Ahmet Büke, açlık grevlerini, Kürt coğrafyasında toprağa gömülmüş kemiklerin ninesine seslenişini, ring aracında yanan mahkûmların hikâyelerini güçlü anlatımıyla öyküleştirebilmiş ve bu cesaretiyle Türkiye öyküsünde yeni bir sayfa açabilmiş bir yazar.
Büke, ilk romanında yine zor olanı deniyor. Gençlik edebiyatı alanında değerlendirilebilecek olan 'Mevzumuz Derin'le uzun anlatıya yöneliyor. 'Mevzumuz Derin'in ana karakteri Bedo'yu okur, ON8 Blog'tan tanıyor. Romanın yayınlanışından önce yazar, Bedo'yu İzmir'li genç bir blog yazarı olarak var ederek okurla buluşturmuş, tefrika halinde, Bedo'nun kâh kitapların dünyasında, kâh gerçek hayattaki maceralarını aktarmıştı. Tefrikaya alışık olmayan genç okur için birbiri içine geçmiş zincir öyküleme yöntemi bir anlamda 'yeni'yken, asıl yeni olan bir yazarın hem bir blog yazarı yaratması, ardından da o blog yazarının kahramanı olduğu bir romanı kaleme alabilmesi.
Bedo’nun mecralararası macerası blogtan romana evrilirken, okur Bedo’yu daha yakından tanımaya başlıyor. Bedo İzmir’de annesi ve babasının babası olan dedesiyle yaşayan, üniversiteye hazırlık kursuna giden bir genç. Babasıyla ilgili tek bildiği, onun bir deniz kazasında öldüğü…
Bedo’nun iki dünyası var. Birincisi, kitapların dünyası. Bedo, dedesinin ve dedesinin yakın arkadaşı olan bir sahafın da katkısıyla kitaplardan bir dünya kurabilmiş kendisine. Yazar, Bedo’ya kitaplarla ilgili şu cümleleri kurduruyor:
“Peki, istediğiniz gibi olsun.
Sizinle dövüşür sonra kitapların arasında hayatla barışırım.”
Bedo’nun kitap sevgisi göz önüne alındığında, romanın, gençlik edebiyatına ilişkin özelliklerden bir tanesi olan pedagojik açıdan olumlu davranışlara yönlendirmeyi içerdiği görülmektedir. Büke’nin gereksiz detaylardan uzak, gücünü ince ironiden ve sadeliğinden alan diliyle, ‘Mevzumuz Derin’ adlı romanı, gençlerin okuma sevgisi edinmesi ve kitaplara yönelmesi için örnek bir kitap olmaya aday. Bedo, bir kitabı okumadan önce mutlaka internetten araştırıyor, beğendiği cümleleri Ekşi Sözlük’e yazmayı seviyor. Başka bir deyişle, Büke, okuma sevgisini genç okurlarına yapay bir biçimde aşılamaya çalışmıyor. Okurlarına kendi yaşlarındaki bir gencin de pekâlâ kitaplardan zevk alabileceğini satırlarında gösteriyor.
Bedo’nun bir dünyası daha var. Yaşamak, mücadele etmek ve öğrenmek zorunda olduğu gerçek dünya. Yazar, genç Bedo’nun karşısına toplumun içinden doğan iki yapı çıkarıyor: Aile ve devlet. Bedo için ailesinin de, yaşadığı coğrafyada kurulu olan devletin de tarihi sırlarla dolu. Hem de bu sırlar, büyüklerin sen anlamazsın dediği türden… Bedo’nun yolu, ailesinin dibini kazıdıkça devletin dehlizlerine açılıyor. Devletin dibini kazıdıkça ailesinin.
Ahmet Büke, öyküdeki cesaretini ilk romanında da gösteriyor. Yazar, gençlik edebiyatının özelliklerinden bir diğeri olan toplumsal hayat içinde eleştirilmek istenene yer vererek, bir anlamda “yansıtma”yı kullanıyor. (Tepebaşlı, F. Gençlik Edebiyatı Açısından ‘BrandsTiftung) Ancak yazar, burada, gençlik edebiyatının genel yaklaşımında bir sapma yaratarak, kutsal aile kutsal devlet anlayışından sıyrılıyor. Bedo’yu aile ve devletle karşılaştırırken, onu devlet hegemonyasından kaynaklı verili değerler içinde hapsetmiyor, yakın tarihimizdeki faili meçhullerle, toplu öldürümlerle yüzleştirerek, sorgulayan bireyin tohumlarını atıyor.
Yazar, metinde zaman sarkacını geçmişe ve bugüne başarıyla hareket ettirirken, ilk kez denediği roman türünde, öyküye göre daha çok sayıda karaktere bir arada yer vermesine rağmen, tasarımda tutarsızlık tuzağına düşmüyor.
Geçmişle şimdi arasında mekik dokuyan romanda, Bedo yavaş yavaş büyüyor, hayatı anlamaya çalışıyor. Roman, A. Palatonov’dan bir alıntıyla başlıyor: “Yaz devam ediyordu…” Sonbahara girdiğimiz günlerde insan da merak ediyor: Metinden 90’larda doğduğu anlaşılan Bedo, Haziran Direnişi’ne katıldı mı? Bedo’nun mecralararası yolculuğu blogdan romana doğru geçerken, acaba tekrar blog yazımına geri dönecek mi? Bedo bize kendi kaleminden ya da klavyesinden geçtiğimiz sıcak yazı anlatacak mı? Keşke anlatsa! Büke’nin sürükleyici gençlik romanı, ‘Mevzumuz Derin’, köprülerin altından daha çok sular aksın dedirtiyor.
Sanırım http://www.mevzuderin.com da bu konuyu görmüştüm şaşırmıştım :) Gerçekten değerli bi eser olmuş ama.
YanıtlaSil