Fredric Jameson’ın Kapital’i Sahnelemek kitabını, Kapital’i inceleyen, betimleyen, Kapital’e ilişkin birincil ve ikincil tartışmaları yürüten diğer kitaplardan ayıran en önemli iki özelliği şöyle izah edebiliriz: Birincisi, Jameson’ın ekonomik düzeye gömülü kalmadan, Marx’ın siyasal iktisada dair kavramsallaştırmalarını felsefi düzeyde ele alması; ikincisi, Jameson’ın nevi şahsına münhasır dili ve yorumları. İlaveten belirtmek gerekir ki, Jameson, Kapital’in ilk cildi üzerinden kavramları ve kategorileri haritalandırırken, yani Kapital’i sahnelerken, kışkırtıcı ve spekülatif çeşitli yorumlamalarda ve çıkarsamalarda da bulunmayı ihmal etmiyor. Jameson, Kapital’i bütüncül bir sistem olarak okumayı yeğliyor.
Kapital’in Teorik Mimarisi
Jameson, Kapital’in mimarisini tasvir ederken işe kavram ve kategorilerle başlıyor; Kapital boyunca, özellikle meta ve para olmak üzere, ilk üç bölümünde göze çarpan kullanım-değişim değeri, soyut-somut emek, nicel-nitel, vb. kavramsal ikilikleri, diyalektik temelde ele alıyor. Kapital’in giriş kısmı dâhil olmak, Kapital’in belli kısımlarında göze çarpan Hegel felsefesi ile Marx’ın gerilimli ilişkisini takip ediyor. Marx’ın düşünsel yolculuğuna soyutlama düzeyinde girizgâh yaptıktan hemen sonra Jameson, Kapital’de sıkça geçen analojilere ve olay örüntülerine tarihsel bir bağlamda, tarihsel yöntem tartışmaları eşliğinde değiniyor. Jameson, sadece Marx ile değil, Korsch, Gramsci, Althusser, Dobb, Sweezy, MacPearson, Lévi-Strauss, Lebowitz, Mandel gibi pek çok düşünürle birlikte yeniden bir okumaya soyunuyor. Bu esnada klasik kulvar içerisinde konumlanmış okurlar için alışagelmedik savlarını ortaya atıyor. Örneğin, Jameson daha giriş kısmına Kapital’in esasında işsizlik hakkında bir kitap olduğunu söylüyor ya da Heidegger felsefesi ve akabinde Freud’un psikanalizi çerçevesinde bir temsil sorunundan bahsediyor. Jameson, Kapital’i tek bir noktadan okumak veya “piyesi sahnelemek” yerine, ideoloji, ideoloji eleştirisi (Ideologiekritik) ve siyaset tartışmalarını da sürece katıyor.Kapital’in Zamanı ve Mekânı
Keza Jameson’ın tespit ettiği iki asli parametre daha mimarinin haritalandırılmasında okurun karşısına cezp edici şekilde çıkar: Kapital’in zamanı ve mekânı. Jameson için Kapital’deki zamansallığın sırrı, “auslöschen” yani sönümlendirmek fiili içerisinde sıkıştırılmış vaziyettedir. Bu fiil, dünü, bugünü ve yarını muhteva eder; bugüne dair olan kısım, olumlu bir anlamdan ziyade bugünün üretimine işaret eder. Jameson, bir kez daha kışkırtıcı bir dil ile -zamansallık bağlamında- Marx’ın “üretkenlik yanlısı” olarak kabul edilen kavranış biçimine itiraz eder. Jameson’a göre Kapital’in genel olarak kapitalizmin zamansallığına yönelik kapsayıcı olup olmadığı net değildir. Bu noktada Althusser’in uyarılarını hatırlayan Jameson, “her üretim tarzının kendisine uygun bir zamansallık ürettiğini”, onu kendi bünyesinde barındığını belirtir. Böylelikle, belirli bir üretim tarzı özelinde dahi, zamansallığı tarif ederken yapısal değil konjonktürel, antropolojik değil tarihsel bir minvalden yaklaşmanın gerekliliği ortaya çıkar. Öte yandan Kapital’in ilk cildi, aslında zamansallığa ilişkin bir taslak sayılabilir: Kapital’in planı dâhilinde (Marx’ın eşzamanlı “Darstellung’unun üstündeki örtünün açıldığı”) kapitalizmin zamansal ritminin ikinci ciltte dolaşım bağlamında, üçüncü ciltte çok sayıda sermayenin “sersemletici eşzamanlılıkları” bağlamında incelendiği yer, ilk cildin sayfalarıdır.Kapitalist mekânsallık ise Marx için, bir “ayrışma” haline işaret eder: “Sermayenin