AKP İktidarının 10. Yılını geride bıraktığımız şu günlerde, kendisini “muhafazakâr demokrat” bir parti olarak tanımlayan AKP’yi analiz edebilmek bakımından okunması gereken kitaplardan birisi de Handan Koç’un geçtiğimiz Temmuz ayında Destek Yayınevinden çıkan “Muhafazakârlığa Karşı Feminizm” kitabı. Kitapta muhafazakâr ideolojinin ve söylemin kadına ve bir kadın kurtuluş mücadelesi olarak feminizme yaklaşımı birincil kaynaklardan alıntılarla ortaya konmakta ve çeşitli başlıklar altındaki kısa metinlerle bir tür söylem analizi yapılmaktadır.
Handan Koç, kitabın kısa önsözünde kitabın “Türkiye erkek egemen sistemini, İslamcı ve yeni-muhafazakâr düşünceyi anlama çabasının bir ürünü” olduğunu belirtmiştir. Kitap, yazarın bu muradını gerçekleştirmiş olmakla birlikte, kitabın başlığı okuyucuyu ilk bakışta faklı bir beklenti içine sokmaktadır. Kitabı okumaya başlamadan önce, kitabın muhafazakârlığın tek tek kadınların yaşamında yarattığı etki ve baskıya karşı örgütlü bir mücadele çağrısı olarak feminizmin nasıl bir kurtuluş perspektifi sunduğuna ilişkin olduğunu düşünmüştüm. Dediğim gibi başlık bu kanıya kapılmamın nedenlerinden birisidir. Oysaki kitabın içeriğinde, dini metinlerin, din adamlarının bunlara ilişkin yorumlarının, günümüz muhafazakâr yazarlarının, Fettullah Gülen cemaatinin ve onun yayın organlarının kadınların nasıl yaşamaları gerektiğine dair telkinleri ortaya konmakta, bunun feminist mücadele bağlamında kabul edilemez olduğu vurgulanmaktadır. Yani kitap, muhafazakârlığa karşı yeni bir feminist politika analizini içermemekte; feminist politikanın, bu ideolojik/politik bombardıman karşısında önemini ve gerekliliğini vurgulayarak “nasıl bir feminist politika” sorusunu “muhafazakârlık karşıtı” olma kriteri ile sınırlı biçimde yanıtlamaktadır.
Faşist Muhafazakârlık
Kitap yazarın “faşist muhafazakârlık” olarak tanımladığı ideolojinin beden ve kimlik bağlamında kadınları nereye oturttuğunu ve kadınların ikincil konumunu nasıl pekiştirdiğini açıklayan metinlerle başlamaktadır. Yazarın “faşist muhafazakârlık” tespiti ayrı bir yazının konusu olmakla birlikte, bu faşizme karşı cumhuriyetin ehveni şer olduğu kitap içeriğinde alttan alta vurgulanmaktadır. Yazar, yeni muhafazakârlık ile Kemalizmi partriyarkal ilişkiler bağlamında farklı yerlere oturtmaktadır. Kitabın “annelik”le ilgili bir bölümünde, “geçen yüzyılın başında eşitlik bayrağı açan cumhuriyetçi kadınların” karşılarında dini motiflerle beslenen bir direnç bulduklarını vurguladıktan sonra yazar, “bu eşitlikçi kadınların karşısına dikilen birçok cumhuriyet aydınının, bugünün İslamcılarının savunduklarından farklı bir şey söylemediğini görmek ilginç” diyerek, Cumhuriyetin aydınlanmacı ideolojisinden, ataerkil ilişkiler bağlamında farklı bir beklenti içinde olduğunu açığa vurmaktadır. Yazının devamında yer alan “dinden güç alan erkek egemen düzen” söylemi de bu beklentinin, yazarın patriyarka analizinin bir sonucu olduğunu göstermektedir.Maddeci feminizme göre patriyarka dinden güç almaz, zira din olmasa da bu ilişkiler vardır ve dinin varlığı bunun sadece toplumsal meşruiyeti bakımından etkilidir, yani din patriyarkal bir araçtır. Maddeci feminizmin, kapitalizm öncesinde de patriyarkal ilişkiler olduğu ve kapitalizmin bu ilişkilere yaslanarak kurumsallaştığı tespiti bizi bu sonuca götürür. Bu da bizi, dinlerin ya da buna bağlı olarak muhafazakarlaşmanın, kadınların yaşamı üzerinde yarattığı etkiye karşı dönemsel bir mücadeleye değil, bir sistem olarak topyekun patriyarkaya ve onun farklı tezahürlerine karşı bir kurtuluş mücadelesine sevk eder. Bu politik düzlemden bakıldığında da artık ne cumhuriyetin aydınlanmacı politikalarının ataerkil özü karşısında hayal kırıklığı yaşarız ne de muhafazakârlığın kadınları ikincil konuma soktuğu paranoyasına kapılırız. Dolayısıyla perspektif analizi etkiler.
Köklü Bir Külliyat Taraması
Yeni muhafazakârlığın kapitalist ilişkilerde bir dönüşüm yarattığı muhakkak. Bir benzeri patriyarkal ilişkilerde de yaşanmaktadır. Yani kadınların özgürlük mücadelesi, AKP iktidarı döneminde görece daha zorlu bir kulvara girdi. Bu tartışmasız bir gerçek ama AKP öncesinde de biz kadınların özgür bir dünyada yaşamadığımız açık. Bu yeni sürece karşı politika geliştirirken bu gerçeği unutmamak gerekir.Bu kısmi eleştirinin ardından şunu söylemem gerekir ki; kitapta, yer alan tüm yazılar bir teşhir niteliği taşıyor. Özellikle de Sızıntı dergisi üzerine yazılanlar, yazarın muhafazakâr politikayı ne kadar yakından izlediğini ve uzun süreli köklü bir külliyat taraması yaptığını gösteriyor. Fikri takibin çok zayıf olduğu bu politik iklimde Handan Koç zorlu bir işin üstesinden layıkıyla gelmiş ve yeni muhafazakârlığı anlamak isteyenlere kadınlar cephesinden önemli bir açılım sunmuştur. Kitap önümüzdeki dönemde gerek muhafazakârlığın toplumsal görünümleri gerekse feminizmin mücadele perspektifi konusunda yapılması elzem tartışmalar açısından yol açıcı bir kaynaktır. Handan Koç’un çabası da bu kapsamda çok anlamlı ve takdire şayandır.
MUHAFAZAKÂRLIĞA KARŞI FEMİNİZM, Handan Koç, Destek Yayınevi, 2012.
0 yorum:
Yorum Gönder