel bir yapıt olduğu izlenimine itirazda bulunmadığım gibi, bu tür bir izlenim/esinlenmeden haz duyacağımı belirtmeliyim. Bununla beraber yapıtımın olumsal bir okunmasının mümkün olduğunu vurgulamalıyım. İttifak’taki iki bedenin (ya da dilerseniz iki tutsağın, iki işkence mağdurunun, iki sevdalının, iki deneycinin) pekala da erillikten kurtulmuş, hetero- ya da homo- normatif olmayan bir penetrasyon gerçekleştirdikleri öne sürülebilir. Çift taraflı dildo, ikiye katlanmış fallik kuvvet olmak zorunda değildir. Eğer bu nesne fallokratik zihniyetten mustarip maşist bir erkek tarafından iki kadını/erkeği ya da iki deliği birden hareminde zapt etmek için kullanacağı yeni ceza oyuncağı olarak algılanıyorsa, gelin o maşisti hayal kırıklığına uğratalım: Senin muhteşem fallusuna ihtiyaç kalıp kalmadığından şüphe etmelisin! Sen iktidarının zıt istikametlerde yayılıp pekiştiğini düşünürken, bilakis, belki de o iki delik iktidarını yutup hazmederek eritmektedir. Freud’u öldürelim, ama hakkını da verelim: Evet, iktidarının penisinde cisimleştiğine inanan her erkek bir delikten korkmalıdır, zira o delik iktidarının kaybolup gideceği bir vakuma dönüşebilir. Ve son olarak: “kurbanlar”, beklenmedik yöntemlerle zafer kazanabilirler.” (s. 561)Çakırlar’a göre queer görsellik “müphem, sapkın, erotik ve şehvani olanın edimsel olarak üstlenildiği, toplumsal cinsiyet ve cinsellik normlarının sınırlarını ve boşluklarını ifşa eden bir tuhaflaş(tır)ma mecrası olarak ele alınabilir. Bu queerleştirme edimi tahakküm ilişkilerine gömülmüş normatif cinsiyet ve cinsellik rejimlerinin banalliğini, gündelik niteliğini ve hegemonik görünmezliğini ifşa ederek işaretlemeye kalkışan bir “tersine çevirme eylemine, müdahaleye, tepkiye, iktidar ve kategori arasındaki arayüze, eleştiriye” tekabül eder. (Cüneyt Çakırlar, “Vicdanen, Tersten: Erinç Seymen’in Çileci Sanatı”, s. 564)
Zeki Müren: Sodomitik Yüce
Aynı makalede Çakırlar, ikonik bir kimlik olan Zeki Müren’in, yine Erinç Seymen’in bir yapıtı bağlamında, queer bir kimlik olarak eleştirisini de yapıyor: “Tuvaldeki Müren, vuruldukça büyüyen, aşkınlaşan bir hazne, bir sodomitik yüce işlevi görür.” (s. 583) yazara göre Müren, “ ‘[K]iç ile yüksek kültürü, camp ile duygusal samimiyeti, modernlik ile dini tutuculuğu, görsel abartı ile işitsel mahremiyeti, Doğu’ya yönelik bir kozmopolitlik ile Batı’ya yönelik bir Türk milliyetçiliğini’ bir araya getiren, ‘ideal vatandaş’ olarak inşa edilmiş Zeki Müren imajı, ‘çoklu ve birbiriyle çelişen özdeşim rejimlerini mas edebilen’ bir kamusal imgeye tekabül eder.” (s. 577)‘Queer’ ve(rsus) ‘Queerleştirme’
Çakırlar, queer kavramıyla queerleştirme arasında bir ayrıma işaret ederek edimselliğin karakteri meselesini ön plana çıkarıyor: “Benim ‘queer sanat’ mefhumundan anladığım, bedensel ve seksüel olanı görünmezliğinden çıkarıp işaretleyen, yeniden cisimleştiren ve maddeselleştiren bir edimsel (performatif) niyet içeriyor. Dolayısıyla bu bağlamda queer, bir kimlik kategorisini değil spesifik bir eleştirel yönelimi ve bu yönelimin içerdiği spesifik bir ilişkilenme biçimini tanımlıyor. Queer-leştirmenin (queering) ise, karşı-edimsel bir müdahale olarak, heteronormatif göndergenin dayandığı referansların meşruiyetini sarsmak gibi bir amaçtan yola çıktığını düşünüyorum.” (Cüneyt Çakırlar, “Vicdanen, Tersten: Erinç Seymen’in Çileci Sanatı”, s. 581)Cinsellik Muamması, bende nicedir beklediğim ama bekliyor olduğumu fark etmediğim bir kitapla karşılaşma heyecanını yarattı. Yazarların Türkiye’de queer kültür ve muhalefetin kuramsal ve kılgısal zemininin oluşumuna, bu kitapla muazzam bir katkıda bulunduklarını tereddüt etmeden söyleyebilirim.
CİNSELLİK MUAMMASI, TÜRKİYE’DE QUEER KÜLTÜR VE MUHALEFET, Cüneyt Çakırlar, Serkan Delice, Metis Yayınları, 2012.
0 yorum:
Yorum Gönder