mekânsallığının sırrı aynı zamanda mekânsallığın kendisinin, yani ayrışmanın sırrıdır”. Jameson burada mekânsal ayrışmayı 1844 Elyazmalarında sıkça geçen yabancılaşma kavramına ilintileyerek, mekânsal ayrışmayı tanımlar. Köylüler ve toprağın çitlenmesi ve Çitleme Hareketi sonrası köyden kentlere göç. Bu durum, mekânsallık tarifinin bir kısmıdır; geriye kalan kısımda Jameson’a göre Marx, kritik bir sermaye analizi gerçekleştirir: “Makinelerin ortaya çıkışı”, “makinelerin üretimin yoğunlaştığı yeni fabrikanın bizzat içindeki mekânı sömürgeleştirmesi”, “emekçiyi ayrıştırması”. Jameson, mekânsallığa dair kronolojik temeldeki okumanın dışında yeni bir okuma daha önerir. Niteliğin niceliğe göre daha olumlu kabul edilmesi önyargısına karşı çıkan Jameson, mekân ile zaman arasında bir bağ kurar: “Kapital’de zaman nicelik ile mekân ise nitelik ile özdeşleştirilmiştir”. Jameson’ın bu savına dayanağı, “İşgünü” üzerine bölümdür. İşgünü üzerine yapılan mücadeleler bir nicelik şeklinde, saatler üzerinde döner, niteliksel sorunlar ise bakımsızlık, ışıklandırma, hava kirliliği gibi iş eylemine zemin teşkil eden hususlarda karşımıza çıkar. Jameson, Umut Mekânları’nda Harvey’in gösterdiği gibi, bedeni de mekân olarak kabul eder; Marx’ın materyalizminin felsefi bir pozisyon olmaktan çok yaşayan ve çalışan bedene dair olduğunu, “tüketimin bedensel, niteliksel ve somut iken, mübadele tinsel, yani fetişistik ve parasaldır” der. Jameson, kapitalist mekânsallıktan söz edildiğinde, bilgi sağlayıcı günün hem her yerde hem de hiçbir yerde olduğu Spinozacı panteizme işaret etmenin mümkün olduğunu da ekler.
Siyasal Çıkarımlar
Malumunuz, Kapital’in ilk cildi Manifesto misali siyasal strateji çizen, kitlelere çağrıda bulunan bir eser değildir. Jameson bu durumu hatırlatarak, bir paradoksa dikkat çeker. Bilimsel ve teknik niteliği dolayısıyla siyasal metin görünümünden uzak Kapital, aynı zamanda dünyanın her yerinde işçi sınıfı mücadelesinin “kutsal kitabı” olarak kabul edilmektedir. Bu paradoksu aşmak için Jameson, siyaset teorisi ile siyaset arasındaki ayrımı belirginleştirmenin altını çizer: Siyaset, Machiavelli’den Lenin’e siyasi eylemcilik, pratik, strateji işi iken, siyaset teorisi, anayasa teorisine denk düşecek şekilde kullanılmaktadır. Anayasa teorisi ise Jameson’a göre ister tiranlık formunda ister kitle şiddeti formunda değişimin önünü kapatmak için tasarlanmış “karşı-devrimci” bir yapıdır. Burada kritik nokta, anayasa teorisinin sınırlarını çizmede açığa çıkar: Paranın ortaya çıkış anıyla birlikte özerk bir anayasa teorisinin işlemeyeceği, özel mülkiyet olgusuna bağlı anlamlandırılabileceği ile karşılaşırız - MacPherson’ın gösterdiği üzere. Dikkat edilirse, teorik açıdan postmodernist kavrayışa bir eleştiridir.Başka bir siyasal çıkarım, giriş kısmında belirttiği Kapital’in işsizlik hakkında bir kitap olduğu görüşü etrafında gelişir. Jameson, Marksizmi bir bilim olduğu kadar bir ideoloji (“bir Wissenchaft ve hatta bir teori”) olarak kavrayarak, işsizliğe ilişkin bir panorama oluşturur. Jameson’a göre işsizlik “tam istihdam” çağrısına dayalı bütüncül bir siyasal programın ideolojik olarak tam karşısındaymış gibi görülse de, Marx, işsizlik olgusunu, tam istihdam uygulamalarıyla düzenlemeye yönelmemiştir. Kapitalizmin doğasını oluşturan birikim ve genişlemeden ayrı bir işsizlik düşünülemez. Bu nedenle, işsizliğe ilişkin küresel çapta bir düşünüş ivedilikle gerekli ve işsizlik kategorisinin yeniden tanımlanmasıyla “küresel ölçekte dönüştürücü bir siyasetin keşfi” mümkün olabilir.
0 yorum:
Yorum Gönder